Küçük Çocukları Ölen Annelerin Kazanacağı Sevap

Ergenlik çağına gelmemiş iki veya üç çocuğunu âhirete gönderen anne Cennet’e gider mi? Çocuğu vefat eden anne- baba hakkında hadisler.

Küçük çocukları vefat eden anne ve babalar ile ilgili hadis-i şerifler.

Enes’ten (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle Cennet’e koyar.” (Buhârî, Cenâiz 6, 91; Müslim, Birr 153. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 64; Nesâî, Cenâiz 25; İbni Mâce, Cenâiz 57)

Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Herhangi bir Müslümanın (ergenlik çağına ermemiş) üç çocuğu ölürse, o kimseye Cehennem ateşi ancak Allah’ın yemini yerine gelecek kadar kısa bir süre  dokunur.” (Buharî, Cenâiz 6, Eymân 9; Müslim, Birr 150. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 64; Nesâî, Cenâiz 25; İbni Mâce, Cenâiz 57)

Ebû Sâid el-Hudrî (radıyallahu anh) şöyle dedi:

Bir kadın Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi ve:

- Ey Allah’ın Resûlü! Senin sözlerinden hep erkekler yararlanıyor. Biz kadınlara da bir gün ayır, o gün toplanalım, Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğret!” dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):

- “Peki şu gün şurada toplanınız!” buyurdu.

Kadınlar toplandılar. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de gidip Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara öğretti. Sonra onlara:

- “Sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için bu çocuklar Cehennem’e karşı mutlaka siper olur” buyurdu.

İçlerinden bir kadın:

- “Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir?” dedi. Bunun üzerine  Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

- “Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır” cevabını verdi. (Buhârî, İlim 36, Cenâiz 6, 91; İ’tisam 9; Müslim, Birr 152. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 13)

Hadisleri Nasıl Anlamalıyız?

Ölüm insanlar içindir. Her ölüm olayı insanı üzer. Ancak evlât acısı, bütün belâ ve sıkıntılardan daha fazla üzüntü verir. Zira çocuk sevgisi, her türlü sevginin üstündedir. Bu sebeple de insanlar, belki kendi can ve mal güvenliklerinden önce, çocuklarının güvenliğini düşünür ve onları korumak için her türlü tehlikeyi göze alırlar. Üstelik anne ve babanın çocuklarına karşı duydukları sevgi, çocukların yaşlarıyla ters orantılıdır. Yani çocuk ne kadar küçükse, o kadar fazla sevilir. Ya da çocukların sevgisi, yaşlarının küçüklüğü oranında anne ve babalarının gönüllerinde büyür. Böyle olunca çocuğunu kaybetmiş anne ve babaların üzüntüleri de hiç kuşkusuz pek derin olur. İşte böylesi bir imtihanla bir veya birkaç defa karşılaşmış Müslüman anne ve babaları teselli etmek, gerçekleri onlara duyurmakla olur. Çocukları ölmüş anne ve babaları teselli eden bu üç hadiste evlât acısına dayanmasını bilenlerin mükâfatı haber verilmiş, bu acıya dayanamadığı için, intiharı düşünebilecek anne babalar uyarılmış, böylece onlar sabra ve dolayısıyla Cennet’e çağırılmışlardır.

EVLADINI KAYBEDEN ANNENİN MÜKAFATI

Görüldüğü gibi bu üç hadisin üçü de, henüz ergenlik çağına gelmemiş üç çocuğu ölen anne ve babanın bu çocuklar sebebiyle Cennet’e girecekleri konusunda -farklı ifadelerle de olsa- büyük bir müjde vermektedir. Bu husus, birinci hadiste açıkça “Allah Cennet’e kor” diye açıklanırken, ikinci hadiste “O kimseye Cehennem ateşi ancak yemin yerini bulacak kadar dokunur” cümlesiyle, üçüncü hadiste ise, “Bu çocuklar Cehennem’e karşı mutlaka siper olur” ifadesiyle ortaya konulmaktadır. Hz. Peygamber’den nakledilen bu teselli dolu müjdeli beyanları sondan başa doğru düşünecek ve sıralayacak olursak, karşımıza şöyle bir kurtuluş çizgisi çıkar: Henüz buluğ çağına ermeden üç çocuğu ölmüş olan anne ve babalar için o çocuklar Cehennem’e karşı siper olurlar. Bu durumdaki anne ve babalara Cehennem ateşi, olsa olsa, yemin yerine gelecek kadar dokunur. Onları Allah Teâlâ çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle Cennet’e koyar.

Burada Cennet müjdesi veren birinci hadisin, kırk kadar sahâbî tarafından rivayet edildiğine de işaret edelim.

