Mest Üzerine Mesh Etmek

Mest ve mesh ne demek? Mest üzerine mesh nasıl yapılır? Çorap üzerine mesh etmek caiz midir? Mest üzerine meshin müddeti ne kadardır? Mest üzerine meshin şartları.

Mest üzerine mesh etmekle ilgili hususlar.

1. Mest ve meshin tanımı ve dayandığı deliller:

Abdestte, mestler üzerine meshetmek ayakları yıkamak yerine geçer. Ayağa giyilen ve “mest” denilen veya mest hükmünde bulunan şeylerin üzerine abdest alınırken meshedilmesi caizdir. Bu, müslümanlara kolaylık olması için meşrû kılınmıştır. Bu meshten maksat; abdest alırken mestlerin üzerine, ayakların parmak ucundan başlayarak elin üç parmağı kadar yerin elin ıslaklığıyla bir defa sürmektir. Deri ve benzeri şeylerden yapılan, topukları ve daha fazlasını örten şeye “mest” denir.

Mestler üzerine mesh ile ilgili tevatür derecesine ulaşan hadisler vardır. Bazıları şunlardır: Hz. Ali şöyle demiştir: “Eğer din ictihatla olsaydı, mestlerin üstünün değil, altının meshedilmesi daha uygun olurdu. Ben Rasûlullah (s.a.s)’ı mestlerin üstünü meshederken gördüm.” [1] Muğîre İbn Şu’be (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) ile birlikte idim, abdest aldı. Ben mestleri çıkarmak için davrandım. O: “Onları bırak, çünkü ben onları abdestli iken giydim” [2] buyurdu. Safvân İbn Assâl (r.a)’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) bize, abdestli olarak giydiğimiz takdirde, eğer yolculukta isek üç gün; mukîm isek bir gün bir gece süreyle mestler üzerine meshetmemizi, ister büyük, ister küçük abdest dolayısıyla onları çıkarmamayı, ancak cünüplük sebebiyle çıkarmayı emretti.” [3] Cerîr (r.a)’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben, Rasûlullah (s.a.s)’ın küçük abdest bozduğunu, sonra da abdest alıp mestleri üzerine meshettiğini gördüm.” [4]

Ayaklara mestin farz miktarı, her ayağın ön tarafına rastlayan mestin üzerine, elin en küçük üç parmağı miktarı kadardır. Bu kadar kısım mesh edilince, farz yerine gelmiş olur. Bu, Hanefîlerin görüşüdür.

Mâlikîlere göre, mestin üst kısmının tamamının, Hanbelîlere göre, üst kısmının çoğunun, Şâfiîlere göre ise, üstten bir parmak kadar bir yerin meshedilmesi gereklidir.[5]

Meshde parmakların açıkça bulunması ve ayak parmakları tarafından başlayıp, bacağına doğru yapılması sünnete uygun bir meshtir. Muğire b. Şu’be (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber (s.a.s) mestleri üzerine meshetti. Sağ elini sağ mesti üzerine koydu. Sol elini de sol mesti üzerine koydu, sonra da yukarıya doğru sadece bir defa meshetti.” [6]

Bununla birlikte mestin üzerine su dökmek, mesti ıslak bez veya sünger gibi bir şeyle silmek, mesti enine olarak meshetmek veya meshe mestin koncundan başlamak da yeterli olur. Ancak bu durum sünnete uygun düşmez. Mestlerin altına mesh edilmez.

2. Mest üzerine meshin şartları:

1. Mestlerin, ayağa abdest için ayaklar yıkandıktan sonra giyilmiş olması. Çünkü Muğîre (r.a)’ın naklettiği hadiste Nebi (s.a.s); “Mestleri bırak, çünkü onların ikisini de abdestli olarak giydim” [7] buyurmuştur. Diğer yandan bir özür sebebiyle ayağa veya sargısına meshedilmiş olması da yıkama hükmündedir. Bu yüzden, böyle bir meshden sonra giyilmiş mestler üzerine meshedilebilir.

2. Mestlerin, abdestte yıkanması farz olan yeri örtmüş bulunması. Bu yerden maksat; yanlardan topuklarıyla birlikte ayaktır. Ayak ile birlikte topukları örtmeyen mestin üzerine meshetmek caiz olmaz.

3. Ayağa giyilmiş mestin, yaklaşık olarak 6 km. kadar yol yürünebilecek sağlamlıkta olması.

4. Mestlerin deliksiz ve sağlam olması. Buna göre, mestin topuktan aşağı kısmında, altında veya üstünde ayak parmaklarının üçü girecek kadar bir deliğin, yarık veya yırtığın bulunmaması gerekir.

