Sırpsındığı Savaşı’nın Nedenleri ve Sonuçları Nelerdir?

Sırpsındığı Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir? Sırpsındığı Savaşı hangi tarihte ve kimler arasında olmuştur? Sırpsındığı Savaşı’nın diğer adı, nedenleri, sonuçları ve önemi.

Sırpsındığı veya Çirmen Savaşı 1364 yılında Sırp ve Macar Krallıkları, Bulgar, Bosna ve Eflak Prensliklerinden oluşan Haçlı ittifakının, Türkleri Balkanlardan atmak için başlattıkları bir savaştır.

Sultan I. Murat, Osmanlı tahtına geçer geçmez Edirne’yi fethetmek istedi. Edirne ve gerisini emniyet altında bulundurmak ve İstanbul tarafından gelecek bir Bizans yardımına engel olmak için Çorlu, Lüleburgaz elde edilerek surları yıktırıldı ve Anadolu’dan buralara göçmenler nakledilerek yerleştirildi.

Osmanlı kuvvetlerinin sol koluna kumanda eden Evrenos Bey ve Hacı İlbeği kuvvetlerinden birincisi Malkara ve İpsala'yı ve Hacı İlbeği de güneye yani sahile inerek Dedeağacı kasaba ve limanını aldı ve daha sonra da Dimetoka’yı (Didimatihon) aldı.

Lüleburgaz mevkiinde toplanan bir harb meclisinde verilen karar üzerine Beylerbeyi Lala Şahin Paşa Edirne üzerine yürüdü. Bulgar yardımını engellemek için Kırklareli’ni alındı. Babaeski ile Pınarhisar arasında Sazlıdere mevkiine kadar gelmiş olan Rum ve Bulgar kuvvetleri ile yapılan meydan savaşında kazanılan zaferin ardından 1363 yılında Edirne fethedildi.

Sultan I. Murat, Edirne işleri yoluna koyduktan sonra Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’yı burada bırakarak kendisi Dimetoka’ya gitti ve bir müddet için orasını kendisine karargâh yaptı; orada bir cami ile kendisine bir saray yaptırdı.

Sultan I. Murat faaliyetini durdurmadı. Lala Şahin Paşa’yı kuzey Evrenos Bey’i de Batı taraflarının fethiyle görevlendi. Lala Şahin Paşa pirinç ziraatiyle meşhur olan Filibe’yi (Plovdiv/Philipopolis) fethetti.

SIRPSINDIĞI SAVAŞI’NIN NEDENLERİ

Edirne’den sonra Filibe’nin alınması Bizans, Bulgar ve Makedonya’daki Sırpların irtibatlarını kestiği gibi bu devletleri tehdit eder hale geldi. Bundan dolayı Filibe ile Edirne’nin geri alınması ve Türkleri Balkanlardan atmak için Sırpların öncülüğünde Macar, Bulgar, Bosna, Eflak kuvvetlerinden oluşan bir Haçlı ittifakı kuruldu. Bu Osmanlı Devleti’ne karşı oluşturulan ilk Haçlı ittifakı oldu.

10 BİN AKINCININ TARİHİ ZAFERİ

Saldırı kararı 1371 baharında alındı. Sırp ordusu, Trakya’dan Arnavutluk’a kadar uzayan bölgedeki yerli Rum ve Sırp kuvvetlerinden oluşmaktaydı. Sırp ve Rum askerleri 60 bini buluyordu. Sultan I. Murat’ın Anadolu olmasını fırsat bilen Haçlı ordusu güçlü bir direnişle karşılaşmadan Meriç’in sol kıyısında Çirmen’e kadar ilerledi. Edirne tehlike altına girdi. Lala Şâhin Paşa’dan yardım haberini alan Sultan I. Murat, ordusuyla Çanakkale Boğazı’na kadar gelmesine rağmen Bizans kuvvetlerinin Gelibolu’ya hâkim olmasından ötürü karşıya geçemedi.

Sırp Sındığı Savaşı 1371 yılında Hacı İlbeği idaresindeki Türk akıncıların 26 Eylül gecesi yaptığı ani bir baskınla Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlandı. Bu gece baskını neticesinde Haçlı ordusunun büyük kısmı kılıçtan geçirildi veya Meriç’e düşerek boğuldu. Pek azı kurtulmayı başardı.

Savaştan sonra Makedonya’daki Sırp Prensleri Vulkaşin’in oğlu Kral Marko, Despot Dragaş, kardeşi Konstantin, Sultan I. Murat’a baş eğip haraçgüzârı olmayı kabul ettiler. Papalık Hıristiyanların bu yenilgisini ancak 1372 ilkbaharında öğrendi. Papa XI. Gregor, Macar Kralına 1372 tarihli yazısında Türkerin “Sırp magnatları”nı hakimiyet altına aldıkları, böylece Macaristan, Sırbistan ve Arnavutluk’un arasına sokuldukları, Adriyatik denizi kıyılarındaki limanlara kadar gelmelerinden korkulduğu ve Türkerin Hıristiyanlık Balkanlardan atılması gerektiğinden söz etti.

TÜRKLERİN BALKANLARDA İLERLEMESİ

Sırp Sındığı Savaşı’nın kazanılmasıyla, Edirne ve Batı Trakya, Osmanlı için daha güvenli hale geldi. Meriç ırmağı, Osmanlı kontrolüne geçti. Balkanlardaki Macar üstünlüğü kırıldı. Bulgaristan vergiye bağlandı. Osmanlı ilk kez Haçlı ordusunu yendi. Balkanlara geçiş kolaylaştı.

ÜÇ KOLDAN FETİH HAREKETİ

Sırp Sındığı zaferinden sonra 1364 yılında Balkanlardaki uç bölgelerini sağ, orta ve sol kanatlara ayıran Sultan I. Murat üç koldan fetih hareketlerini başlattı. Sol kanat yani batı bölgesi kumandanı olan Evrenos Bey Serez ve çevresini ele geçirdiyse de burası tekrar elden çıktı. 1372 Çirmen Savaşı’nın (Sırpsındığı) ardından Sırp prenslerinin idaresinde bulunan ve önemli ticaret yollarına sahip Makedonya’nın fethiyle görevlendirilen Evrenos Bey bu hareket sonunda Ferecik, İskeçe, Kavala, Karaferye, Drama ve Zihne’yi Osmanlı topraklarına kattı. Emrindeki Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Serez’i ikinci defa fethederek kendisine merkez yaptıktan sonra Vezir Çandarlı Halil Paşa ile birlikte Makedonya’nın fethine başladı.

BALKANLARDAKİ TÜRK HAKİMİYETİ

Türkler 1354 yılında Gelibolu üzerinden Balkan yarımadasına geçerek 1361 senesinde Edirne’yi fethettikten sonra, başta üç küçük Bulgar Krallığı olmak üzere feodal devletleri yıkıp Balkanları süratle ele geçirmeye başladı. 1389 Kosova Meydan Savaşı’yla Sırbistan Türk hakimiyetine geçti, 1396 yılında Yıldırım Bayezid’in Niğbolu önlerinde Haçlı ordusunu hezimete uğratması ise Osmanlı Türklerinin Balkan hakimiyetini perçinledi.

 

İslam ve İhsan

SULTAN 1. MURAT KİMDİR?

Sultan 1. Murat Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.