Kuran'da Felaha Yani Kurtuluşa Erenler Olarak Geçenler Kimlerdir?

Kuran azimüşşkan kimlerin kurtuluşa ereceğini, cennet ile mükafatlandırılacağını söylüyor? Ayetler ışığında felaha erenler kimlerdir?

Felâh; necât, halâs, istenmeyen şeylerden kurtulmak, gâyeye ulaşmak; hayır, nîmet, refah ve saadet içinde bulunmak demektir.

Felâh, takvâ üzere güzel bir kulluk hayatı yaşayan mü’minin, dünyada nâil olacağı nîmet ve huzur ile âhirette kavuşacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifâde eder.

Felâh, cehennemden kurtulup cennete girmek ve Allah’ın rızasını elde etmektir. Allah’ın affına ve âfiyete mazhar olmak da felâh cümlesindendir. Hayrın bekasına ve ebedî kurtuluşa vesile olması sebebiyle cemaatle kılınan namaza da “felâh” denmiştir.[1]

Kurtuluş reçetesi olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’de “Felâh” kelimesi ve müştakları kırk yerde geçer.

Kısaca söylemek gerekirse insanın felâha erebilmesi, karşısına çıkan bütün nefsânî ve şeytânî mânîleri bertaraf etmesine bağlıdır.

KİMLER FELÂHA EREBİLİR

Cenâb-ı Hakk’ın muhtelif âyet-i kerîmelerde beyan buyurduğuna göre;

  • Kur’ân-ı Kerîm’den şüphe etmeyen ve onun rehberliğine tâbî olan, îmân esaslarına, ibadetlerine ve diğer ilâhî hükümlere sıkıca sarılan ve âhiret endişesiyle takvâ üzere bir hayat yaşayan mü’minler felâha ereceklerdir.[2] Zira takvâ duygularına sahip olmak, felâha ermenin en büyük âmilidir.[3]
  • Hayra dâvet eden, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan mü’minler felâha ereceklerdir.[4]

Câfer-i Tayyâr Hazretleri, bu hususta bizler için güzel bir numûnedir. O, Habeşistan’a hicret edip orada 13 sene kaldı. Halkının çoğu hidâyete ermeden dönmedi. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in hasteriyle kavrulduğu halde uzak diyarlarda ve meşakkatler içinde emr bi’l-mâruf vazifesine devam etti. Tebliğ vazifesini hakkıyla îfâ ettikten sonra Efendimiz’in izniyle Medîne-i Münevvere’ye döndü. Allah Rasûlü’nün hayatında en fazla sevindiği hâdiselerden biri, Hz. Câfer’i görmek oldu. Ancak Câfer (r.a) Peygamber Efendimiz’in yanında doya doya kalamadı. Allah yolunda cihadlara katıldı ve bir sene sonra Mu’te’de şehâdet makâmına nâil oldu.

  • Yine takvâsı sebebiyle fâizden uzaklaşan, sabreden, düşmana karşı vatanını koruyan, Allah yolunda cihâd eden ve O’na yaklaşıp rızâsını kazanmanın yollarını arayan mü’minler felâha ereceklerdir.[5]

Ashâb-ı kirâm, bütün varlıklarını Allah yolunda bezleder, hiç birşeyleri kalmayınca yine bir yolunu bularak Allah yolundan geri kalmazlardı. Meselâ Abdullah bin Ebî Hadred (r.a) sarığını elbise olarak kullanmak mecbûriyetinde kalmıştı. Seleme bin Eslem (r.a) bir elbise verdi de onunla Hayber gazâsına çıkabildi. Ebû Abs bin Cebr (r.a), Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“‒Yâ Rasûlâllah! Elimizde ne çoluk çocuklar için geçimlik, ne yol azığı, ne de elbise var!” dedi. Rasûlullah (s.a.v) ona bir elbise verdiler. O da bu elbiseyi sekiz dirheme satıp iki dirheme yol azığı olarak hurma satın aldı. İki dirhemini, âilesinin maîşeti için evine bıraktı. Dört dirhemine de kendisi için bir elbise satın aldı ve öylece sefere çıktı.[6]

