Maruf Kerhi (k.s.) Kimdir?

Adı Mâruf bin Feyrûz veya Feyrûzân; künyesi Ebû Mahfuz, nisbesi el-Kerhî. Tebe-i tabiîn neslinden. Pekçok tabiî ile görüştü. Dâvud et-Tâî’nin mürîdi, Seriy es-Sakatî’nin şeyhi. Anne babası Hristiyandı. Maruf Kerhi'nin (k.s) hayatı hakkında detaylı bilginin devamını yazımızda bulabilirsiniz.

Maruf Kerhi'nin (k.s) anne ve babası Hristiyandı. Küçük yaşta onu Mesîhî bir muallime teslim ettiler. Muallim ona “teslis” inancını telkin ederek: “Allah üçün üçüncüsüdür.”deyince O: “Hayır, Allah tektir” diye karşılık verdi. Bu cevaba sinirlenen muallim onu iyice dövdü. O da mektepten kaçtı. Ehl-i Beyt-i Rasûl’den İmam Ali Rızâ’nın yanına vardı, müslüman oldu. Ne bulduysa onun nezdinde ve hizmetinde buldu.

Mârufun mektepten kaçarak ortalıktan kaybolması annesini ve babasını pek üzdü. Kendi kendilerine şöyle karar verdiler: “Eğer oğlumuz geri gelirse hangi din üzere dönerse biz de onun dinine gireriz.” Neden sonra Mâruf çıktı, geldi; evin kapısını çaldı. Sordular: “Hangi din üzere döndün?” O da “Hanif diniyle”diye cevap verdi. Bunun üzerine ebeveyni de müslüman oldu.

Der ki: Dâvud Tâî’nin sohbetlerinde bulunanlardan biri bana: “Sakın ameli terketmeyesin!” diye nasihat etti. Ben ona: “Amel ile neyi kastediyorsun?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Devamlı surette Hakk’a itaat, halka hizmet ve nasihat.”

Oruçlu bulunduğu bir sırada: “İçene Allah mer­hamet etsin” diyerek dolaşan bir sakaya rastladı. Ondan su aldı ve içti. Sebebini so­ranlara: “Filvaki nâfile oruca niyetliydim. Ama sakanın duâsı belki mûteber olur ümidiyle suyundan içtim.” cevabını verdi.

Ölüm anında: “Dünyaya çıplak geldim, çıplak gitmek istiyorum” diyerek sırtındaki gömleğin fakirlere verilmesini vasiyet etti.

200/815 yılında Bağdad’da vefat etti. Kabri ziyaretgâhtır.

FÜTÜVVET EHLİ OLMANIN ÜÇ ŞAR­TI

Mârufa göre tasavvuf: “Hakikatleri almak, halkın elin­de olandan ümit kesmekti.” Fütüvvet ehli olmanın üç şar­tını da şöyle sayardı:

  1. Hilâfsız vefakar olmak; yani vefada sadık olmak.
  2. Cömerdlik görmeden medhetmek; iyilik gördüğünü herkes över, ihsan görmeden övmek ise er kişinin işidir.
  3. İstemeden vermek.

Sordular:

– Sevgi nedir? Şöyle cevap verdi:

– Sevgi insanlardan öğrenilecek birşey değildir. O bir Hak vergisidir, herkese nasib olmaz.

ÖLÜM HAZIRLIĞI

Anlatırlar:

Bir kere abdest bozdu ve hemen teyemmüm etti. Sordular: “Hemen biraz ilerde su var, niye teyemmüm ettin?” Şöyle cevap verdi: “Ne malûm, belki o suya ulaşamadan emr-i Hakk vaki olacak.”

Süleyman Dârânî anlatıyor:

Mârufa: “Allah’a itaat edenlerin bunu nasıl başardığını” sordum. Şöyle cevap verdi: “Kalplerinden dünyayı çıkararak. Eğer kalplerinde dünyaya aid birşey bulunsa secdeleri sahih olmaz.” Sordum: “Dünya kalpten ne ile çıkar?” Dedi ki: “Hakk sevgisi ve halka hüsn-i muameleyle.”

– Velîlerin alâmetleri nelerdir? Buyurdu ki:

– Üzüntüleri Allah için, meşguliyetleri Allah iledir. Sığındıkları yer de Hakk Teâlâ hazretleridir.

