Seferi Nedir, Kime Denir?

Seferi nedir, nasıl olunur? Kimler seferi sayılır? Seferi sayılmak için gereken şartlar nelerdir? Seferi olmanın hükmü ve şartları.

Sefer ve müsâferet yolculuk demektir. İslâmî bir terim olarak yolculuk belirli bir mesafeye gitmek olup, orta bir yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik bir mesafeden ibarettir. Buna “üç merhale” de denir.

Orta yürüyüş, yaya yürüyüşü veya kafile içindeki deve yürüyüşüdür. Denizlerde ise yelkenli gemi ile üç gün sürecek bir yolculuğu ifade eder.

İşte karalarda böyle bir yürüyüş ile denizlerde ise mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe “sefer süresi” sayılır. Bu yolun yalnız, gidiş mesafesi esas alınır, yoksa gidiş dönüş mesafesine bakılmaz. Yolculuk yapan kimse sürat yapar da bu mesafeyi günümüzde yeni çıkan ulaşım vasıtalarında olduğu gibi, daha kısa bir sürede katederse bile yine yolcu sayılır ve namazlarını kısa kılar.

Vatanında veya o hükümdeki bir yerde oturan kimseye “mukîm”, buradan çıkıp en az onsekiz saatlik mesafeye gitmeye başlamış olan kimseye de “misafir” (yolcu) denir.

SEFERİ OLMANIN ŞARTLARI

Yolcu sayılmak için gerekli olan en kısa süre veya mesafe:

1) Üç gün yolculuğu esas alan görüş:

Hanefîler’e göre yolculukta en kısa mesafe, yılın en kısa günlerinde yaya veya kafile içinde deve yürüyüşü ile üç günlük yoldur. Bu konuda dayandıkları deliller şunlardır: Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.” [1] Bu âyette yolculuk için bir sınırlama getirilmemiştir. Ancak yolcu sayılmak için yerleşim alanından uzaklaşıp belli bir mesafe katetmenin gerektiği konusunda açıklık vardır. Çünkü yerleşim birimlerinin kenarındaki mezarlık, harmanlık, sanayi bölgesi ve benzeri yerelere kadar gidenlere örfte “yolcu” denilmez. Şu âyet de yolculuk için belli bir mesafe takdirini gerektirir: “Sizden kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, (farz oruçtan) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun.” [2] Hz. Peygamber’in Mekkelilere Usfan’dan daha yakın yere olan yolculuklarında namazı tam kılmalarını bildirmesi, bize yolculuğun en kısa mesafesi hakkında bir fikir vermektedir. Çünkü Usfan, Mekke’ye dört konaklık (berîd) mesafede olup, bu da yaklaşık 88.704 km.’dir.[3]

Hanefîler yolculuk için gidilen en kısa mesafeyi üç günlük süre ile belirlerken şu hadislere dayanmışlardır: Mukîm kimse, mestlerinin üzerine tam bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh eder.” [4] “Kadının, yanında kocası veya mahremi olmadıkça üç günden uzun yola çıkması helal olmaz.” [5] Kâsânî (ö.587/1191) bu konuda şöyle demiştir: “Eğer sefer üç günlük mesâfe ile takdir edilmemiş olsaydı, hadislerde geçen bu üç gün ile seferin tahsis edilmesinin bir anlamı olmazdı. Bu iki hadis müstefaz ve meşhurdur. Eğer, “Yeryüzünde sefere çıktığınızda, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.” [6] âyetindeki mutlak ifadenin sınırlandırılması nesihtir, denilirse, meşhur haberle kitabın neshi caizdir. Diğer yandan âyetteki “yolculuk yapma” ifadesindeki yolculuğu bu hadisler tanımlamıştır.” [7]

Yolculuk hali genel olarak güçlük ve sıkıntılardan hâli değildir. Bu yüzden İslâm dini yolcular hakkında bazı kolaylıklar getirmiştir. Yolculukta gece gündüz aralıksız yolculuğa devam edilemez. Dinlenmeye de ihtiyaç vardır. Bu yüzden günlük yolculuk süresi altı saat olarak belirlenmiştir. Saatte 5 km. yol katedilmesi esas alınınca seferîlik mesafesi 90 km. olmuş bulunur. Bazı yolculukların rahat, meşakkatsiz ve çok kısa sürede yapılabilmesi sonucu değiştirmez. Çünkü hüküm ferde göre değil, cinse göre meydana geleceğinden bütün yolculuk hallerini kapsamına alır. Diğer yandan Hanefîlere göre yolculukta getirilen kolaylıkların illeti mücerret seferîliktir. Güçlük ve sıkıntı bunun hikmetidir.