  • İçki, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları gibi şeytan işi birer pislik olan günahlardan kaçınan mü’minler felâha ereceklerdir.[7]
  • Dünyevî menfaati çok bile olsa haram ve pis şeylerden ve bunların ticâretinden uzak duran akl-ı selîm sahibi bir mü’min, takvâ ehlidir ve felâha erecektir.[8]
  • Hayır-hasenât terâzisi ağır gelen mü’min felâha erecektir.[9] Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görür!” (ez-Zilzâl 99/7-8)

  • Allah’ın nîmetlerini tefekkür edip şükrüne koşan mü’min felâha erecektir.[10]

Âhirzamanda insanlığa lûtfedilen en büyük iki nîmet Kur’ân-ı Kerîm ve Ümmet-i Muhammed’den olma nîmetidir. Rahmân olan Allah Teâlâ, Kur’ân’ı insanlara öğreterek en büyük ihsânda bulunmuştur. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Cenâb-ı Hakk’ın ömrüne yemîn ettiği en güzel örnek şahsiyettir. Bu iki nîmeti hakkıyla idrâk edip onlar için Cenâb-ı Hakk’a sonsuz şükürler etmeliyiz…

  • Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e îmân eden, ona tâzimde bulunan, düşmanlarına karşı ona yardım eden ve kendisine indirilen Kur’ân’a uyan kimseler felâha ereceklerdir.[11]
  • Düşmana karşı sebât edip Allah’ı çok çok zikreden mü’minler felâha ereceklerdir.[12]
  • Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e tâbî olarak mallarıyla canlarıyla cihâd eden mü’minler felâha ereceklerdir. Cenâb-ı Hak, onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük kurtuluş ve başarı da budur.[13]

Mal da emânettir, can da… Mühim olan kişinin elindeki imkânlardan verebilmesidir.

  • Rükûsuna, secdesine ve ibadetlerine dikkat eden ve hayır işlerine koşan mü’minler felâha ereceklerdir.[14]
  • Namazlarını büyük bir huşû ile vaktinde ve tam olarak kılan, boş sözlerden ve faydasız işlerden yüz çeviren, zekâtı vermek, iyilikleri artırmak ve nefislerini temizlemek için sürekli faaliyet hâlinde olan, iffetlerini muhâfaza eden, kendilerine tevdî edilen her türlü emâneti koruyan ve verdikleri sözleri tastamam yerine getiren mü’minler felâha ereceklerdir.[15]
  • Gözlerini harama bakmaktan sakınan, iffet ve namuslarını koruyan, -mecbûren görünen kısımları müstesnâ- güzelliklerini ve süslerini teşhir etmeyen, başörtülerini yakalarının üzerine kadar salan, nâmahrem insanların dikkatini çekmek için câzip hareketlerde bulunmayan, hatâlarından tevbe ederek Allah’a yönelen mü’minler felâha ereceklerdir.[16]
  • Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlü’ne çağrıldıkları zaman: “Baş üstüne! İşittik ve itaat ettik” diyen mü’minler felâha ereceklerdir.[17]
  • Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışlara hakkını veren mü’minler felâha ereceklerdir.[18]
  • Her zaman Allah’ın tarafını tutan; babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsa Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanları sevip dost edinmeyen ve Allah’tan râzı olan mü’minler felâha ereceklerdir.[19]

