Minnet Ne Demek?

Minnet: Bir iyilik karşısında kendini mânevî olarak borçlu hissetme, yük altında kalma. Bir iyiliğe karşı teşekkür etme, iyilik bilme. İyilik, lutuf, bağış. Yapılan iyiliği başa kakma anlamlarına gelmektedir.

MİNNET KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER 

Beşer düşüncesiyle kavranmasına imkân bulunamayan bu istikbâl düğümünü, ancak vahyin kudreti çözebilir. Bütün peygamberlerin bilhassa Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in verdiği bu istikbâl haberi, teşekkürlerle, minnetlerle karşılanması îcâb ederken -ne yazık kı- insanlık şeref ve haysiyetinden uzaklaşmış birtakım kimseler tarafından alaylar, hakâretler, iz’âclar ve bîgâneliklerle mukâbele görmüştü. Yaratılış hikmet ve gâyesinin zıddına bir hayat yaşayan müşrikler ve münkirler, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’in vahiy yoluyla bildirdiği âhiret haberini hayret ve şaşkınlıkla karşılamış, nefsânî yaşayışlarına ters düşen bu ebedî kurtuluş dâvetine müthiş bir inat ve yüz kızartıcı bir menfîlikle sırt çevirmişlerdi. 

***** 

Medîneli altı kişilik bu tâlihli grup, böylesine hayran kaldıkları bir zât ile konuşabilmeyi canlarına minnet bildiler. Hemen Peygamber Efendimiz’in etrâfına, ışığın çevresindeki pervâneler misâli toplanıverdiler. 

***** 

“Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” diyebilmekten, büyük bir haz ve lezzet aldılar. Allah ve Rasûlü’nün yolunda her şeylerini fedâ etmeyi, canlarına minnet bildiler. 

***** 

“Kim Allâh’a ve Rasûl’e itaat ederse, işte onlar; Allâh’ın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (en-Nisâ, 69)81 

İşte ashâb-ı kirâmın bütün gayreti, Allah Rasûlüʼyle dünyada nasîb olan beraberliği âhirette de devam ettirebilmek içindi. Bu sebeple Efendimizʼle beraberliği, dâimâ en yüksek seviyede yaşamaya çalıştılar. 

Oʼnunla hâl beraberliği, fiil beraberliği, hissiyat ve fikriyat beraberliği içinde yaşadılar. Allah ve Rasûlü’ne itaatten, târifsiz bir lezzet duydular. Allah yolunda her şeylerini fedâ etmeyi, canlarına minnet bildiler. İşte bütün bu mânevî inkişâfın temelleri, sohbet halkalarında atıldı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.