Peygamberimiz Teravih Namazı Kılmış mıdır?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Teravih Namazı Kılmış mıdır? Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım, halk tarafından sıkça sorulan ve merak edilen bu soruyu cevaplıyor.

TERAVİH NAMAZINI HAFİFE ALMAK DOĞRU DEĞİLDİR!

Aşağıda da görüleceği üzere terâvîhi cemaatle kılmak, geceleri çok namaz kılmak ve Kur’ân okumak gibi husûslarda hem Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in takrîr ve tahsîni, hem de Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali -radıyallâhu anhüm- gibi Hulefâ-i Râşidîn’in sünneti mevcuttur. Bu durumda, bir belde halkı teravih namazını camide kılmayı terkederse, Peygamber Efendimiz’in sünnetlerinden birini terketmiş olurlar. (Abdü’l-Azîz el-Kâri, Sünenü’l-Kurrâ, s. 154)

Dolayısıyla bu ibâdetleri hafîfe almak doğru değildir. Belki imkân bulan ve gücü yeten kişileri buna teşvik etmek lâzımdır.

Peygamber Efendimiz’in hadîs-i şerîflerine baktığımızda, bazılarının çok ibadet etmeye, bazılarının ise îtidalli davranmaya teşvik ettiğini görürüz. Her biri makâma münâsip olarak vârid olmuştur. Çok ibadet etmeye teşvik eden rivâyetler, buna hakkıyla güç yetirebilenler içindir. Îtidâli tavsiye eden hadîs-i şerîfler ise, çok ibadete güç yetiremeyecek, bunun hakkını veremeyecek olanlar içindir.

Ashâb-ı kirâm ve tâbiînden nakledilen; bütün geceyi ibadetle geçirmek, bir rekâtta Kur’ân’ı hatmetmek, uzun uzun namaz kılmak gibi hallere de şaşırmamalıdır. Zira her insanın tâkati aynı değildir. Cenâb-ı Hak bazı kullarına üstün bir kâbiliyet vermiş ve muhtelif ikramlarda bulunmuştur.

RAMAZAN GECELERİ NAMAZLARLA İHYÂ EDİLMELİ

Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan gecelerini ihyâ etmeye teşvîk ederek şöyle buyurdular:

“Kim, inanarak ve sevâbını Allâh’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günâhları affolunur.” (Buhârî, Terâvih, 1; Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 2)

Bu sebeple ashâb-ı güzîn Ramazan gecelerinde uzun uzun ibâdet etmeyi îtiyâd hâline getirmişlerdir. Nitekim Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan’da bir gün evinden çıktığında, mescidin kenarında namaz kılan bir topluluk görmüştü:

“–Onlar ne yapıyor?” diye sordu.

“–Bunlar, ezberlerinde fazla Kur’ân olmayan kimselerdir, Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh- onlara namaz kıldırıyor!” dediler. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–İsabet etmişler, ne kadar güzel ve iyi bir şey yapıyorlar!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Ramazan, 1/1377)

TERAVİH NAMAZI FARZ MI?

Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatır:

“Bir gece Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mescid’de teravih namazı kıldı. İnsanlar da ona tâbî olarak namaz kıldı. İkinci gece yine kıldı, o gece cemaat çoğaldı. Daha sonra üçüncü veya dördüncü gece cemaat toplandı, fakat Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- mescide çıkmadı. Sabah olunca:

«‒Gece toplandığınızı gördüm, ama teravih namazının size farz kılınmasından korktuğum için çıkıp size teravih kıldırmadım.» buyurdu. Bu hadise Ramazan’da olmuştu.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 1; Buhârî, Terâvîh, 1)

TERAVİH NAMAZLARININ TOPLU KILINMASI

Abdurrahmân bin Abdülkâri şöyle anlatır:

Bir Ramazân gecesi Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- ile Mescid’e çıktım. Bir de baktık ki insanlar dağınık vaziyette terâvîh namazı kılıyorlar. Kimisi kendi başına kılıyor, kimisi namaz kılarken bir kısım insanlar ona uyup namaz kılıyordu. Ömer -radıyallâhu anh-:

“‒Bu insanları bir tek imamın arkasında toplamamın daha doğru alacağını düşünüyorum!”dedi. Sonra buna azmetti ve insanları Übey bin Kâʻb’ın arkasında topladı. Başka bir gece yine Hz. Ömer’le birlikte Mescid’e çıktım. İnsanlar imama uymuş namaz kılıyorlardı. Ömer -radıyallâhu anh- bu manzarayı görünce:

