Muhayyerlik Ne Demektir?

Muhayyerlik ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Sözlükte "bir işi yapıp yapmamakta serbestlik" anlamına gelen muhayyerlik, bir fıkıh terimi olarak, tarafların kendi anlaşmaları üzerine veya akdin kendisinden kaynaklanan sebeplerle, bazı akitlerin bağlayıcı olmayıp taraflardan birisi için seçim hakkının verilmesini ifade etmektedir.

Bazı akitlerin tabiatı ve yapısı gereği taraflardan birini veya ikisini de bağlamaz, bazı akitler ise muhayyerlik sebebiyle bağlayıcı olmaz. Vekalet, şirket, vedia, ariyet ve hibede akitler iki taraf için de bağlayıcı değildir. Akitlerde tarafları bağlamayan sebeplerden biri de muhayyerliklerdir. Muhayyerliklerden bazıları şunlardır:

Şart muhayyerliği; akit esnasında veya akitten sonra tarafların anlaşmasıyla, tarafların veya birinin akdi kabul veya feshetme hususunda muhayyer kılınmasına denir. Şart muhayyerliği için akdin fesih kabul eden türden olması gerekir; bu nedenle nikâh akdinde şart muhayyerliği söz konusu değildir. Muhayyerlik müddeti içinde, muhayyer olan taraf akdi feshedebileceği gibi kabul de edebilir. Süre sona erdiği halde, bir görüş belirtmemişse akit kurulmuş kabul edilir.

Tayin muhayyerliği; birbirinden farklı değerlerdeki malları gösterip fiyatlarını belirledikten sonra, satın alanın bir müddet düşünüp dilediğini almasıdır. Bu muhayyerliğin akit esnasında belirtilmesi ve malların fiyatlarının ayrı ayrı zikredilmiş olması gerekir. Muhayyerlik süresi dolunca, muhayyer olan tarafın alacağını belirlemesi gerekir. Seçimini yapınca akit kesinleşir ve iki taraf için de bağlayıcı olur.

Görme muhayyerliği; bir kimsenin görmediği bir malı alması halinde, malı görünceye kadar akitle bağlı olmayıp bozma yetkisinin bulunmasıdır. Malı görünce, akdi dilerse kabul eder, dilerse reddeder. Malı görünce, akdi feshetmezse, akit bağlayıcı hale gelir.

Kusurlu çıkma muhayyerliği; herhangi bir şart bulunmaksızın yapılan satım akdinde, satılan malın eski bir kusurunun ortaya çıkması halinde, satın alan muhayyerdir, dilerse reddeder ve dilerse konuşulan fiyat üzerinden kabul eder; yoksa malı alıkoyup da kusuruna karşılık bedelinden kesinti yapamaz.

Kusurlu çıkma muhayyerliği, feshi kabil olan akitlerde geçerlidir. Kusurlu çıkma muhayyerliğinin muteber olması için dört şartın bulunması gerekir; a) kusurun malın değerini düşürmesi, b) kusurun akit, yahut teslimden önceye ait olması, c) alanın, gerek akit anında ve gerekse teslim alırken kusuru görmemiş olması, d) kusursuzluk sözleşmesi yapılmamış olması gerekir.

Vasıf muhayyerliği; akit anında belirlenen veya akitten istenilen bir vasfın kaybolması nedeniyle müşterinin akdi bozma muhayyerliğidir. Şöyle ki; bir kişi bol süt vermek üzere bir ineği satın alsa ve fakat ineğin bol süt vermediği ortaya çıksa alıcı muhayyerdir; dilerse akdi fesheder, dilerse konuşulan fiyat üzerinden malı alır.

Muhayyerliğin sabit olması için, şart koşulan vasfın meşru olması, âdeten istenilen bir vasıf olması, bu vasfın sınırlanması tartışmaya götürecek şekilde belirsiz veya tartışmaya götürecek mahiyette bulunmaması gerekir.

İfa etmemekten kaynaklanan muhayyerlik (nakd muhayyerliği); şart muhayyerliğinin bir bölümü olarak kabul edilmiştir. Şöyle ki, belirli bir zamana kadar borcun ifa edilmemesi halinde akdin sona erdirilmesi şartıyla akdin kurulmasında bu muhayyerlik söz konusudur. Hıyar-ı nakd ile şart muhayyerliği arasındaki en önemli fark, şart muhayyerliğinde asıl olan bağlayıcılıktır, müddet dolduğunda akit otomatik olarak yürürlüğe girer, halbuki nakd muhayyerliğinde bunun aksidir.

Gabn muhayyerliği; taraflardan birinin diğerini, sözlü olarak veya fiili olarak aldatması halinde, aldanana verilen bir muhayyerliktir. Aldatma, fiyatta olabileceği gibi, bir vasıfta da olabilir. Tarafların bu muhayyerlikten istifade edebilmesi için, aldatmanın gabn-ı fahiş derecesine ulaşması gerekir.

Hıyanet muhayyerliği; maliyeti söylenerek yapılan akitlerde söz konusudur. Malın, belirli bir fiyata malolduğunu söyleyerek, buna belirli oranda kâr koymak, maliyetine veya maliyetinden ucuza satılma şeklinde yapılan emanet alış verişlerinde maliyetini fazla göstermesi halinde, bunun ortaya çıkması üzerine, müşteri muhayyer olur, dilerse belirlenen bedeliyle akdi kabul eder, dilerse akdi bozar. Fakat maliyetine satışlarda, fiyattan indirim de yapabilir.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.