5. Mestlerin, bağsız olarak ayakta durabilecek derecede kalın olması. Mâlikîler dışındaki çoğunluk fakihler deri, kalın keçe, bez ve benzeri şeylerden yapılan mestlerin üzerine meshi caiz görmüşlerdir. Ancak Hanefî ve Şâfiîler, mestlerin dışarıdan aldığı suyu, hemen içine çekerek ayağa ulaştırmayacak bir yapıda olmasını şart koşarlar. Onlara göre, mestin meşrûluğuna delâlet eden nasslarda bu şartın varlığı da öngörülmüş kabul edilir. Mâlikîler ise mestin deriden ve dikişli olmasını gerekli görür.

6. Mestlerin içine su almaması da gerekir.

Sonuç olarak normal mestler yanında, ayakları topuklarıyla birlikte örten çizmeler, potinler ve kendileriyle 5,5 km.’den fazla yürünebilecek derecede kuvvetli kalın çoraplar ve konçlu aba terlikler mest hükmündedir. Bunlar üzerine de mesh yapılabilir.

3. Çorap üzerine mesh etmek caiz midir?

Ebû Hanife’ye göre, üzerine deri kaplanmış veya altlarına pençe geçirilmiş çorap üzerine, -abdestli olarak giyilince- meshedilebilir. Delil, Muğire b. Şu’be (r.a)’den nakledilen şu hadistir: “Rasûlullah (s.a.s) abdest aldı, iki çorabı ve iki pabucu üzerine meshetti.” [8]

Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, altına pençe geçirilmiş olmasa bile, kalın ve içini göstermeyen dayanıklı keçe veya yün çoraplar üzerine de meshedilebilir. Çünkü Nebi (s.a.s) çorapları üzerine meshetmiştir. Çorap kalın olunca, onunla yol yürümek de mümkün olur. Bu nitelikleri taşımayan ince çoraplar üzerine meshedilemez. Ancak Ebû Hanife’nin son hastalık günlerinde, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşü yönünde amel ettiği, hatta “insanları menetmekte olduğum şeyi yaptım” dediği nakledilmiştir.[9]

Diğer yandan Hanefîler dışında bir grup fakih, yukarıdaki şartları da aramayarak çorap üzerine meshetmenin caiz olduğunu söylemiştir.

4. Mest üzerine mesh etmenin süresi:

Fakîhlerin çoğunluğuna göre, bir yerde ikâmet etmekte olan kimse için meshin süresi bir gün bir gece, yani yirmi dört saat, yolcu için 90 km., yani on sekiz saatlık bir uzaklığa giden bir yolcu için üç gün üç gece = yetmiş iki saattir.[10] Bu süre, mestleri abdestli olarak giydikten sonra, ilk abdest bozulduğu andan itibaren başlar. Meselâ; bir kimse, saat birde ayaklarını yıkamak sûretiyle abdest alıp, mestlerini giyse ve kendisinden saat beşte abdestini bozan bir hal meydana gelse, meshin süresi bu saat beşten itibaren başlamış olur. Yoksa, mestleri giydiği andan itibaren başlamış olmaz.

Hz. Ali’nin naklettiği şu hadis meshetme süresinin delilidir: “Rasûlullah (s.a.s) meste mesh süresini yolcu için geceli gündüzlü üç gün, mukîm için bir gün bir gece olarak bildirdi.” [11]

Mukîm iken, seferî olan kimse, seferîlik süresine tabi olur ve bu süreyi doldurur. Bunun aksine seferî olan bir kimse bir gün ve bir gece meshettikten sonra mukîm olsa süresi bitmiş olur. Artık ayaklarını yıkaması gerekir.

Mestlerine meshetmek suretiyle abdestli bulunan kimse, mestlerini ayağından çıkarsa, yalnız ayaklarını yıkaması yeterlidir, abdestini tamamen yenilemesi gerekmez. Ancak ayaklarını yıkamak suretiyle abdest alıp mestlerini giyen kimse, daha bu abdesti bozulmadan, herhangi bir sebeple mestlerini ayağından çıkarsa, abdesti bozulmayacağı için, ayaklarını yeniden yıkaması gerekmez.

