Nankörlüğün Feci Sonu

Nankörlüğün feci sonu nedir? Ayetler hangi konuda bizleri uyarıyor?

Nimete karşı nankörlük çok kötü bir husûsiyettir.

En küçük bir nimete bile nankörlük, çirkin iken; insanın kendisine sonsuz nimetler ihsân eden Rabbine karşı nankörlüğünün ne kadar beter ve rezil bir vaziyet olduğunu düşünmek îcâb eder.

Cenâb-ı Hakk’ın en çok gazabını çeken husus; yüce Zât’ına kulluk için yarattığı insanın, insan için yarattığı fânî varlıklara gönlünü kaptırarak kendisinden yüz çevirmesidir.

Âyet-i kerîmede gafil insanın nankörlüğüne şöyle dikkat çekilir:

“Kahrolası insan; ne kadar da nankördür o! Bir düşünse, Allah onu hangi şeyden yarattı?

–Bir damlacık sudan! Yarattı da ona en güzel şekli verdi…” (Abese, 17-19)

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır…” (en-Nahl, 53)

İnsan kıyâmet gününde, o sayısız nimetlerin her birinden hesâba çekilecektir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Sonra o gün, verdiğimiz nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8)

Cenâb-ı Hak, nankörlüğün cezasını hatırlatarak şöyle buyurur:

(İnsan kendisine lutfettiğimiz onca nimetten sonra;) ister şükredici olsun, ister nankör olsun! (Karşılığını elbette görecektir.)(el-İnsân, 3)

Bir insan için en âdî suç; Cenâb-ı Hakk’ın verdiği bunca nimetlere karşı nankör olmasıdır.

İblis de ilâhî huzurdan tard edilişin hazin bir nümûnesidir. Meleklerin arasında bulunmasına müsaade edilecek derecede nimetlere erişmiş iken, Âdem -aleyhisselâm-’a olan hasedi sebebiyle bütün o nimetlere nankörlük etmiş ve emr-i ilâhîye isyan etmiştir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“…Şeytan Rabbine karşı çok nankördür.” (el-İsrâ, 27)

Âyet-i kerîmede buyurulmuştur:

“Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet hâline gelme mahzuru olmasaydı; Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık.

Fakat bütün bunlar, dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allâh’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.” (ez-Zuhruf, 33-35)

Hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulmuştur:

“Allah katında dünyanın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirler ondan bir yudum su bile içemezlerdi.” (Tirmizî, Zühd, 13)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Nisan, Sayı: 194

İslam ve İhsan

İBRETLİK KISSA 'PADİŞAH VE KÖPEĞİ'

İbretlik Kıssa 'Padişah ve Köpeği'

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.