Ramazan Ayının Kıymeti, Fazileti ve Fırsatları

Ramazan ayının kıymeti, fazileti ve kaçırılmyacak fırsatları nelerdir? Ramazan ayının en müstesna ve kıymetli gecesi Kadir gecesinin önemi nedir? Nasıl değerlendirmeliyiz?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

“Ramazân-ı Şerîf, kullar için rahmet kaynağıdır. İbadet ve hayırları pek çoktur…

Hiç bilir misiz; Ramazân-ı Şerîfʼte bağışlanmayan ne zamanda bağışlansa gerektir?

(Ramazân-ı Şerîfʼe erişenler;) şimdiye dek ettiklerine nâdim olup istiğfar ve tevbe edeler. Hakkʼı zikredeler. Tâat ve ibadette olalar. Hakkʼın kelâmını dinleyeler. Sâir günlerden kat kat daha sevap olur. Bu günler de gelir geçer. Fırsat elde iken, saʻy edegör, çalışagör.”[1]

“Mekke-Medîne ve Arz-ı Mukaddese ki, onlarda olan tâat ve ibadetler, başka yerlerde yapılanlardan kat kat fazîletli olduğu gibi, Ramazân-ı Şerîf cihetinden dahî öyledir. Sâir aylara nisbetle üç aylar şerîftirler. Cümlesinden eşref olan da Ramazân-ı Şerîfʼtir.”[2]

BAZI MEKAN VE ZAMANLAR DİĞERLERİN ÜSTÜN KILINMIŞTIR

Cenâb-ı Hak, bazı mekânları diğer mekânlardan üstün kılmıştır. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Mescid-i Nebevî’de kılınan namazın, Mescid-i Haram hâriç, diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha fazîletli olduğunu haber vermiştir.[3]

Nasıl ki bazı mekânlarda yapılan ibadetlerin ecri kat kat fazla ise bazı zamanların da müstesnâ fazîletleri bulunmaktadır. Meselâ 24 saatlik bir gün içinde seher vaktinin, 7 günlük bir hafta içinde Cuma gününün apayrı bir husûsiyeti vardır. Bunun gibi, senenin ayları içinde de Ramazân-ı Şerîf’in öyle müstesnâ bir kıymeti bulunmaktadır.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Şâban ayının son günü îrâd ettiği bir hutbede şöyle buyurmuştur:

“Ey müslümanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır…

Bu ayda kim bir hayır işlerse başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı edâ eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır… (İbni Huzeyme, Sahîh, III, 191-192; Ali el-Müttakî, VIII, 477/23714)

Yani ilâhî rahmet ve mağfiretin âdeta coşup taştığı bu mübârek ayda yapılan ibadet ve tâatler, sâir zamanlarda yapılanlardan çok daha fazla ecir kazanmaya vesîledir. Bunun içindir ki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ramazan’da diğer aylardan daha fazla (kulluğa) gayret ederdi. Ramazan’ın son on gününde ise evvelki günlerinden daha fazla ibadet ederdi.[4]

Abdullah ibn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- şöyle anlatır:

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında ise cömertliği daha da artardı. Çünkü Cebrâil -aleyhisselâm-, her sene Ramazan’da gelir, ayın sonuna kadar beraber olur, Efendimiz ona Kur’ân-ı Kerîm’i arz ederdi. İşte bu günlerde Allah Rasûlü, esen rüzgârlardan daha cömert olurdu.” (Müslim, Fezâil, 50)

Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe:

“–Hangi sadaka ecir bakımından daha büyüktür?” diye sorulduğunda:

“–Ramazân-ı Şerîf’te verilen sadaka…” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Zekât, 28/663)

Dolayısıyla Ramazân-ı Şerîf, Cenâb-ı Hakkʼın rızâsını tahsil etmek ve Oʼna yakınlaşmak, merhamet ve şükrün tezâhürü infaklarla nefsin cimriliğini bertaraf etmek, hodgâmlıktan diğergâmlığa ulaşmak, yaşama zevkini bir kenara bırakıp yaşatma sevdâsına gönül vermek, ibadetlere ve bilhassa Kurʼân-ı Kerîm ile meşguliyete teksif olmak için, bir aylık, yoğun bir mânevî eğitim mesâbesindedir.

Nasıl ki bazı meslek erbâbı, sahalarında başarılı olabilmek için; sporcular da girecekleri müsâbakalarda gâlip gelebilmek maksadıyla çalışma kamplarına kapanıp âdeta ihtilâttan men kararı alırlarsa, yani hedefleri dışındaki her şeyle irtibatlarını keserlerse, Ramazân-ı Şerîf de mü’minler için dünyevî alâkaları asgarîye indirerek Hakk’a yakınlığın müstesnâ fırsatlarına teksif olma mevsimidir. Kulu Rabbinden uzaklaştıran her şeyden el çekerek, rızâ-yı ilâhîyi tahsilin bereketli vesîlelerinden bol bol istifâde etme zamanıdır.

