Senede Bir Ay Gelen Aziz Misafir "Ramazan"

Ramazan Ayı'nın önemi ve fazileti nedir? Hüdâyî Hazretleri Ramazan ayı için ne buyuruyor? Ramazan'ı dolu dolu yaşamak için neler yapabiliriz?

Hüdâyî Hazretleriʼnin;

Ger[1] Hüdâyî fazlına ola karîn,[2]
Kadrʼe erişir yeter ona hemîn.[3]
Kıl inâyet, kıl hidâyet yâ Muîn,
Lûtf ile ihsânın ayıdır Senʼin!..

buyurduğu gibi, mânevî hazine değerinde olan bir Ramazân-ı Şerîf geldi. Gönül hânelerimize senede bir aylığına gelen bu azîz misafiri, hamd ve şükürle güzelce karşılayalım, ihlâs ve takvâ hassâsiyetleri içinde güzelce ağırlayalım ve bizden hoşnud olacağı bir hâlde güzelce uğurlayalım. Ömrümüz Ramazân-ı Şerîf rûhâniyetiyle geçsin ki; son nefesimiz, ebedî saâdet müjdeleriyle gelen bir bayram sabahına dönüşsün.

Kulluk gayretleriyle ihyâ edilen zamanların kadr u kıymetini, şu hadîs-i şerîf ne güzel îzah etmektedir:

Benî Uzre Kabilesi’nden üç kişi Peygamber Efendimiz’e gelip müslüman olmuşlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Bunları kim misafir eder?” diye sordu. Talha -radıyallâhu anh-:

“–Ben yâ Rasûlâllah!” dedi.

Onlar Hazret-i Talha’nın yanında kalırken Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir askerî birliği sefere gönderdi. O üç kişiden biri bu sefere çıktı ve şehîd oldu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir müddet sonra bir askerî birlik daha gönderdi. Bununla da ikincisi çıktı ve o da şehîd oldu. Üçüncü şahıs ise bir süre sonra yatağında vefât etti.

Talha -radıyallâhu anh- der ki:

“–Yanımda kalan bu üç şahsı rüyamda Cennet’te gördüm. Yatağında ölen en öndeydi, ikinci sırada şehid olan onu takip ediyordu, ilk defa şehid düşen de en sondaydı. Şaşırdım ve yatağında ölen kişinin şehidlerin önünde olması biraz da ağırıma gitti. Hemen Peygamber Efendimiz’e giderek gördüklerimi anlattım. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

«–Bunda şaşılacak bir şey yok! Allah katında tesbîh, tekbîr ve tehlîli[4] dilinden düşürmeden İslâm üzere ömür süren mü’minden daha fazîletli bir kimse yoktur.” (Ahmed, I, 163)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, müslüman olarak hayat sürmenin kıymetini ashâbına anlatabilmek için şu misâli de verdi:

“–Yatağında ölen o kişi, şehîd olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O hâlde onlar arasında bu kadar fark tabiî ki olacaktır.)” (Ahmed, II, 333)

İşte bizler de muazzam bir âhiret sermayesi kıymetinde olan yeni bir Ramazân-ı Şerîfʼin arefesindeyiz. Geçen Ramazan aramızda olup da bu Ramazan’da olmayan nice tanıdıklarımız var. Bize de bu fırsat bir daha nasîb olur mu, bilmiyoruz!..

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, her namazı son namaz şuuruyla kılmamızı emir buyurduğu[5] gibi, müşerref olduğumuz her Ramazân-ı Şerîf’i de son Ramazan’ımız olabileceği şuuruyla, büyük bir dikkat ve hassâsiyetle ihyâ etmeye gayret gösterelim.

RAMAZAN'DA NELER YAPABİLİRİZ?

Ramazân-ı Şerîf’in ibadet hayatını oruçlarla, teravihlerle, fitre ve infaklarla en güzel şekilde îfâ ederken, bu rahmet ayının verdiği merhamet telkinleriyle de din kardeşlerimizin dertleriyle daha çok dertlenelim.

Bilhassa bu mübârek ayda binbir çile ve ıztırapla karşı karşıya bulunan Gazzeli, Filistinli, Doğu Türkistanlı mazlum kardeşlerimize, ne imkânımız varsa seferber edelim. Ümmetin birlik ve dirliği için Rabbimiz’e cân u gönülden ilticâ edelim…

Unutmayalım ki üstümüzdeki semâ, Allah’sızlara ıztırap ve felâketler döken eski semâdır. Üzerimizdeki Güneş; Firavun, Hâman ve Nemrud gibi nice zâlimlerin köşk ve saraylarını aydınlatan, sonra da harâbeleri üzerine haşmetle doğan aynı Güneş’tir.

Nasıl ki çocuk katili Firavun ve Nemrud helâk olduysa, şimdi de sıra, bebek katili zâlim siyonistlerdedir. İnşâallah bugünkü zâlimler de aynı hüsrâna dûçâr olur, mazlum müslümanlar tez zamanda felâh bulurlar.]

Cenâb-ı Hak, rahmet ve mağfiret iklimi olan şu mübârek günler hürmetine ümmetin mazlumlarına, bilhassa Gazzeli kardeşlerimize imdâd eylesin. Hata, kusur ve günahlarımızı lûtf u keremiyle af ve mağfiret buyursun. Ramazân-ı Şerîfʼi, rızâ-yı ilâhîsine kavuşmamıza vesîle kılsın.

Âmîn!..

Dipnotlar:

[1] Ger: Eğer, şayet.

[2] Karîn: Yakın, nâil olan.

[3] Hemîn: Bu, bundan ibaret, her zaman.

[4] Tesbîh, “sübhânallâh”; tekbîr, “Allâhu ekber”; tehlîl de “lâ ilâhe illâllah” diyerek Allâh’ı zikretmektir.

[5] Bkz. İbn-i Mâce, Zühd, 15.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – mart, Sayı: 457

İslam ve İhsan

RAMAZAN AYINDA YAPILACAK İBADETLER

Ramazan Ayında Yapılacak İbadetler

RAMAZAN AYINDA YAPILACAK İBADETLER

Ramazan Ayında Yapılacak İbadetler

ORUÇ VE RAMAZAN İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Oruç ve Ramazan İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.