Ebû Yûsuf’a göre, sefer mesafesi iki tam gün ve üçüncü günün ekserisidir. Nitekim bazı Hanefî fakihleri de günde beş fersah olmak üzere üç güne 15 fersahlık mesafeyi, ya da üç merhaleyi “sefer mesafesi” saymışlardır. Buna  göre; 1 fersah = 3 mil, 1 mil = 1848 m. olunca, 15 fersah x 3 mil x 1848 m. = 83.060 km. sefer mesafesi olur.

İbnü’l-Hümâm (ö.861/1457) fersah ve üç gün yolculuk arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar: “Kimilerine göre seferîlik mesafesi 21, 18 veya 15  fersah olarak belirlenmiştir. Bu miktarları takdir edenlerin her biri ise mesafenin üç olduğu konusunda görüş birliği içindedir.” [8] İbn Âbidîn (ö.1252/1836) fersahların farklı oluşunu şöyle açıklar: “Bunlar ülkelerin farklı oluşuna göredir. Fersah takdiri yapanların her biri kendi ülkelerindeki en kısa, orta veya en uzun günü ölçü alarak hesaplama yoluna gitmişlerdir. Fersah miktarlarındaki farklılığın nedeni budur. Ancak, bu ölçülerden belirli günlerde, mutat yol yürüme kastedildiği konusunda açıklık vardır.” [9]

Bu yüzden bu konuda fersah bir ölçü sayılmamalıdır. Ancak fersaha itibar edilince bir çok meselenin çözümü kolaylaşmaktadır.

Meselâ; tren veya uçakla yapılacak yolculuklarda, katedilecek yolun kaç fersah olduğu dikkate alınır. En az on sekiz fersahlık bir mesafe katedilmiş olunca, sefer süresi gerçekleşmiş ve sefer hükmü cereyan etmeye başlamış olur. Artık kara veya deniz aracının hızlı seyreden bir araç olmasına itibar edilmez.

2) Mesafeyi esas alan görüş:

Şâfi, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri seferîlik konusunda “mesafe” kriterini ölçü almışlardır. Şöyle ki;

İmam Şâfiî’ye seferîlik mesafesi ile ilgili olarak 6 farklı görüş nisbet edilmiştir. Bunlar 40, 46, 48 mil, iki gün iki gece veya bir gün bir gecedir. Ancak onun cedîd (en son yeni) görüşüne göre sefer mesafesi 4 berîd veya 48 mildir. Bu da 48 mil x 1848 m. = 88.704 km. olur. Şâfiîlerde bu mesafe sınırlayıcı olup, bundan daha azında seferîlik hükmü geçerli olmaz.[10] Dayandıkları delil; İbn Abbas ve İbn Ömer’in 4 berîd ve daha fazlasında namazlarını kısaltıp, oruçlarını tutmadıklarına dair mevkûf haber ile,[11]  yine İbn Abbas’ın Mekke- Cidde, Mekke-Usfan ve Mekke-Taif yolculuğunda namazın kısaltılabileceğine dair fetvasıdır.[12] Bu mesafeler yaklaşık 4 berîd yani 88.704 km. kadar uzaklıktadır.[13]

Mâlikîlerde yolculuk mesafesi 4 berîd veya iki günlük yoldur. 4 berîd= 48 mil = 48 x 1848 m.= 88.704 km. olur. Delil; Abdullah İbn Ömer’in Medine’den, Reym’e gittiğinde, orada namazlarını kısaltmasıdır.[14] Reym, Medine’ye 4 berîdlik mesafede bir vadidir. Diğer yandan, Hz. Peygamber’in, “Ey Mekke halkı! Mekke-Usfan arasındaki mesafeden daha yakın yere yolculukta namazı kısaltmayın. Burası da dört berîd uzaklıktaki bir yerdir.” [15] buyurduğu nakledilmiştir. İbn Abbas ve İbn Ömer’in 4 berîdlik mesafede namazı kısaltıp, oruç tutmadıkları nakledilmiştir.[16] Mâlikîlerde mesafe sınırlayıcı olmayıp 8 mile kadar eksiğinde namaz kısaltılabilir. Diğer yandan Mekkeliler, Minalılar, Müzdelifeliler ve Muhassaplılar, hac sırasında Arafat’a çıktıklarında istisnâî olarak seferî sayılırlar.[17]

