Mahmud Sami Efendi’den Tavsiyeler

Allah dostları sevenlerinin maddi ve mânevî bakımdan sağlıklı olmalarını arzu ederler. Onların hem bedenen hem de ruhen güçlü olmalarını isterler. Ruhun gıdası için zikri çok yapmayı, bedenin gıdası için de az yemeyi tavsiye ederler. İşte Sami Efendi Hazretleri’nin bazı nasihatleri...

Memleketin değişik yerlerinde dini hizmetlerde bulunan, en son Edirne il müftüsü olarak emekli olan muhterem İbrahim Koçaşlı Hocaefendiden bir hatıra ile başlayalım.

Kendisi, 1952 yıllarında Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s) hazretlerini tanımış. Kayseri ulemasından Ahmed Kirazlı hocaefendi vasıtasıyla Kayseri’de iken ders almış. O tarihten sonra devamlı ziyaretlerine gitmiş, o büyük Allah dostunun sevgisini kazanmış.

Muhterem Üstaz (k.s) hazretlerinden bir hatırasını geçtiğimiz Ramazan-ı şerif’de Medine-i Münevvere’de kendisinden bizzat dinledim. Şöyle anlattılar:

“-1962 yıllarında Balıkesir’de vaizlik yapıyordum. Muhterem Üstaz (k.s) hazretlerinin Balıkesir’e geleceğini duydum. Fakirhanede misafir etmeyi arzu ettim. Geldiklerinde karşılayıp evimize davet ettim.

“Davete icabet sünnettir” diyerek kabul ettiler. O gece Muhterem Üstaz’ın sohbetleriyle feyizlendik. Ertesi günü fakire:

“-Şayed müsaid iseler Hasan Basri Çantay hocaefendiyi ziyaret etsek” buyurdular. Üstadımızın bu arzusunu yerine getirmek için hemen koştum. Hasan Basri Çantay Hocaefendinin evine gidip durumu arzettim.

“-Hocam! Erenköy’den Sami Efendi hazretleri şehrimize misafir geldi. Şu an fakirhanede kalmaktalar, sizden bir istirhamları var. Şayed müsaid iseler zât-ı alilerini ziyaret etsek” diye arzularını bildirdiler dedim. Merhum Hasan Basri Çantay hocaefendi büyük bir edeb, nezaket ve tevazu göstererek:

“-Evladım! Aslında o büyük zâtı biz ziyaret etmemiz lazım. Biz onlara gitmemiz lazım. Ama önce onlar taleb etmiş buyursunlar!..”dedi.

Verilen saatte Muhterem Üstaz (k.s) hazretleriyle birlikte ziyarete gittik. Karşılıklı muhabbet ve hürmet içerisinde tatlı bir an geçirdik. Hasan Basri Çantay hocaefendi o gün Sami Efendi Üstadımıza şöyle bir soru yöneltti:

“-Efendi Hazretleri! Ülkemizin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Memleketin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?” dedi. Muhterem Üstaz (k.s) hazretleri her zaman olduğu gibi çok kısa ve öz olarak:

“-Elleyletü’l- hublâ” yani “geceler gebedir” buyurdular.

İki kelimelik bir cevap. Ama derin mânâlar ihtivâ eden bir cevap. Ümid dolu bir gönle sahib olmamız gerektiğini duyuran bir ses. İhlas üzere dinde sebat eden, sabreden kimsenin zafere erişeceğini bildiren bir ses. Memleket üzerindeki kara bulutların dağılacağını güzel günlerin geleceğini müjdeleyen... Her şeyin fâni olduğu gibi, ihtilaller, baskılar ve sıkıntıların da geçici olduğunu söyleyen...

Muhterem Üstaz, bir manada, sabır ve sebatla hizmete, İslam’ı tebliğe devam edilmesini tavsiye ediyordu bu iki kelimeyle... Akşamın sabahın sahibi olduğunu bizlere hatırlatan.

