Sahabanin Faziletleri Öğrenme Yarışı

Sahabe efendilerimiz amellerde fazileti öğrenme adına nasıl bir hassasiyet içindeydi? Nasıl bir şuur ve idrak ile amel ediyorlardı?

Hazret-i Abbâs -radıyallâhu anh-; 10 yaşlarındaki oğlunu, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in teheccüd namazını öğrenmek üzere, teyzesi Meymûne Vâlidemiz’in odasına göndermişti.

Abdullah İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- hâdisenin devamını şöyle anlatır:

“Gece teyzem Meymûne -radıyallâhu anhâ-’nın odasında kaldım. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ailesiyle bir müddet sohbet ettikten sonra istirahate çekildi. Gecenin son üçte biri olunca kalktı; bir müddet semâya bakarak tefekkür etti, sonra da Âl-i İmrân Sûresi’nin 190. âyet-i kerîmesini tilâvet etti…” (Buhârî, Tefsîr, 3/17, 18; Tevhîd, 27)

Abdullah bin Ömer'in (r.a.) İştiyakı

Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah -radıyallâhu anhümâ- da Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in fazîletlerini çiçekler gibi dermeye çok iştiyaklı idi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayat tarzına harfi harfine uyma ve O’nun emirlerini aynen yerine getirme husûsunda bir benzeri daha yoktu. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefâtından sonra O’na olan muhabbetinin coşkunluğu sebebiyle; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. (Buhârî, Salât, 89; İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 349)

“Şimdi Yanınıza Cennetlik Bir Adam Gelecektir”

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın naklettiği şu hâdise de, sahâbenin fazîletleri tespit edip hayata geçirme iştiyâkına güzel bir misaldir:

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:

“–Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”

Bir de baktık ki ensardan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline almış bir adam çıkageldi.

Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi.

Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ-, o adamı takip etti ve ona;

“–Ben babamla münakaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi.

Adam da kabul etti.

Daha sonra olanları, Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlattı:

“–Üç geceyi onunla bir arada geçirdik…

Fecre kadar, zaman zaman uyanıp zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini az bulur gibi oldum ve dedim ki:

«–Ey Allâh’ın kulu! Babamla aramda bir ihtilâf yoktur. Fakat Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in senin için üç kere;

‘Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.’ buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat senin büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»

O zât;

«–Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.

Fakat ben ayrılmak için döndüğümde ardımdan seslenerek dedi ki:

«–Evet, benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben müslümanlardan hiç kimseye karşı kalbimde en ufak bir kin tutmam ve Allâh’ın verdiği herhangi bir nimet ve hayırdan dolayı da kimseye asla haset etmem.»

Bunun üzerine;

«–İşte seni o dereceye ulaştıran bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)

Zira;

Fazîletlerin en kıymetlilerinden biri kardeşlik idi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Aralık, Sayı: 214

İslam ve İhsan

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

SAHABELERİN BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ

Sahabelerin Bilinmeyen Özellikleri

SAHÂBELERİ AĞLATAN KORKU

Sahâbeleri Ağlatan Korku

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.