Nimete Değil Gönderene Nazar Et!

Mü’min, güç ve kud­re­tin an­cak Allah’tan ol­du­ğu­na ina­na­rak, hiz­met­ler­de­ki ba­şa­rı­sın­dan do­la­yı nef­si­ne bir pay çı­kar­ma­ma­lı­dır. Hat­tâ Ce­nâb-ı Hak ken­di­si­ni böy­le bir hiz­me­tin ger­çek­leş­me­sine ve­sî­le kıl­dı­ğı için, O’na kar­şı şük­rü­nü ar­tır­ma­lı­dır.

Biz to­hu­mu top­ra­ğa ko­ya­rız, lâkin onun mu­az­zam bir çı­nar ol­ma­sı ve­ya çü­rü­yüp git­me­si ara­sın­da­ki tak­dîr ve te­cel­lî Yüce Rabbimize âit­tir. Yi­ne asâ­yı mey­da­na bı­ra­kan Haz­ret-i Mû­sâ’dır, ancak onu di­ğer yı­lan­la­rı yu­ta­cak bir ej­der­ha hâ­li­ne ge­ti­ren Haz­ret-i Mev­lâ’dır...

NİMETE DEĞİL GÖNDERENE NAZAR ET

Bu ba­kım­dan, nâ­il olu­nan lu­tuf ve nî­met­le­re de­ğil, onu gön­de­re­ne na­zar edip gaf­let­ten sa­kın­ma­lı­dır.

Utbe bin Gazvân -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“…Şüphesiz dünya geçici olduğunu bildirmiş ve hızla gelip geçmiştir. Ondan geriye kalan, kabın dibinde kalan su gibidir ki sahibi de onu bir yudumda içiverir. Şüphe yok ki siz bu dünyadan sonu olmayan bir diyara gideceksiniz. Bu sebeple oraya elinizdekilerin en hayırlısıyla gidiniz… Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber olan yedi kişiden biri olduğum günü gördüm. Ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu. Onları yerken ağızlarımız yara olmuştu. Bir hırka bulmuştum da onu ikiye bölüp Sa’d bin Mâlik (İbn-i Ebî Vakkâs) ile paylaşmış, yarısını ben, yarısını da o izâr olarak kullanmıştık. Bu gün ise bizden her biri bir şehre idareci olmuş durumda. Bununla birlikte ben, kendi nazarımda büyük, ancak Allah katında küçük olmaktan Allâh’a sığınırım...” (Müslim, Zühd, 14)

Haz­ret-i Mev­lâ­nâ da bu hu­sû­su şöy­le ifâ­de eder:

“Ateş­te kız­dı­rıl­mış bir de­mir­de­ki kı­za­rık­lı­ğı ona âit san­ma! Çün­kü o, ate­şin ona ge­çi­ci ola­rak bir ışık ve ha­râ­ret ver­me­sin­den ibâ­ret­tir. Şâ­yet pen­ce­re­yi ve evi ışık­la dol­muş gö­rü­yor­san, sen on­la­ra ay­dın­lık de­me; zira ay­dın­la­tı­cı olan Gü­neş­’tir. Gü­neş, ken­di­sin­den ak­se­den ışık­lar­la pa­rıl­da­yıp öğü­nüp du­ran­la­ra der ki: Ey an­la­yış­sız mağ­rur­lar! Bi­raz sab­re­din; he­le ben şu da­ğın ve­ya şu der­yâ­nın ar­ka­sı­na va­rıp ufuk­tan bir çe­ki­le­yim, o za­man ha­kî­ka­ti an­lar­sı­nız.”

NEFSİNDEN Mİ HAK'TAN MI?

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri de bu hakîkatle ilgili olarak şu nasihatlerde bulunur:

“–Ey oğul! Hü­ner-hik­met bağ­lan­tı­la­rın­dan ne za­man kur­tu­la­cak ve ilâ­hî kudret men­zi­li­ne vâ­sıl ola­cak­sın? Ame­lin, hik­met ile se­ni Azîz ve Ce­lîl olan Al­lâh’ın kud­re­ti­ne ne za­man ulaş­tı­ra­cak?

Sırf se­ni müp­te­lâ kı­la­bi­le­ce­ği be­lâ­la­rın­dan ötü­rü Allah’tan uzaklaşma! Allah se­ni bâzı be­lâ­la­ra dû­çâr eder. Bu­nun se­be­bi şu­dur: Aca­ba se­bep­le­re da­ya­nıp O’nun ka­pı­sı­nı terk mi ede­cek­sin, yok­sa O’nun ka­pı­sı­na mı ya­pı­şa­cak­sın? Aca­ba zâ­hi­re mi da­ya­na­cak­sın, yok­sa bâ­tı­na mı? Aca­ba id­râk edi­le­ne mi gü­ve­ne­cek­sin, yok­sa id­râk edi­le­me­ye­ne mi? Aca­ba gö­rü­ne­ne mi yö­ne­le­cek­sin, yok­sa gö­rün­me­ye­ne mi?.. Sa­na ve­ri­len mâ­ri­fet, hü­ner ve mu­vaf­fa­kı­yet­le­ri, nef­sin­den mi bi­le­cek­sin Hak’tan mı?..

Bu de­mek­tir ki mü’min, güç ve kud­re­tin an­cak Allah’tan ol­du­ğu­na ina­na­rak, hiz­met­ler­de­ki ba­şa­rı­sın­dan do­la­yı nef­si­ne bir pay çı­kar­ma­ma­lı­dır. Hat­tâ Ce­nâb-ı Hak ken­di­si­ni böy­le bir hiz­me­tin ger­çek­leş­me­sine ve­sî­le kıl­dı­ğı için, O’na kar­şı şük­rü­nü ar­tır­ma­lı­dır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.