Lâyıkına muhabbet, müstahakkına nefret…

Bunun en güzel misâlini Cenâb-ı Hak, Tebbet Sûresi’nde vermektedir. Ebû Leheb, Efendimiz’in amcası olduğu hâlde Allah Rasûlü’ne düşmanlığı sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın ebedî lânetine müstahak olmuştur. Aynı zamanda o, Kur’ân’da ismi lânetle zikredilen tek Mekkeli müşriktir. Uzaklardan köle olarak getirilen Zeyd (r.a) Allah Rasûlü’ne sadakati sebebiyle şereflerin en büyüğünü elde etmiş, ismi Kur’ân’da zikredilen tek sahâbî olmuştur. Tüm bunlardan anlıyoruz ki Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek gerekiyor. Rasûlullah (s.a.v) böyle yapan mü’minlerin, îmânın halâvetini tadacağını ifâde buyurmuşlardır.[20] Kalpte, Allah için buğz etme hassâsiyeti kaybolursa, gayr-i müslimlerin nefsânî hayat tarzını taklit neticesinde yavaş yavaş aradaki farklar ortadan kalkmaya başlar.

  • Allah’ın emirlerini dinleyip O’na itaat eden, nefsinin cimriliğinden ve mala düşkünlükten kendini kurtarıp müslüman kardeşlerine infâk ve îsârda bulunan, onları sevip kalbinde hiçbirine karşı en küçük bir kıskançlık ve burukluk duymayan mü’minler felâha ereceklerdir.[21]
  • Farzları yerine getirdikten sonra bir taraftan maîşetini temin ederken diğer taraftan da Allah’ı çok çok zikreden mü’minler felâha ereceklerdir.[22]
  • Nefsini tezkiye ederek her türlü kötülük ve günahlardan arınan, Rabbinin ismini zikredip namaz kılan mü’minler felâha ereceklerdir.[23]
  • Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Müslüman olan, kendisine yeterli rızık verilen ve Allah’ın lûtfettiği nîmetlere kanaat eden kimse felâha ermiştir.”[24]

  • Allah’ın bir­liğine inanıp şirkten uzak duran,[25]
  • Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in sünnetini takip eden[26] ve
  • Fitnelerden uzak kalabilen[27] mü’minler felâha ereceklerdir.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Salât 6, 12; Tirmizî, Salât 149; Nesâî, Ezan 3, 5.

[2] el-Bakara 2/1-5; Lokmân 31/1-5.

[3] el-Bakara 2/189.

[4] Âl-i İmrân 3/104.

[5] Âl-i İmrân 3/130, 200; el-Mâide 5/35.

[6] Vâkıdî, Meğâzî, 2: 635.

[7] el-Mâide 5/90.

[8] el-Mâide 5/100.

[9] el-Aʻrâf 7/8; el-Mü’minûn 23/101-102.

[10] el-Aʻrâf 7/69.

[11] el-Aʻrâf 7/157.

[12] el-Enfâl 8/45.

[13] et-Tevbe 9/88-89.

[14] el-Hac 22/77.

[15] el-Mü’minûn 23/1-11.

[16] en-Nûr 24/31.

[17] en-Nûr 24/51.

[18] er-Rûm 30/38.

[19] el-Mücâdele 58/22.

[20] Buhârî, Îmân, 9, 14; Müslim, Îmân, 67.

[21] el-Haşr 59/9; et-Teğâbün 64/16.

[22] el-Cum‘a 62/10.

[23] el-A‘lâ 87/14-15; eş-Şems 91/9-10.

[24] Müslim, Zekât, 125. Ayrıca bkz. Tirmizî, Zühd, 35/2348.

[25] Ahmed, Müsned, 3: 492; 4: 341.

[26] Ahmed, Müsned, 2: 188.

[27] Ahmed, Müsned, 2: 441.

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar

İslam ve İhsan

KURTULUŞA EREN MÜMİNLER

Kurtuluşa Eren Müminler

KURTULUŞA ERENLERİN ÖZELLİĞİ

Kurtuluşa Erenlerin Özelliği

“HİÇ BİRİNİZ AMELİ SÂYESİNDE KURTULUŞA EREMEZ” HADİSİ

“Hiç Biriniz Ameli Sâyesinde Kurtuluşa Eremez” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.