Mü'min Suresi 7. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'min Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 7. Ayetinin Arapçası:

اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ

Mü'min Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):

Arşı taşıyan ve onun etrafında bulunan melekler, Rablerini överek tesbih eder, O’na inanır ve mü’minlerin bağışlanmaları için şöyle dua ederler: “Rabbimiz! Senin ilmin ve rahmetin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe edip sana yönelen ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları kızgın alevli cehennem azabından koru!”

Mü'min Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, çoğu zaman bizlere, akıl ve duyularımızla anlayamayacağımız hâdiselerden bahseder. Bu hâdiselerden biri de, kendilerine iman etmekle sorumlu olduğumuz meleklerin, mü’minlere dua ve istiğfarlarıdır. Burada hususiyle “arşı taşıyan” ve “arşın etrafında bulunan” meleklerin istiğfarı haber verilir.

Arşı taşıyan meleklere “hamele-i arş” denilip bunların sayıları dörttür. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 256) Kıyamet gününde ise bunların sayıları sekiz olacaktır. (Hâkka 69/17)  Arşın korunma ve tedbirine memur olduklarından bu isim kendilerine mecazen verilmiştir. Arşın etrafında bulunanlar ise arşı tavaf eden meleklerdir. Nitekim bunlarla ilgili olarak da: O gün melekleri de görürsün; arşın etrafını kuşatmış, Rablerini överek tesbih ediyorlar (Zümer 39/75) buyrulur.

Meleklerin mü’minlere istiğfarından maksat; onlara şefaat etmeleri, onları tevbeye yönlendirmeleri ve onlara bağışlanmayı gerektiren amelleri ilham etmeleridir. Burada meleklerin insanların günahlarını bildiklerine bir işaret; cinsler farklı olsa da imanda ortaklığın nasihat ve şefkati gerekli kıldığına bir tenbih vardır. Zira iman, meleklerle mü’minler arasında en kuvvetli ve en mükemmel bir bağ teşkil etmektedir. (Bursevî, Ruhu’l Beyân, VIII, 157)

Şunu da hadislerden anlıyoruz ki, melekler hem mü’minler için dua ediyor hem de bir mü’minin, yanında olmayan mü’min kardeşi için duasına da âmin diyorlar. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.): “Müslüman, yanında bulunmayan bir kardeşine dua ettiği zaman melek: «Amin! Senin için de bir benzeri olsun» der” buyurmaktadır. (Müslim, Zikir 86-88)

Allah Teâlâ’ya dua ederken uyulması gereken adapla ilgili olarak âyette çok güzel bir usul tâlimi vardır:

Duada önce Allah’a hamd ve senâda bulunulur, sonra talepler dile getirilir. Melekler de mü’minler için bağışlanma isterken önce Cenâb-ı Hakk’ı övgüyle söze başlayarak “Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır” der, sonra dualarını yaparlar. Peygamberler de dualarında hep aynı usulu takip etmişlerdir. Zaten akıl da dua ederken bu tertibe uyulmasının yerinde ve güzel olacağını gösterir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXVII, 32)

Âyertte Allah’ın rahmet ve ilminin her şeyi kapladığının özellikle belirtilmesi ve ardından mü’minler için istiğfar edilmesi, mağfiretin ve tevbeleri kabulün bu iki sıfatın her birinden kaynaklandığına işaret eder. Buna göre âyetin mânası, “küfür ve günahlardan tevbe edip iman ve itaat yoluna uyduğunu bildiğin kimseleri bağışla” demek olur. Aynı zamanda meleklerin sadece tevbe eden, nefsânî arzuların peşinden gitmeyi bırakıp samimi ve temiz bir niyetle Hak yoluna uyanlar için istiğfar ettikleri anlaşılır. Çünkü melekler, Allah’a ortak koşan, tevbe etmeyip şirkte ısrar edenlerin bağışlanmayacağını bilirler. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XXIV, 91)

Şunu da dikkatten uzak tutmamak gerekir  ki, sadece dille tevbe etmek kurtuluş için yetmez. Bununla birlikte tevbede sebat etmek, amelleri riyadan temizlemek, kalpleri de nefsânî arzuların esaretinden arındırmak lâzımdır.

Melekler dualarına şöyle devam ediyorlar:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.