Hanbelilerde de yolculuk mesafesi 4 berîd veya 16 fersah yahut iki günlük yoldur. Bu da, 16 fersah x 3 mil x 1848 m. = 80.704 km. olur. Delil; Ab­dullah İbn Ömer’den merfû olarak nakledilen; Mekke-Usfan arasındaki mesafeden daha kısa yolculuklarda, namazların kısaltılmamasını bildiren hadistir.” [18] Yukarıdaki mesafeden 1 veya 2 mil eksik olması sefer hükmünü değiştirmez.

Sonuç olarak mezhep imamlarının seferîlik mesafesi; Usfan, Cidde ve Taif’in o günkü Mekke’ye, Süveydâ ve Reym vadisinin ise Medine’ye olan uzaklığına endekslenmiş görünmektedir. Bu mesafeler de yaklaşık 4 berîd= 48 mil = 88.704 km. olduğuna göre, mezheplerin yaklaşık 90 km. lik mesafede birleştiği görülür.[19] Bu mesafenin günümüzün hızlı giden otomobil, tren, helikopter veya uçak gibi araçları ile daha kısa sürede gidilmesi yolculuk ruhsatlarının dayandığı illet ve hikmetleri ortadan kaldırmaz. Bu yüzden Elmalılı Hamdi Yazır’ın (ö.1358/1939), tren gibi hızlı giden aracın “mutat seyirle” günde altışar saatten, üç gün yani en az “on sekiz saat” yol almadıkça, yolcunun sefer ruhsatlarından yararlanamayacağı görüşü, Hz. Peygamber ve sahâbe dönemindeki uygulamalarla çelişir.[20] Çünkü seferîlik, yalnız yolculuk sırasında değil, gidilen yerde de 15 güne kadar devam eden bir süreçtir.

Bir yerin karadan iki yolu bulunsa, yalnız sefer mesafesinde bulunan yoldan gidenler yolculuk ruhsatlarından yararlanabilirler.

Dipnotlar:

[1] Nisa, 4/101. [2] Bakara, 2/184. [3] Serahsî, Mebsût, I, 235. [4] Müslim, Tahâre, 85; Ebû Dâvud, Tahâre, 61; Nesâî, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre, 86; Zeylaî, Nabu’r-Râye, II, 183. [5] Buhârî. Taksîr, 4; Müslim, Hac, 413; Ebû Dâvud, Menâsik, 2. [6] Nisâ, 4/101. [7] Kâsânî, Bedâyi’, I, 94. [8] İbnu’l-Hümâm, Fethu’l- Kadîr, II, 30. [9] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 253, 254. [10] Nevevî, el-Mecmû’, IV, 322, 323. [11] Buhârî, Taksîr, 4. [12] Abdurrazzâk, Musannef, II, 524. [13] Günümz yol haritalarında Mekke- Cidde=79 km., Mekke- Taif=88 km.dir. bk. Mehmet Erkal, Seferîlik ve Hükümleri, Ensar Neşr. (Bildiriler), İstanbul 1997, s. 166. [14] Muvatta’, Kasr, 3; İbn Rüşd, Bidâye, I, 168. [15] Serahsî, age, I, 235; Dârekutnî bu hadisi İbn Abbas’tan nakletmiştir. Hattâbî’ye göre, bu hadîs İbn Ömer’den nakledilen iki rivâyetin en sağlamıdır. Hanbelîlere göre sahabe sözü, özellikle kıyasa aykırı ise bir huccettir. [16] Buhârî, Taksîr, 4. [17] bk. Erkal, age, s. 163. [18] Dârekutnî, I, 387. [19] Mehmet Erkal, Seferilik ve Hükümleri, Ensar Neşr. (Bildiriler), İstanbul 1997, s. 162-166. [20] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, s. 381, Zaman Neşri, I, 519, 520; Hamdi Döndüren, Seferîlik ve Hükümleri, (Bildiri), s.175, 176.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SEFERÎLİK NE ZAMAN BAŞLAR?

Seferîlik Ne Zaman Başlar?

NE ZAMAN SEFERİ OLUNUR?

Ne Zaman Seferi Olunur?

SEFERDE (YOLCULUK ESNASINDA) NAMAZ NASIL KILINIR?

Seferde (yolculuk Esnasında) Namaz Nasıl Kılınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.