RAMAZAN'IN EN MÜSTESNA KIYMETLİ GECESİ

Ramazân-ı Şerîf’in en müstesnâ gecesi ise, “Bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi”dir.[5] Rabbimiz bin ayın fazîletini, yani ibadetle ihyâ edilen 83 küsur senenin ecrini, Kadir Gecesi’ni ihyâ eden kullarına müjdeliyor.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“Kadir Gecesiʼni, fazîlet ve kudsiyetine inanarak ve sevâbını yalnız Allah’tan bekleyerek ibadet ve tâatle geçiren kimsenin -kul hakkı hâriç- geçmiş günahları bağışlanır.” buyuruyor. (Müslim, Müsâfirîn, 175/760)

İlâhî rahmet ve bereketin bolluğu sebebiyle mânevî bir hazine değerinde olan bu mübârek gece, Cenâb-ı Hakk’ın Habîb’ini ve O’nun vesîlesiyle ümmet-i Muhammed’i ne kadar sevdiğinin de bir nişânesidir. Zira diğer peygamberlere ve onların ümmetlerine böyle bir gecenin lûtfedilmiş olduğuna dâir, herhangi bir kayda rastlamıyoruz.

Bize en küçük bir hediye verene bile teşekkür etmek bir vicdan borcu iken, böylesine muhteşem bir ikram ve ihsanda bulunan Cenâb-ı Hakk’a şükrümüzü son derece artırmalı, o mübârek geceyi ibadet ve tâatler ile ihyâ etmeliyiz.

Ayrıca, meccânen (yani hiçbir bedel ödemediğimiz hâlde) ümmeti olmakla şereflendiğimiz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e olan minnettarlığımızı da artırmalıyız. “Kişi sevdiğiyle beraberdir.”[6] hadîs-i şerîfinin muhtevâsına girebilmek için; Efendimiz’le hâl beraberliği, fiil beraberliği, his ve fikir beraberliği içinde olmaya gayret etmeliyiz.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin Vedâ Hutbesiʼndeki; “Sakın (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayın!”[7] buyruğuna cân u gönülden itaat ederek Oʼnun gül yüzünü her dâim tebessüm ettirmeye çalışmalıyız.

Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Rânûnâ Vâdisiʼnde verdiği bir hutbede;

“Ey insanlar! Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allâhʼı çok çok zikretmekle, Rabbinizle aranızı düzeltin!..” buyuruyor. (İbn-i Hişâm, I, 118-119, Beyhakî, Delâil, II, 524)

İşte Ramazân-ı Şerîf ve Kadir Gecesi, hem Rabbimiz ile aramızı düzeltmenin hem de Oʼna olan yakınlığımızı artırmanın en feyizli zamanıdır. Böyle bir mânevî hazineyi bizlere lûtfettiği için Cenâb-ı Hakkʼa ne kadar şükretsek az…

Diğer taraftan, nasıl ki bu ayda yapılan hayırlar katbekat sevap kazanmaya vesîle ise, bunun zıddına, bu mübârek zamanları gaflet ve ihmâl ile ziyan etmek de aynı şekilde büyük bir hüsran ve nedâmet sebebidir.

Sâlih zâtlardan biri şöyle buyurmuştur:

“Sene bir ağaçtır. Receb ayı bu ağacın yapraklanma günleridir. Şâban ayı meyvelenme günleridir. Ramazan ayı ise meyvelerinin toplandığı günlerdir.”

İşte böyle bir hasat mevsiminde gaflet uykusuna dalan kimse, mahsulünü vaktinde toplamayı ihmâl edip de dalında çürüten bir çiftçi gibi, ağır bir zarar, ziyan ve pişmanlığa dûçâr olur.

Nitekim, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Cebrâîl -aleyhisselâm- bana göründü ve:

«Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi, ben de «Âmîn!» dedim…” (Hâkim, Müstedrek, IV, 170)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:

“…Ramazan’ı idrâk edip de bağışlanamamış olan kimseye yazıklar olsun. Kişi Ramazan’da da bağışlanamazsa, peki ya ne zaman bağışlanacak?!.” (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 270; Heysemî, Mecma, III, 143)]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Nisan, Sayı: 434

İslam ve İhsan

RAMAZAN AYININ FAZİLETLERİ

Ramazan Ayının Faziletleri

RAMAZAN AYININ KAZANDIRDIKLARI

Ramazan Ayının Kazandırdıkları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.