“‒Bu, ne güzel bir bidʻat oldu…” buyurdu. (Buhârî, Terâvîh, 1)

TERAVİH NAMAZININ UZUNLUĞU

Sahabe-i kirâm terâvîh ve teheccüd namazlarını çok uzun kılıyorlardı. Nitekim Sâib bin Yezid -radıyallâhu anh- şöyle der:

“Hz. Ömer -radıyallâhu anh-, Übey bin Kâ‘b ile Temîm ed-Dârî’ye -radıyallâhu anhümâ-, (Ramazan geceleri) cemaate imam olarak 11 rekât namaz kıldırmalarını emretti. İmam namazda âyet sayısı yüz civârında olan (Yûsuf, İsrâ, Kehf gibi) sûrelerden okuyordu. Öyle ki, namaz çok uzun olduğu için bastonlara dayandığımız oluyordu. Namazdan ancak şafak yükselmeye başlayınca dönüyorduk.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 4)

TERAVİH NAMAZI KAÇ REKÂT?

Yezid bin Rûmân -radıyallâhu anh- der ki:

“Müslümanlar Hz. Ömer -radıyallâhu anh- zamanında Ramazan’da 23 rekât teravih namazı kılıyorlardı.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 5)

ÇOĞU ZAMAN 20 REKÂT KILINIRDI

Rivâyette bahsedilen 11 rekâtın 8’i teravih, 3’ü vitirdir. Burada bahsedilen 23 rekâtın da 20’si teravih, 3’ü vitirdir. Bu mevzûdaki rivâyetler toplu olarak mütalâa edildiğinde ashâb-ı kirâmın teravih namazını çoğu zaman 20 rekât, bazen de 8 rekât kıldığı anlaşılır.

İmâm Mâlik’e göre Terâvîh namazı otuz altı (36) rekâttır. İmâm buna delil olarak “Medîne ehlinin ameli”ni göstermiştir. (Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, Kâhire 1313, I, 178; İbn-i Âbidîn, ed-Dürrü’l-muhtâr,Beyrut 1412, II, 45)

TERAVİH NE DEMEK?

Ashâb-ı kirâm Terâvih’i cemaat hâlinde ikişer rekât hâlinde kılıyor ve dört rekâtta bir dinleniyordu. Sonunda biraz istirahat ettikleri için her bir dört rekâta “tervîha” ismini veriyorlardı. Bu dinlenme esnâsında Mekkeliler Kaʻbe’yi tavâf ediyor, Medîneliler de kendi başlarına hafifçe dört rekât daha namaz kılıyorlardı. Böylece Medinelilerin Terâvîh’i 36 rekâtı buluyordu. İşte İmâm Mâlik (r.a), bu tatbikatı esas almıştır.

8 rekât kıldıkları zamanlarda ashâb-ı kiramın kıldığı bu namaz ile bugün kılınan 20 rekât namaz, aslâ kıyâs edilemez. Nitekim A‘rac -radıyallâhu anh- şöyle der:

“Ramazan’da imam, (50 sayfa olan) Bakara Sûresi’ni 8 rekâtta okuyordu. Eğer bu sûreyi 12 rekâtta okursa, insanlar imamın namazı hafif kıldırdığını düşünüyorlardı.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 6)

FECRE KADAR SÜREN TERAVİH NAMAZLARI

Ebû Bekir -radıyallâhu anh- şöyle der:

“Ramazan’da (teravih) namazından ayrılıp, hizmetçilerden ale’l-acele sahur yemeği getirmelerini isterdik, çünkü fecrin doğmasından korkardık.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 7)

TERAVİH NAMAZINI TEK SAYI İLE BİTİRMEK

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Gece namazı iki iki kılınır. Sabahın olmasından korktuğunuzda en son tek rekât vitir namazı kılar, böylece namazınızı tek sayı ile nihâyete erdirmiş olursunuz.” (Buhârî, Vitr, 1)

Bu hadîs-i şeriften anlaşıldığına göre husûsî olarak gece namazı, umûmî olarak da nâfile namazlar için bir sayı ve sınır tâyin edilmemiştir. Herkes gücü nisbetinde kılabilir. Selef-i sâlihînin teravihteki rekât sayısını artırmaları, insanlara hafiflik ve kolaylık sağlamak içindir. Zira rekât sayısını azaltmak, kıyâmı uzatmak mânâsına gelir. Hâlbuki insanlar hep aynı seviyede değildir. İçlerinde zayıf, hasta ve işi olan vardır.

