Sadaka-i Cariye Ne Demektir?

Sadaka-i cariye ne demektir? Öldükten sonra dahi amel defterini kapatmayan ameller nelerdir?

İnsan, hayattayken amel defterine dâimâ sâlih ameller kaydettirmek ister. Vefât edince de bu kayıtlar durur, biter artık. Fakat Rasûlullah Efendimiz buyuruyor:

“Üç hâl bu kayıtların dışındadır. Birincisi sadaka-i câriye…”

Yani bir kimsenin vefatından sonra devam eden müesseseler. Allâh’a adanmış müesseseler. Bunlarda temlik ve temellük yoktur. Yani bir satın alma, satma vs. yoktur.

“…İkincisi; kendisinden istifade edilen ilim…”

Tabi bu Hakk’a dâvet eden bir ilim. Hidâyete davet eden ilim.

“…Üçüncüsü de; arkasından duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

Ve hayırlı talebeler bırakan. Bu üç keyfiyet.

Bir hâdise nakledeyim:

Efendimiz’in son anlarıydı. Ezan okundu. Efendimiz’in mescide kadar yürümeye tâkati yoktu. Fakat ashâb-ı kirâm geldi, ısrar etti. Hâli de yok Efendimiz’in. “Ayağa kaldırın.” dedi. İki kişi ayağa kaldırdı. Gusletti, bir su dökündü. Fakat yine gücü yoktu, şey yapamadı, yürüyemedi, yine orada yığıldı. Üç sefer oldu bu. Üçüncüde, bir koluna amcası Abbasradıyallâhu anh– girdi; üç adım, üç adım, sahâbî şeye kadar götürdüler mihrâba. Orada Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz’i mihrâba geçirdi, kendisi ittibâ etti.

Hazret-i Âişe Vâlidemiz buyuruyor:

Selâm verildi. Arkasına baktı, döndü. O muzdarip hâlinde o kadar güzel bir tebessüm etti ki, arkasında bir ashâb-ı kirâm cemaati gördü, yetişmiş, keyfiyetli.

Bu da infâkın en güzeli. Arkamızdan bir keyfiyetli insan yetiştirme.

Kaliteli eleman.

Kaliteli eleman, keyfiyetli eleman, ideal insan yetiştirmek. Kendisini Cenâb-ı Hakk’a vakfeden bir insan yetiştirmek.

Meselâ bir misal. Misaller çok tarihte. Meselâ Sultan Murad Han, 1. Murad. Bursa’da her türlü güzellikler vardı. Bugünkü gibi değildi. Akarsular, yeşillikler, bülbüller vs… Fakat babası dedi ki:

“Oğlum dedi, tevhid iki kıtaya sığmaz dedi, onu bütün dünyaya taşıyacaksın dedi. İnsanları dedi, hidâyete erdireceksin dedi. Onlara Allâh’ın dînini, Allâh’ın dîninin güzelliğini tanıtacaksın.” dedi.

Ve onun üzerine Kosova’ya kadar, bin km yol gitti, Bursa’yı bırakıp. O gece duâ etti. Fırtınalı bir geceydi. Duâ etti:

“Yâ Rabbi dedi, yarın bir bayram olsun, bu bayramın da kurbanı ben olayım.” dedi.

Hakîkaten öyle oldu.

Şehid oldu.

Şehid oldu. Arkasından gelenler, Anadolu’nun o temiz insanlarını Kosova’ya yerleştirdiler. Onlar sırf dille değil hâlle, Anadolu’nun temiz halkının yaşamasıyla, hemen hemen Arnavutların yüzde doksanı müslüman oldu.

Yine Fatih, İstanbul’un fethinden on sene sonra Bosna’yı fethetti. Yine Anadolu’nun temiz insanı geldi oraya yerleşti. Onların hâli, kāli, yaşayışıyla Boşnakların yüzde yüzü müslüman oldu.

Ve hâlâ da günümüzde sadaka-i câriye devam ediyor.

Velhâsıl oraya geleceğim. Şimdi bu ne oluyor, sadaka-i câriye oluyor. Şimdi, Kosova’da ne kadar bir ezan okunuyorsa, Bosna’da ne kadar ezan okunuyorsa, ne kadar orada secde ediliyorsa, orada 1. Murad’ın da Fatih’in de payları var. Allah cümlemize -inşâallah- bu, arkamızda sadaka-i câriye bırakacak hem insan, hem de Cenâb-ı Hak müesseseler inşâ etmeyi, Cenâb-ı Hak cümlemize ihsân eylesin.

Âmin, inşâallah.

İslâm âlimleri, bu sadaka-i câriye ile ekseriyetle bu, vakfın kastedildiğini beyan etmişlerdir. Sadaka-i câriye, Allah rızâsı için dâimî sûrette hizmet veren bir eser bırakmaktır.

Yani, bazı ırmak ve çeşmeler vardır ki dünya kurulduğundan beri berrak bir şekilde derûnî nağmelerle akmaktadır. Bu akan bu ırmaklar, susamış sînelere hayat, elemli yüreklere haz ve ümit, âşık ruhlara da ilham verircesine serin ve tatlı şırıltılarla kıyamete kadar devam ederler, akarlar.

İşte bu, Allah Rasûlü, Allah yolunda yapılacak bir kısım hayırları da bu akarsulara benzetmektedir. Ancak Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bahsettiği bu akarsular daha başkadır, bu ırmaklar. Zira kıyâmete kadar değil, kıyâmetten sonra da Cennet’teki o sonsuzluğa devam edecek ırmaklardır.

Onun için sadaka-i câriye işi çok mühim. Nasıl bizim ecdâdımız, nasıl bir sadaka… Câmileriyle, çeşmeleriyle, aşhâneleriyle, hastahâneleri vs. kışlaları…

Cenâb-ı Hak cümlemize bu yeni nesle, böyle sadaka-i câriye bırakmayı Cenâb-ı Hak nasîb eylesin -inşâallah-. Âmin, inşâallah.

İslam ve İhsan

SADAKA-İ CÂRİYE EVLÂTLAR YETİŞTİRMENİN BEREKETİ

Sadaka-i Câriye Evlâtlar Yetiştirmenin Bereketi

İLİM ÖĞRENMEK İSTEYENLERE TAVSİYELER

İlim Öğrenmek İsteyenlere Tavsiyeler

İLİM ÖĞRENMEK İBADET ETMEKTEN ÜSTÜN MÜ?

İlim Öğrenmek İbadet Etmekten Üstün mü?

HAYIRLI EVLAT DUASI

Hayırlı Evlat Duası

SALİH VE HAYIRLI EVLATLAR İÇİN ŞUNA ÇOK DİKKAT EDİN!

Salih ve Hayırlı Evlatlar İçin Şuna Çok Dikkat Edin!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.