ASKERE GİDEN GENCE İKİ TAVSİYE

Allah dostları, sevenlerini her konuda irşad ederler. Evlenecek, okuyacak, askere gidecek evladlarıyla ayrı ayrı ilgilenirler. Hepsinin durumuna göre maddi mânevi destek vermeye gayret ederler. Onlara dualar eder, önemli tavsiyelerde bulunurlar.

Sâmi Efendi hazretleri Erenköy’de otururken bu tür hatıraları olanlar çoktur.

“Bu kapı Hak kapısı” diyerek devlethanesine her gün ziyaretler olurdu. Birgün sevdiklerinden biri, askere gidecek evladıyla ziyarete gelmişti.

Muhterem Üstaz kuddise sırruh hazretlerinin elini öpüp duasını alacaklardı.

Gelenlere kısa bir sohbetten sonra askere gidecek delikanlıya dönerek:

“-Askerde iki şeye dikkat etmek icab eder.

1. Allah’a itaat. Bunun için namaza dikkat.

2. Emre itaat. Verilen vazifeye dikkat.”

Bu iki tavsiye askerlikte de sivil hayatta da çok mühim iki düsturdu. Bu iki tavsiyeye riayet eden her yerde rahat eder, huzur bulurdu. İnsanoğlu bu iki düstura çok muhtaçdı. İşte Allah dostları bu ihtiyacı gidermek için fırsatları kaçırmazdı.

ÇOK YEMEK ÖMRÜ UZATMAZ

Allah dostları sevenlerinin maddi ve mânevî bakımdan sağlıklı olmalarını arzu ederler. Onların hem bedenen hem de ruhen güçlü olmalarını isterler. Ruhun gıdası için zikri çok yapmayı, bedenin gıdası için de az yemeyi tavsiye ederler.

Sami Efendi Hazretlerinin bu konuda söylediği çok veciz, hayat düsturu sözleri vardı. Bu veciz sözlerden bir tanesini muhterem Abdullah Sert bey şöyle nakleder:

“-Muhterem Üstaz (k.s) Hazretleri kalbî ve bedeni sağlığına çok itina eder, çok az yerlerdi. Tabağına konulan yemeklerden birer lokma alır, geri kalanı etrafına ikram ederlerdi. Sohbetlerinde az yemenin faziletinden bahseder ve şu sözü sık sık tekrar ederlerdi.

“-Çok yemek ömrü uzatmaz, az yemek de ömrü kısaltmaz.” buyururlardı. Ayrıca hayat düsturu şu sözleri devamlı hatırlatır ve buyururlardı ki:

“Kesret-i zikir insanı rûhen güçlendirir, kesret-i taam ise gaflet ve rehavet verir” derlerdi. Ne tatlı, ne veciz bir söz!... Ne kıymetli, ne önemli bir düstur!...

Sâmi Efendi hazretleri, kendileri de zarif, nahif bir nûrû mücessemdi. Az uyur, az konuşur ve çok az yerlerdi. Vakur ve heybetli idi. Allah ondan razı olsun. Rabbimiz bizlere o büyük Allah dostununun halinden hisseler nasib eylesin.

GEDİZ DEPREMİNDE VERİLEN REÇETE!

Allah dostları bela ve musibetleri defetmek için devamlı şu üç hususa dikkat çekmişlerdir.

1- Gönülden, samimi olarak istiğfar etmek.

2- Allah için bol bol infakta bulunmak.

3- Allah için kurban kesmek.

Allah dostları yaşadıkları çevrede olaylara bîgâne kalmazlar. Acı ve tatlı her an mümin kardeşleriyle beraber olurlar. 1970 yıllarında Ege bölgesinde bir deprem olmuştu. Sâmi Efendi hazretlerinin o bölgede yaşayan kardeşlere nasihatleri ve tavsiyeleri vardır. Bu tavsiyeleri o günün bir hatırası olarak muhterem Abdullah Sert bey şöyle anlatır:

“-1970 yıllarda Gediz, Emet’de büyük bir deprem olmuştu.

