Muâmelât Ne Demek?

İslâm, sadece îman ve ibadetlerden ibaret bir hayat değildir. O, îman ve ibadetlere ilâveten, muâmelât, ahlâk ve bilhassa hak ve hukuka riâyet gibi, hayatın her alanını inceden inceye tanzim eden, son derece hassas ölçüler manzûmesidir.

İslâm, insanları yaratan ve dolayısıyla onları kendilerinden çok daha iyi tanıyan Cenâb-ı Hakk’ın, bu cihanda nasıl yaşanması gerektiğini tâlim etmek üzere gönderdiği hak dindir.

Dolayısıyla, İslâm’ın en mühim kısımlarından biri de beşerî münâsebetleri tanzim eden muâmelât kısmıdır.

MUÂMELÂT NEDİR?

Muâmelât, fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, yani hukukun tamamını ifade eder. Buna, “kişinin diğer fertlerle ve cemiyetle münâsebetlerini tanzim eden fıkıh kâideleri” de diyebiliriz.

İslâm, toplumları oluşturan fertlerin şahsî ve gündelik hayatından âile hayatına, akrabâlık ve komşuluk münâsebetlerinden ticârî ve iktisâdî faâliyetlerine, tâlim, terbiye ve irşad hizmetlerinden ictimâî huzur ve âsâyişi temin eden muâşeret kâidelerine kadar her sahada, insanların vazife, mes’ûliyet ve haklarını, bunların ihlâli durumunda tatbik edilmesi gereken cezâî müeyyideleri tanzim etmiştir.

Yani bir müslüman, ferdî hayatını İslâm’ın muhtevâsında yaşamak mecbûriyetinde olduğu gibi, ictimâî hayatını, diğer insanlarla muâmelelerini de Allâh’ın emirlerine uygun tarzda düzenlemek zorundadır. Hâsılı, İslâm’ı hayatının her safhasına hâkim kılmalıdır. Buna muvaffak olamayan bir kimse, sâlih bir mü’min kıvâmına ulaşamaz. Nitekim Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Emri altındaki insanlara ve çevresindekilere karşı kötü muâmelede bulunan kimse Cennet’e giremez.” (Tirmizi, Birr, 29/1946; İbn-i Mâce, Edeb, 10; Ahmed, I, 7)

KANAAT EDİNMEK İÇİN KİŞİNİN MUÂMELÂTINA BAKIN

Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- da şöyle der:

“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız;

  • Konuştuğunda doğru söylüyor mu,
  • Kendisine bir şey emânet edildiği zaman emânete riâyet ediyor mu,
  • Dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)

Bir kişi Hazret-i Ömer’in yanında başka birini medhediyordu. Ömer -radıyallahu anh- ona:

“–Medhettiğin kişiyle hiç yolculuk yaptın mı?” diye sordu. O:

“–Hayır.” dedi.

“–Alışveriş gibi ictimâî bir muâmelen oldu mu?”

“–Hayır.”

“–Peki sabah-akşam ona komşu oldun mu?”

“–Hayır.”

Bu cevaplar üzerine Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- şöyle dedi:

“–Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki sen onu tanımıyorsun!”[1]

MUÂMELÂT İLE İLGİLİ HÜKÜMLER FIKIH KİTAPLARINDA MEVCUT

Fıkıh kitaplarımız, muâmelâtla ilgili hükümleri bütün tafsîlâtıyla îzah eder. Bu hükümler sâyesinde dünya hayatı intizam kazanır, müslim veya gayri müslim bütün insanlar haksızlık ve zulümlerden muhafaza edilirler.

Cenâb-ı Hak, muâmelâtla ilgili hükümlerin tatbik edilmesi için hem dünyevî hem de uhrevî müeyyideler koymuş ve bunları beyan etmiştir. Gerçek bir mü’min, işlerinin sadece dünyevî değil uhrevî boyutunu da düşünerek hayatını devamlı Allâh’ın rızâsı istikâmetinde takvâ üzere yaşamaya gayret eder.

Dipnot: [1] Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, III, 312.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Coook guzel konu aciklanmis yazan kisini ellerine kollarina saglik

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.