Mâlikîlere göre, mestleri meshetmek için bir süre yoktur. Mestleri ayağından çıkarmadığı veya cünüp olmadığı sürece, mestler üzerine meshetmeye devam edebilir. Delil şu hadistir: Ubey İbn Umâre’nin sorusu üzerine Hz. Peygamber; “Meshin süresi yedi güne kadar devam eder, buyurdu sonra da dilediğin kadar” diye ilâve etti.[12] Ancak tek râvisi olan bu hadis karşısında, tevâtür derecesine ulaşan Hz. Ali, İbn Mes’ûd ve Hz. Ömer gibi bir çok sahabeden gelen nakillere göre, meshin süresi mukîm için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç gecedir.[13] Şâfiîler’in görüşü de böyledir. Ancak onlara göre, İslâm’ın yasakladığı bir iş için yapılacak yolculukta, bu süre bir gün ve bir geceden ibarettir[14]

5. Mest üzerine meshi bozan şeyler:

Mestler üzerine yapılmış mesh, aşağıdaki durumlardan birisi ile bâtıl olur:

1. Abdesti bozan her şey mest üzerine meshi de bozar. Bu yüzden, henüz süre bitmemişse, yeniden alınacak abdestte mestlere veya sargılara yeniden mesh yapılır.

2. Cünüplük ve buna kıyas edilen ay hâli, loğusalık ve doğum gibi guslü gerektiren haller meshi bozar ve ayakların yıkanması gerekir. Çünkü, Rasûlullah (s.a.s)’in yolculukta, cünüplük dışında, üç gün üç gece mestlerin çıkarılmamasını emrettiği nakledilir.

3. Üzerine mesh edilmiş olan mestin ayaktan çıkması veya çıkarılması. Bu durumda abdest mevcut ise yalnız ayakları yıkamak yeterlidir. Bir mestin koncuna kadar, ayağın çoğunun çıkması, tamamen çıkması hükmündedir.

4. Mesh süresinin sona ermesi. Mesh süresi dolduktan sonra, ayaklar su ile yıkanarak abdest alınıp gerekiyorsa mestler yeniden giyilmelidir. Süre dolduğu halde, mestler çıkarıldığı takdirde ayakların soğuktan donma tehlikesi varsa, meshe devam edilebilir.[15]

Dipnotlar:

[1] Şevkânî, age, I, 184; Ebû Dâvud, Tahâre, 63; A. İbn Hanbel, IV, 247, 254. [2] Buhârî, Vudû’, 49; Libâs, 11; Müslim,. Tahâre, 79; Ebû Dâvud, Tahâre, 60. [3] Tirmîzî, Deavât, 98; Ahmed İbn Hanbel, VI, 240. [4] Müslim, Tahâre, 72, Hac, 276; Ebû Dâvud, Tahâre, 64; Şevkânî, I, 176 [5] Zühaylî, age, I, 321, 322 [6] Ebû Dâvud, Tahâre, 63; İbn Hanbel, IV, 247, 254; Zeylâî, age, I, 180. [7] Buhârî, Vudû’, 49, Libas, 11, Müslim, Tahâre, 79. [8] Ebû Dâvud, Tahâre, 61; Tirmîzî, Tahâre, 74, 75; İbn Mâce, Tahâre, 88; A. İbn Hanbel IV, 252 [9] Kâsânî, age, I, 10; İbnü’l-Hümâm, age, I, 108 vd; İbn Rüşd, age,, I, 19; İbn Kudâme, Muğnî, I, 295; Zühaylî, age, I, 343 vd. [10] Kâsânî, age, I, 8; İbnü’l-Hümam, age, I, 102-107; İbn Kudâme, age, I, 282-287, 291 vd. [11] Ebû Dâvud, Tahâre, 60, 63; A. İbn Hanbel, IV, 247, 254. bk. Tirmizî, Tahâret, 71; İbn Mâce, Tahâret, 86. [12] Ebû Dâvud, Tahâret, 61; İbn Mâce, Tahâret, 87. [13] bk. Tirmizî, Tahâret, 71; İbn Mâce, Tahâret, 86; Tahâvî, Meâni’l-Âsâr, I, 79. [14] İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, I, 20; Zühaylî, age, I, 334 vd.; Şevkânî, age, I, 182 [15] Kâsânî, age, I, 12 vd; İbnü’l-Hümam, age, I, 105; İbn Âbidîn, age, I, 254 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, I, 287

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MEST ÜZERİNE MESH NASIL YAPILIR?

Mest Üzerine Mesh Nasıl Yapılır?

PEYGAMBERİMİZ MESH İLE ABDEST ALIR MIYDI?

Peygamberimiz Mesh İle Abdest Alır Mıydı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.