Muhterem Üstaz Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s) hazretleri o tarihte İstanbul’da idi.

O gün Musa Efendi hazretlerini çağırır ve şu tenbihatta bulunur:

“-Aman Musa Efendi! O kardeşlerimizin imdadına yetişin. Onlara imkanlar nisbetinde yardımcı olalım. Ziyaretlerine gidip, biraz yardım götürelim” buyurur.

Musa Efendi hazretleri bu tavsiyeyi kendisine emir telakki edip derhal harekete geçer. Kendi aile çevresinden bir bavul dolusu para toplar. Ertesi gün devlethaneye gelir ve Muhterem Üstaz (k.s) hazretlerinin huzuruna çıkar. Çalışmaları ve topladığı yardımlar hakkında bilgi vererek şöyle der:

“-Efendim! Kardeşlerimizden bir bavul dolusu para toplandı. İnşaallah yarın sabah yola çıkmayı düşünüyoruz, dualarınızı bekliyoruz” diye arz eder.

Sami Efendi (k.s) hazretleri bu gayretlerden pek memnun olur. Orada yaşayan kardeşlere selam gönderir. Onların sadece maddi değil, manevi ihtiyaçlarını da düşünerek onlara şu tavsiyelerinin ulaştırılmasını ister:

“- Kardeşlerimize selam götürün. Seherlerde istiğfara sıkı yapışsınlar. Gözyaşlarıyla, kalbden tazarru ve niyaza devam etsinler”  buyurur. Bu tavsiyeler, yüce Rabbimiz’in Enfal suresi, 33. âyetinde bildirdiği reçeteye ne kadar benziyordu:

“Onlar istiğfar etmeye, mağfiret dilemeye devam ettikce Allah onlara azab edici değildir.”

ONUN ADI İSTİRAHATTİR

Allah dostları edeb ve nezaket timsali insanlardır. Sözleri, kelimeleri seçerek kullanırlar. Lüzumsuz ve boş söz konuşmamaya dikkat ederler. Sami Efendi hazretlerinin hayatı hep bu titizlik üzere geçmiştir. Sevenlerinden, merhum Mustafa Alemdar amcadan naklen bir hatırayı muhterem Abdullah Sert bey şöyle anlatır:

“-Mustafa Alemdar amca Sami Efendi (k.s) ile bir Anadolu seyahatinde bulunmuş. Bir akşam Muhterem Üstaz (k.s) hazretleri sohbet etmişler. Peşinden ikram, çay ve yatsı namazı derken vakit bir hayli uzamış.

Misafirler dağıldıktan sonra Mustafa Alemdar amca Üstadımıza:

-Efendim! Yatağınız hazır, yatabilir, uyuyabilirsiniz? demiş.

Sami Efendi (k.s) hazretleri tebessüm ederek:

“-Onun adı istirahattir” karşılığını vermiş.

Mustafa Alemdar amca bir müddet sonra tekrar:

-Efendim! Yeriniz hazır, isterseniz yatabilir, uyuyabilirsiniz? demiş.

Sami Efendi (k.s) hazretleri yine tebessüm ederek:

“-Onun adı, uykunun adı istirahattir” buyurmuş.

Aradan bir zaman daha geçip aynı şekilde hatırlatmada bulununca Muhterem Üstaz hazretleri:

“-Biz istirahat edelim. Siz de yarım kalmış evrad ü ezkarınız varsa tamamlarsınız” buyurmuş.

Allah dostlarına hizmet çok dikkat ve titizlik ister. Gözüne, gönlüne, eline, diline, kulağına ve kalbine sahib olmalı.

Mustafa Alemdar amca bu hatıranın peşinden:

“-O gün dersimin yarısını yapmış, geri kalan kısmına vakit bulamamıştım.

Geç vakte kadar dersimi tamamlayamamıştım.

Hatırlatılınca hemen ilk işim dersimi tamamlamak oldu” derdi.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 324

İslam ve İhsan

MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU (K.S.) KİMDİR?

Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.