Peygamberimiz Komşularına Nasıl Davranırdı?

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- komşu hakkına îtinâ gösterilmesini arzu eder, komşuya iyilik etmeyi önemserdi. Bu anlamda kültürümüzde de yer edinen bir hadis-i şerif vardır: “Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” Şimdi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in komşu hakkına riayetinin nasıl olduğunu, komşularına nasıl davrandığını hadis-i şerifler ışığında okuyalım.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurur:

“Yapacağı fenâlıklardan komşusu emniyet içinde olmayan kimse cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 73)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- komşu hakkına îtinâ gösterilmesini arzu ederlerdi.

İstanbul31

Hadîs-i şerîfte:

“Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi o kadar çok tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140-141)

Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de:

“Kâfir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akrabâ olan komşunun üç hakkı vardır.” buyurdular. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, Mısır 1321, I, 146.)

Komşunun penceresine bakmak, yemek kokusu ile ona eziyet etmek, onun hoşlanmayacağı bir davranışta bulunmak, komşu haklarını ihlâl etmektir.

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Allâh Teâlâ’ya göre komşuların hayırlısı, komşusuna faydalı olandır.” (Tirmizî, Birr, 28)

“Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” buyururlardı. (Hâkim, II, 15/2166a)

Ebû Zer Gıfârî Hazretleri: “Bana Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yemek pişireceğim zaman suyunu fazla koymamı, ondan komşuma infâk etmemi emir buyurdular...” demiştir. (İbn-i Mâce, Et’ıme, 58)

IMG_0986

Ebû Zer, sahâbenin fakirlerindendi. Demek ki komşu hakkını îfâya yokluk dahî mâzeret değildir.

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’den rivâyet edildiğine göre birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Vallâhi îman etmiş olmaz, vallâhi îman etmiş olmaz, vallâhi îman etmiş olmaz!” buyurdular.

Ashâb-ı kirâm:

“–Kim îman etmiş olmaz, yâ Rasûlallâh?” diye sordular.

Âlemlerin Efendisi:

“–Yapacağı fenâlıklardan komşusu emniyette olmayan kimse!” cevâbını verdiler. (Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îman, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Diğer bir rivâyete göre ise:

“Yapacağı fenâlıklardan komşusu emniyet içinde olmayan kimse cennete giremez.” buyurdular. (Müslim, Îmân, 73)

Kaynak: Gönül Bahçesinden Öyle Bir Rahmet ki, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2007

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Çok güzel olmuş

    Allah razi olsun çok güzel olmuş

    çok güzel

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.