Peygamberimiz Yemek Seçer miydi?

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yemek seçer miydi? Peygamberimizin (s.a.v.) hanımları anlatıyor...

Hz. Âişe radıyallahu anhâ şöyle derdi:

PEYGAMBERİMİZ YEMEK SEÇMEZDİ

“Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman doyasıya yemek yememiştir. Ailesiyle birlikte otururken onlardan yiyecek bir şey istemez, bir şeyi canının çektiğini de söylemezdi. Önüne getirileni yer, bir yemeği sevmediğini söylemez, kendisine sunulan içeceği alıp içerdi.” (Bu hadisin kaynağı bulunamadı.)

Hz. Âişe’nin âzatlı câriyesi Berîre’nin rivâyet ettiği şu hadis, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in, ailesinden yiyecek bir şey istemediği gerçeğine aykırı değildir:

Bir defasında Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem eve geldiğinde, eşleri, tencerede pişmekte olan eti değil de, evdeki başka bir yiyeceği getirip önüne koymuşlardı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, pişirdikleri et yemeğini kendisinden esirgemediklerini çok iyi bilmekle beraber eşlerine takılarak: “Şu tencerede pişen eti görmediğimi mi sanıyorsunuz?” diye sordu. Aslında o et, Âişe validemizin câriyesi olan Berîre’ye sadaka olarak verilmişti. Peygamber hanımları, Resûl-i Ekrem’in sadaka yemediğini bildikleri için, tenceredeki etin ona helâl olmadığını düşünüyorlardı. Peygamber aleyhisselâm onların böyle düşündüğünü anladı ve kendilerine bilmedikleri bir sünneti öğretmek için önce onlara böyle takıldı; ardından da: “O et Berîre’ye sadaka, ama bize ise hediyedir.” buyurdu. (Buhârî, Nikâh 18, nr. 5097; Müslim, İtk 10-12, nr. 1504.)

Berîre, kendisine sadaka edilen bu etin bir kısmını Hz. Âişe’ye hediye etmişti. Peygamber Efendimiz’in hanımları, Berîre’nin Hz. Âişe’ye hediye etmesine rağmen Resûli Ekrem’in bu etten yemeyeceğini sanıyorlardı.

Allah’ın Elçisi, eşlerine, Berîre’nin hediye ettiği etin artık sadaka olmadığını, ondan kendisinin de yiyebileceğini böylece öğretmiş oldu.

Lokman Hakîm, hikmetlerinden birinde oğluna şöyle demiştir:

“Yavrucuğum! Mide dolduğu zaman, fikir uykuya dalar; hikmet üretemez ve tembelleşen beden ibâdet edemez.”

Abdullah ibni Abbâs’ın “Çok yiyip içerek kalbi öldürmeyiniz” dediği rivâyet edilmiştir.

Mâlikî fakihi Sahnûn da (v. 240/854) şöyle demiştir:

“Tıka basa yemek yiyen, ilim öğrenemez.”

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN YEME İÇME ADABI

Peygamberimizin Yeme İçme Adabı

PEYGAMBERİMİZİN SOFRA ADABI NASILDI?

Peygamberimizin Sofra Adabı Nasıldı?

İSLAM’DA YEMEK YEME ADABI

İslam’da Yemek Yeme Adabı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.