Teravih namazının en mühim maksatlarından biri, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve onu dinlemektir. Rekât sayısını azaltan kişilerin kıyâm ve kıraatı uzatmaları, bu maksada daha muvafıktır. Bir kişi hem rekât sayısını 8 veya 10 gibi azaltır, hem de kıraati hafif tutarsa, sünnet-i seniyyeye riâyet etmemiş olur, zira sünnet, rekât sayısını azaltınca kıraati uzatmaktır. (Abdü’l-Azîz el-Kâri, Sünenü’l-Kurrâ, Medîne-i Münevvere 1414, s. 155-156)

TERAVİHTE KUR’ÂN-I KERİM’İN HATMEDİLMESİ

Ashâb-ı kirâmın ibâdete düşkünlüğü Ramazan’la sınırlı değildi. Onlar ibadet için yaratıldıklarını idrâk etmişlerdi. Bu sebeple her ân imkân nisbetinde ibâdet hâlinde idiler. Meselâ Hz. Osman -radıyallâhu anh- devamlı oruç tutardı. Gecenin başında az bir şey uyur, geri kalanını hep ibadetle ihyâ ederdi. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, II, 73/6611)

Hz. Osman’ın tek rekâtta Kur’ân-ı Kerîm’i baştan sona hatmettiği rivâyet edilir. O, Kur’ân’ı baştan sonra okuyarak tek rekâtlık vitir namazı kılardı. (Tirmizî, Kırâât, 11/2946; Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IX, 94; Ahmed, ez-Zühd, s. 127)

Abdurrahman bin Osman et-Teymî şöyle der:

“Bir gece Hz. Osman’ı Makâm-ı İbrahim’in yanında gördüm. İleri geçti ve namaza durarak tek rekâtta bütün Kur’ân’ı hatmetti. Sonra dönüp gitmeye başladı. Ben:

“–Ey Mü’minlerin Emîri! Tek rekât kıldınız!” dedim. Hz. Osman -radıyallâhu anh- şu cevâbı verdi:

–O benim vitir namazımdı.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, XIII, 31/36168)

KUR’ÂN’I TEK REKÂTTA HATMEDEN SAHÂBÎLER

Kur’ân’ı bir rekâtta hatmeden başka sahâbîler de vardı. Meselâ Temim bin Evs ed-Dârî -radıyallâhu anh- bunlardandı. Bu sahâbinin bazen bir âyet-i kerîmeyi sabaha kadar tekrar ettiği olurdu. (Beyhakî, Şuab, III, 489/1994; Sem‘ânî, Ensâb, V, 282)

Aynı şekilde tâbiîn ve tebe-i tâbiîn de Kur’ân-ı Kerîmi çok okurlardı. Bunlardan her gün bir hatim indiren pek çok sâlih zât mevcuttur. Selef-i sâlihînin çoğu üç günde, ekseriyeti de yedi günde Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederdi.

Yine Hz. Ömer -radıyallâhu anh- insanlara yatsı namazını kıldırıp evine gider, sabaha kadar nâfile namaz kılardı. Devamlı da oruç tutardı. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, VII, 135)

Hz. Ali -radıyallâhu anh- de günde birden fazla hatim indirirdi. (Leknevî, İkâmetü’l-hucce, s. 64)

SABAHA KADAR NAMAZ VE İSTİĞFARLA MEŞGUL OLMAK

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ- geceyi namazla ihyâ ederdi. Sonra hizmetçisine:

“‒Ey Nâfî, seher vaktine girdik mi?” diye sorardı. O:

“‒Hayır.” deyince namaza devam eder, bir müddet sonra tekrar sorardı. Nâfî, seher vaktinin girdiğini söyleyince oturur, sabaha kadar Allah’a istiğfâr ve dua ederdi. (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 303)

Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh- yatağa girer, sağa sola döner ancak bir türlü gözüne uyku girmezdi. Nihâyet:

“Allah’ım! Cehennem korkusu uykumu kaçırdı!” diye kalkar ve sabaha kadar namaz kılardı.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 264)

HULEFÂ-YI RÂŞİDİN’İN SÜNNETİNE SARILMAK

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“…Benden sonraya kalanlar pek çok ihtilaflar göreceklerdir. O zaman yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-yı Râşidîn’in sünnetine sarılmaktır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5/4607)

Kaynak: www.kuranvesunnetyolunda.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.