Seriy es-Sakatî anlatıyor:

“Mâruf el-Kerhî’yi rüyada görmüştüm. Sanki O, Arş-ı Alâ’nın altında ve Allah Teâlâ meleklerine: “Biliyor musunuz bu kimdir?” diye soruyor. Melekler şöyle cevap veriyor: “Sen daha iyi bilirsin ya Rabb!” Allah Teâlâ buyuruyor: “Bu Mâruf Kerhîdir. Aşkımdan sarhoş olmuştur. Bana kavuşuncaya kadar ayrılmaz.”

İSYANKÂRLARA DUASI

İbrâhim Utrûş anlatıyor:

“Dicle kenarında Mâruf Kerhî ile oturuyorduk. Bir sandal içinde def çalan, raks eden ve içki içen bir grup genç geçti. Dedim ki:

“Şu isyankârlara beddua etseniz.” Mâruf ellerini kaldırdı ve: “İlâhî, bunları dünyada neşelendirdiğin gibi âhirette de neşelendir.” diye dua etti. Dedim ki: “Biz senden beddua etmeni istedik, dua değil.” Şöyle karşılık verdi: “Şayed Allah bunları âhirette neşelendirecek olursa, dünyada tevbe nasîb eder.”

Muhammed bin Hüseyin babasından naklediyor:

Ölümünden sonra bir defa Mârufu rüyada gördüm ve: “Allah sana nasıl muamele buyurdu?” diye sordum. “Allah beni bağışladı” dedi. “Zühd ve veraın sayesinde mi?” diye sordum. Dedi ki: “Hayır, Vaiz İbn Semmak’in şu nasihatına uymam sebebiyle: “Bir kul tamamiyle Allah’tan yüz çevirirse Allah da ondan yüz çevirir. Kul kalbiyle Allah’a yönelecek olursa Allah da rahmetiyle ona yönelir ve bütün mahlûkatın yüzünü de ona yöneltir. Allah’a arasıra yönelene de Allah arasıra merhamet eder.” Bu söz kalbime tesir etti ve bütün kalbimle Allah’a yöneldim. Efendim Ali bin Musa Rızâ’nın hizmeti dışında bütün mal ve meşguliyeti terkettim. Bunu İmam Ali Rızâ’ya da söylediğimde, O, bana “Nasihat olarak bu söz kâfidir.” buyurdu.

Mâruf Kerhî, zaman zaman nefsini azarlar, kendi kendine şöyle çıkışırdı: “Bre miskin, kaç defadır ağlayıp sızlar, pişmanlık duyarsın. Ne faydası var ki? Sen ihlâslı olmaya bak, o zaman kurtulursun.”

Şöyle buyurdu:

“İyilerin kalpleri takvâya açıktır ve takvâ giren kalpten ancak iyilik sâdır olur. Kötülerin kalpleri ise günahla kirlenmiş su-i niyyetle kararmıştır.”

“Salihler çok fakat, sâlihlerin içinde sâdık olanlar pek az.”

AMEL KAPISI, CEDEL KAPISI

“Dilini başkasını yermekten koruduğun gibi övmekten de koru.”

“Allah Teâlâ bir kulunun hayrını murad ettiği zaman ona amel kapısını açar, cedel kapısını kapatır. Bir kimsenin de şerrini murad ettiği zaman amel kapısını kapatır, cedel kapısını açar.” Bir başka rivayette: “Allah hayrını murad ettiği kimseye amel kapısını açar, gevşeklik ve tenbellik kapısını kapatır.” buyurmuştur.

“Allah’ın kuluna gadabına alâmeti onu mâlâyâni (boş ve lüzumsuz şeyler) ile meşgul etmesidir.”

“Amelsiz cennete talip olmak bir çeşit günah, sebepsiz şefaat beklemek bir nevi gurur, emrine itaat etmediğin kimseden merhamet ummak ise cehâlet ve ahmaklıktır.”

“Allah’a öyle tevekkül et ki, O senin muallimin, yoldaşın ve biricik müracaat kapın olsun. Zira insanlar sana ne zarar verebilir, ne de fayda sağlayabilirler. rahmetullahi aleyh -

Kaynaklar: Sülemi, Tabakatü’s-sûfîyye, 83-90; Hılyetü’l-evliyâ, VIII, 360-368; Kuşeyrî, I, 67-68; Hücvirî, I,325-326; Sıfatu’s-safve, II, 79-83; İbn Hallikân, V, 231-233; Tezkiretü’l evliya, 324-329; Nefehâtü’l-üns (trc. Lâmiî Çelebi), s. 91; Şa’ranî, I, 61; el-Kevâkibud-dürriyye, I, 268-269; Alamü’n-nübelâ, IX, 329-345

Kaynak:  Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ, Gönül Erleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.