Sabır ve Öfke Kontrolü ile İlgili Hadisler

Sabır ve öfke kontrolü ile ilgili hadisi şerifler...

  • Ümmü Seleme’nin (r.a.) naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Birinizin başına bir musibet geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz. Ey Allah’ım! Musibetimin ecrini senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.’ desin.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 17-18; Müslim, Cenâiz, 3)

  • Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Mümin erkek ve kadının Allah’a günahsız olarak, tertemiz kavuşuncaya kadar, canında, çoluk çocuğunda yahut malında sıkıntı eksik olmaz.” (Tirmizî, Zühd, 57)

  • Ebû Mâlik Hâris b. Âsım el-Eş’arî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillâh sözü, mizanı doldurur. Sübhânallâh ve’l-hamdülillâh cümleleri de yerle gök arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka burhandır. Sabır ışıktır. Kur’an, senin lehine yahut aleyhine hüccettir. Herkes sabaha çıkar ve (gün boyu yaptıklarıyla) ya nefsini satarak kazanır yahut kaybeder.” (Müslim, Tahâret, 1)

  • Süleymân b. Surad (r.a.) şöyle anlatıyor:

Peygamber (s.a.v.) ile birlikte oturuyorduk. İki adam kavga ederek birbirine sövüp hakaret etti. Birisinin öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuş ve boyun damarları şişmişti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi:

“Ben bir söz biliyorum ki eğer bu kişi onu söylese üzerindeki hâl kalkar. Eğer, “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm” (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) dese üzerindeki hâlden kurtulur.” Bunun üzerine oradakiler adamın yanına giderek, “Peygamber (s.a.v.), kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmanı söyledi” dediler. (Buhârî, Edeb, 102, Müslim, Birr, 109)

  • Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Pehlivan, güreşte insanları yenen değildir. Asıl pehlivan, öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Müslim, Birr, 107)

  • Enes b. Mâlik’in (r.a.) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Sizden hiç kimse başına gelen bir zarardan dolayı ölümü temenni etmesin. Eğer mutlaka temennide bulunacaksa, ‘Allah’ım, yaşamam benim için hayırlı ise beni yaşat, ölüm benim için hayırlıysa benim canımı al!’ desin.” (Buhârî, Merdâ, 19)

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre,

Bir bedevi (altı kum serili olan) Mescid-i Nebevi’de küçük abdestini bozdu. Bunun üzerine öfkelenen sahabiler kalkıp üzerine yürüdüler.

  • Resûlullah (s.a.v.) ise şöyle buyurdu:

“Onu bırakın; abdest bozduğu yere bir kova su döküverin. Siz zorlaştırmak için değil, kolaylaştırmak için gönderildiniz.” (Buhârî; Vudû, 58; Edeb, 80)

  • Sa’d b. (Ebû Vakkâs) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın kendisi için takdir ettiğine rıza göstermesi, insanoğlunun mutluluğundandır. Allah’tan hayırlı olanı istemeyi bırakması ve Allah’ın kendisi için takdir ettiğine öfkelenmesi ise insanoğlunun bedbahtlığındandır.” (Tirmizî, Kader, 15)

  • Suheyb’in naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Müminin durumu ne ilginçtir! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; onun için bu da hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

  • Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir kabrin başında ağlayan bir kadına rastladı ve “Allah’tan kork ve sabret.” buyurdu.

Kadın, “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!” diye cevap verdi. Hz. Peygamber’i tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber (s.a.v.) olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kapısına gitti. Orada kapıcılarla da karşılaşmadı. “Seni tanımıyordum.” dedi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Sabır ancak musibetin ilk vurduğu andadır.” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 31; Müslim, Cenâiz, 15)

  • Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İşittiği eziyet veren sözlere karşı Allah’tan daha fazla sabreden yoktur. Zira kulları O’na çocuk isnad ediyorlar. Ama Allah hâlâ onlara afiyet ve rızık vermeye devam ediyor.” (Buhârî, Tevhîd, 3; Müslim, Sıfatü’l-münâfıkîn, 49)

  • Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre:

Bir adam: “Ya Resûlallah, bana nasihatte bulun.” dedi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Öfkelenme!” buyurdu. Adam sözünü birkaç kere tekrarladı. Allah Resûlü her defasında “Öfkelenme!” dedi. (Buhârî, Edeb, 76)

İslam ve İhsan

SABIR İLE İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

Sabır İle İlgili Ayetler ve Hadisler

EN FAZİLETLİ SABIR

En Faziletli Sabır

SABIR NELER KAZANDIRIR?

Sabır Neler Kazandırır?

ÖFKE KONTROL YÖNTEMLERİ

Öfke Kontrol Yöntemleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.