Mânen Nasıl Kemale Erilir?

Kul yaptığı ibadetten nasıl haz alır? İnsanı kemale ulaştıran hal nedir? Mânen kemale ermenin yolu.

Dinin gâyesi; güzel, ince ruhlu ve iç âlemini temizlemiş insan yetiştirmektir. Bu da, Cenâb-ı Hakk’a kulluğu idrâk ile olur. İslâm’a göre ideal insan, Allah ve Rasûlü’nün ahlâkı ile ahlaklanmış olan kimsedir Bu ideale varmanın yolu ise, kalbî eğitimden geçer.

Kalbî eğitimin başında, eğitim boyunca ve nihayetinde, “takvâ” olmazsa olmaz şarttır.

Takvâyı, Allâh’a karşı mes’ûliyet duygusu içinde, ilâhî emir ve yasakları titizlikle uygulamak sûretiyle kalbin korunması diye tarif edersek;

Allâh’ın emir ve yasaklarına “zâhiren” bağlı olmak, kulluk hayatı boyunca herkes için mutlaka şarttır. İnsan, mânevî olarak en alt seviyede de olsa, en üst noktada kemâle de erse, helâl ve haram sınırları herkes için ve eşit derecede geçerlidir.

Zaten İslâm’ın farz ve haramları, en alt seviyedeki insanın imkân ve kapasitesi gözetilerek konulmuştur. Fakat mânen kemale ermek; insandan farz ve ibadetleri yapma mes’ûliyetini düşürmediği gibi, haram sınırlarını da kaldırmaz. Hatta mânen ileri seviyede olan kimselerin, bunların ötesinde haram şüphesi olan şeylerden bile uzak durması gerekir.

En alt seviyede bilgi ve güç sahibi insanların bile Allâh’ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesi, “zâhiren” (dış görünüş olarak) ibadetlerine devamı bir mecburiyettir. Lâkin bu emir ve yasaklara riâyeti, gönülden, tâvizsiz ve rahatlıkla îfa edebilmek; ancak takvâ âleminde derinleşme ile mümkündür.

ALLAHA OYUN ETMEYE KALKIŞIYORLAR

Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanındaki münâfıkların cemaatle namaza devam mecburiyeti sebebiyle, aksatmadan gelip gittiklerini, ama bu işten de hiç memnun olmadıklarını şöyle beyân eder:

“Şüphesiz münafıklar Allâh’a oyun etmeye kalkışıyorlar, hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına geçirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allâh’ı da pek az hatıra getirirler.” (en-Nisâ, 142)

Demek ki, ibadetlere şeklen devam etmek, mü’mini mes’ûliyetten kurtarıyor; münafıklara da dünya şartlarında müslüman gibi davranılmasına sebep oluyor. Ancak o ibadeti gönülsüz yapmak, insan açısından hem dünyada büyük bir eziyete dönüşüyor, hem de âhirette o amelin bir mükâfât ve bereketini görmemesine yol açabiliyor.

YAPILAN İBADETTEN HAZ ALMANIN YOLU

Günahlardan kolaylıkla uzak durmanın, ibâdetleri seve seve yapmanın, yaptığı ibadetten mânevî haz almanın yolu; kalbin takvâ eğitiminden geçmesiyle mümkündür. Her an Allâh’ı hatırlayan (zikr), her an O’nun huzurundaymış gibi yaptıklarına dikkat eden (ihsan) bir kul, Allah’la beraberliğini (maiyyet) artırdığı müddetçe, kendisini Allâh’a yakın hisseder. Bu yakınlık, zamanla muhabbet ve mârifete dönüşür.

Allâh’a muhabbetle bağlı olan, O’nun marifetine lâyık olan kimse; dilini, bedenini, duygu ve düşüncelerini gitgide temizler ve saflaşır. Nefsin tezkiyesi (temizlenmesi), kalbin saflaşması; ancak bu takva basamakları ile mümkün olur.

İNSANI KEMALE ULAŞTIRAN HAL

Allah sevgi ve korkusu, Allâh’a karşı sorumluluk duygusu ile kul; önce dışını haramlardan uzak tutar, helâl ve hayırlı işlere dört elle sarılır. Ardından bu hâl, iç âlemini temizlemeye, onu adım adım kemâle ulaşmaya götürür.

Önce harama karşı sert ve tavizsiz bir tutum geliştiren kimse, artık harama götüren yollara bile dönüp bakmaz. İşte bu; dinin kemâli, kurtuluşun yolu ve istikametin reçetesidir. Rabbimiz, bu gönül kıvamından bizleri mahrum etmesin. Bizi râzı olduğu ve kendisinden râzı olan kulları arasına dâhil eylesin. Âmin.

Kaynak: Zâhide Topçu, Şebnen Dergisi, Sayı: 190

İslam ve İhsan

KEMÂLE ERMİŞ MÜ'MİNLERİN BEŞ ÖZELLİĞİ

Kemâle Ermiş Mü'minlerin Beş Özelliği

TAKVA NEDİR VE NASIL YAŞANIR?

Takva Nedir ve Nasıl Yaşanır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.