Peygamberimize İlk Vayhin Geldiği Mağara

Peygamber (s.a.s.) Efendimize ilk vahiy hangi dağda geldi? Peygamberimize (s.a.s.) ilk vahyin geldiği mağaranın adı.

Hz. Peygamber’e ilk vahyin geldiği mağara olup, Mekke’nin 5 km. kadar kuzeydoğusundaki Hira dağının üst kısmında bulunur. Hira “araştırma” anlamına gelir. Bu mağara dar ve uzun, doğal ve kapısı Kâbe’ye yöneliktir. İlk vahyin geldiği yer oluşu yüzünden buraya “Cebelü’n-Nur (Nur Dağı)” da denir. Hz. Muhammed özellikle 35 yaşlarından sonra Mekke’nin bir takım sıkıcı sosyal olaylarından kurtulmak ve Allah’ın yüceliğini tefekkür etmek üzere bu mağaraya çekilirdi. İşte bir Ramazan ayında böyle bir inziva sırasında kırk yaşlarında bulunduğu sırada kendisine, Cebrail (a.s) gelerek elçi ve peygamber seçildiğini bildirmiş, abdest almayı ve namaz kılmayı öğretmiş ve Alak sûresinin ilk beş âyetini vermiştir.[1]

Hz. Peygamber, peygamberliğinden sonra da kimi zaman Hira dağına gitmiştir. Meselâ bir keresinde ashâbından bir grupla Hira’nın zirvesine çıkmış, bu sırada dağ sarsılıp sallanmaya başlayınca şöyle buyurmuştur: “Sâkin ol, ey Hira! Şu anda senin üzerinde bulunanlar ya bir peygamber, ya bir sıddîk, ya da bir şehittir.” Ebû Hüreyre’nin rivayetinde, o gün Hira dağı gezisinde Nebî (s.a.s)’den başka Ebû Bekir, Ömer, Osman, Alî, Talha İbn Zübeyr ve Sa’d İbn Ebî Vakkas (r.anhüm)’ün bulunduğu bildirilmiştir.[2]

Hira dağında susuzluk yüzünden ot ve ağaç yok gibidir. Sadece çok az miktarda dikenli çalılar görülür. Mağara bugün de mevcut olup, hac ve umre yapanların ziyaret ettiği yerlerdendir.

Dipnotlar:

[1] bk. Alak, 96/1-5. [2] Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 50.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZE GELEN İLK VAHİY

Peygamberimize Gelen İlk Vahiy

İLK VAHİY NEREDE İNMİŞTİR?

İlk Vahiy Nerede İnmiştir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • "vahiy" yerine "vayh"yazılmış..

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.