Nisâ Suresi 158. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nisâ Suresi 158. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 158. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nisâ Suresi 158. Ayetinin Arapçası:

بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا

Nisâ Suresi 158. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.

Nisâ Suresi 158. Ayetinin Tefsiri:

Sözkonusu edilen sebepler şunlardır:

  Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınacaklarına dair verdikleri sözü bozmaları,

  Allah’ın âyetlerini, ilâhî hükümleri haber veren açık delillerini ve peygamberler eliyle gösterdiği mûcizelerini inkâr etmeleri,

  Peygamberleri haksız yere öldürmeleri,

  “Kalbimiz perdelidir, ne söylense tesir etmez, dolayısıyla yapılan telkinlerin hiç biri kulağımıza girmez”  veya “kalbimiz ilim kaplarıdır, ilimle doludur, yeni bir bilgiye, yeni bir peygamberin davetine ihtiyacımız yok” demeleri,

  Allah’ın, bir erkek aracılığı olmaksızın çocuk yaratabilecek kudrette olduğuna inanmadıklarından dolayı Hz. Meryem hakkında zina ettiğine dair büyük bir iftirada bulunmaları,

  “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleridir.[1]

Demek ki onlar, peygamber olduğunu bildikleri Hz. İsa’yı öldürmeyi istemişler ve buna azmetmişlerdi. Fakat onu ne öldürebildiler, ne de çarmıha gerip asabildiler. Zira o dönemde idamlar çarmıha germek suretiyle yapılır, mahkumlar çarmıhta bir müddet kaldıktan sonra kemikleri, özellikle de omurga kemikleri kırılıp omiriliği çıkarılarak öldürülürdü. Ancak Hz. İsa’nın yerini haber veren ihbarcı ona benzetilmiş ve çarmıha gerilerek o katledilmiştir. Hz. İsa’yı ise Allah Teâlâ, yahudilerin elinden kurtarmış, akıl yoluyla mâhiyetini tam olarak bilemeyeceğimiz bir yolla kendine, kendi katına yükseltmiştir. Fakat meselenin nasıl vuku bulduğu ve ayrıntıları konusunda bir açıklama yapılmamıştır. Ne Allah’ın onu bedeniyle birlikte yeryüzünden gökteki bir yere yükselttiği, ne de onun diğer insanlar gibi ölüp ruhunun göğe yükseltildiği belirtilmemiştir. Mesele o kadar kapalı bir dille anlatılmıştır ki, bu hadise hakkında, onun olağanüstü ve mûcizevi olduğunu söylemekten başka bir değerlendirme yapmak imkânsız gibidir.  Evet Hz. İsa Allah’a yükseltilmiştir; kıyamete yakın tekrar dünyaya gelecek ve Peygamber Efendimiz’in izinde İslâm’ın tebliğini yapacaktır. Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Hz. İsa, üzerinde kızıl toprak renginde iki elbise olduğu hâlde iner; haçı kırar, domuzu öldürür, cizyeyi kaldırır, in­sanları İslâm’a çağırır. Allah, onun zamanında İslâm hâriç bütün dinleri ortadan kaldırır. Yeryüzüne emniyet gelir. Bunun bereketiyle arslanlar develerle otlar. Çocuklar, yılanlarla oynar.” (İbn Mâce, Fiten 33/4077)

Bir başka hadîs-i şerîf de şöyledir:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemîn ederim ki, Meryem oğlu İsa’nın, İslâm şerîati ile hükmedecek adâletli bir hâkim olarak aranıza ineceği, haçları kırıp, domuzları öldüreceği, Ehl-i kitâptan cizyeyi kaldıracağı (yâni Ehl-i kitâbın da müslüman olup yahudilik ve hıristiyanlığın kalkacağı) vakit yakındır. O zaman mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamâmından daha hayırlı olur.”  Bu hadîs-i şerîfi rivayet eden Ebû Hüreyre (r.a.) rivayetinin sonunda der ki: “Dilerseniz şu âyeti okuyun: « Ehl-i kitaptan her biri ölümünden önce ona mutlaka iman edecek; o da kıyamet günü onlar aleyhinde şâhit olacaktır.» (Nisâ 4/159)” (Buhârî, Büyû 102, Enbiyâ 49; Müslim, İman 242)

Âyette bahsedilen İsa hakkında anlaşmazlığa düşenler”den maksat hıristiyanlardır. Onların Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda ortak bir inançları yoktur. Bir inanca göre çarmıha gerilen kişi Hz. İsa değil, ona çok benzeyen bir adamdı. Başka bir görüşe göre, çarmıha gerilen kişi Hz. İsa idi, fakat çarmıhta ölmemişti ve çarmıhtan indirildiğinde yaşıyordu. Bazıları da Hz. İsa’nın çarmıhta öldüğüne, daha sonra tekrar dirilip havarileriyle birçok kez buluşup, konuştuğuna inanırlar. Bir kısmı ondan Kutsal Ruh’un çıkarıldığını söylerler. Bazıları da Hz. İsa’nın ölümünden sonra, insan vücudu içinde dirildiğini ve bu vücut içinde yükseltildiğini söyler. Tüm bunlar, hıristiyanların bu konuda gerçek bir bilgiye sahip olmadıklarını, farklı görüşlerini sadece tahminlere dayandırdıklarını ve bir şüphe içinde bulunduklarını gösterir.

Sonuç olarak:

[1] “Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey muhâcirler topluluğu! Beş haslet vardır ki, size ulaşıp da onlarla imtihan olunmanızdan Allah’a sığınırım. 1. Bir toplumda fuhuş çoğalır ve alenen işlenirse orada vebâ, salgın hastalıklar ve mûsibetler önceden görülmemiş bir şekilde artar, çığ gibi büyür. 2.  Ölçü ve tartıyı eksik tutarlarsa onlar yıllarca süren bir yokluğa, rızık darlığına mâruz kalırlar ve idarecileri onlara haksızlık eder. 3. Eğer mallarının zekâtını vermezlerse orada kuraklık hüküm sürer. Hayvanlar olmasa yağmur bile yağmaz. 4. Allah’a ve Rasûlü’ne verdikleri ahdi bozarlarsa Allah onlara kendilerinden olmayan bir düşman Mûsâllat eder de, o düşman ellerindekinin bir kısmını alır. 5. Liderleri Allah’ın kitabıyla hükmetmez ve başkalarını Allah’ın indirdiklerine tercih ederlerse Allah onların cezalarını kendi içlerinde kılar.” (İbn Mâce, Fiten 22/4019; Ali el-Müttaki, Kenzu’l-Ummâl, XVI, 80)

 

Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nisâ Suresi 158. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.