Ölen çocukların “bulûğ çağına ermemiş” olmaları açıkça vurgulanırken, kız - erkek ayırımının yapılmadığı, mutlak olarak çocuk (veled) denildiği görülmektedir. Dolayısıyla, kız olsun erkek olsun, bulûğ çağına ermemiş üç çocuğu ölen anne ve babalar sabredip ecrini Allah’tan beklemek şartıyla Cennet ile müjdelenmişlerdir. Yavrusunun ölümüne sabretme ve Allah’ın hükmüne isyan etmeyip rızâ gösterme şartı, bu hadislerin ifadelerinden değilse bile delâletlerinden anlaşılmaktadır. Buhârî, Sahih’indeki bu konuyla ilgili başlıkta ölüme rızâ gösterme şartını açıkça belirtmiştir. (bk. Cenâiz 6) Nitekim Allah Teâlâ da, “Sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir” (Zümer sûresi, 10) buyurmuştur.

İkinci hadiste yer alan ve yemin yerini bulacak kadar diye tercüme ettiğimiz “tehılletü’l-kasem” ifadesi, yeminin bozulmamış olması yahut yerine gelmiş sayılması için yeterli olan en kısa süre anlamındadır. Yemini helâl kılmak mânasına gelen bu ifade, çok kısa  süreden kinâye olarak kullanılır. Burada söz konusu olan yeminin, “İçinizden (Cehennem’e) oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür” (Meryem sûresi, 71) âyetindeki ilâhî yemin olduğuna, bu ilâhî hükmün yerine getirilmesinin de Cennetlikler için sadece sırattan geçmek anlamına geldiğine işaret edilmiştir. Nitekim Meryem sûresinin 72. âyeti sonucu çok açık biçimde ortaya koymaktadır: “Sonra biz, Allah’tan sakınanları kurtarırız; zâlimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.”

Üçüncü hadiste ölen çocukların sayısı bakımından  önemli bir müjdeyi daha bulmaktayız. Sözü edilen ilâhî rahmetin, iki çocuğu ölen ebeveyni de kapsadığı beyanı... Hatta bir  başka rivayette, “Bir çocuğunu defneden kimse sabreder ve Cenâb-ı Hak’tan ecrini dilerse, o kimseye Cennet nasip olur” buyurulmaktadır (bk. Tecrid Tercemesi, IV, 313). Buhârî, bu rivayeti de dikkate almış olmalıdır ki Bir çocuğu vefat eden, sabredip ecrini Allah’tan bekleyen Müslümanın faziletini başlık yapmıştır (bk. Cenâiz 6). Yine Nesâî’deki rivayette, Hz. Peygamber ile konuşan bir kadının “Keşke, bir çocuğu öleni de sorsaydım” sözlerine yer verilmektedir. Bu da o konudaki ümidi ifade etmektedir.

Böylesine büyük müjde veren bu teselli cümlelerinin, çocukların ihmal edilerek çocuk ölümlerinin  artmasına vesile olabileceği akla gelebilir. Ancak bu, aslâ isabetli bir düşünce olamaz. Çocukların bakım ve terbiyesine ait tavsiyeler ve hatta Hz. Peygamber’in müslüman hanımlardan çocuklarını öldürmeyeceklerine dair aldığı söz, çocuk düşürmeyi nehyeden, nüfus artışını öğütleyen hadisler hatırlanınca, konumuza dair hadislerin, herhangi bir sebeple çocukları ölmüş olan anne ve babaları teselli etmekten başka bir amacı olmadığı anlaşılacaktır. “Âhirette şefatçım olsun” diye kimse çocuğunu göz göre göre ölüme terketmez. Aksine, ölmüş olan çocuğunun acısına, ancak âhirette kendisine siper ve Cennet’e girmeye vesile olacağı düşüncesiyle dayanma gücü bulur. Bu hadisler, Müslümanlara, çocuklara kayıtsız kalmayı değil, musîbet günlerinde ayakta kalabilmek için gerekli olan sabrı ve dayanma gücünü telkin etmektedir.

“ÜÇ ÇOCUĞUNU ÂHİRETE GÖNDEREN HER KADIN İÇİN BU ÇOCUKLAR CEHENNEM’E KARŞI MUTLAKA SİPER OLUR”

Üçüncü hadiste, konu ile ilgisi olmayan çok önemli bir husus yer almaktadır. Ona işaret etmeden geçemeyeceğiz. O da Hz. Peygamber’e gelip gün tahsisi isteyen kadının “Allah’ın sana öğrettiklerinden bize öğretmen için diye koyduğu kayıttır. Hz. Peygamber, bu isteği kabul etmiş ve hadiste açıkça belirtildiği gibi, “Allah’ın kendisine öğrettiklerini onlara öğretmiş ve peşinden de “sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için bu çocuklar Cehennem’e karşı mutlaka siper olur” buyurmuştur. Ancak bu konu, Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamaktadır. Demek oluyor ki, Kur’ân-ı Kerîm’de yer almayan konularda da Allah Teâlâ, Peygamber’ini bilgilendirmektedir. Üstelik  orada sorulan soruya hemen cevap vererek “İki çocuğu ölen de aynı hükümdedir buyurması bunu göstermektedir. Zira verdiği cevap âhiret hayatıyla ilgili olduğu için, Hz. Peygamber’in o konuda ictihad etmesi mümkün değildir. Bu da gösteriyor ki, âyet olmaksızın Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e bazı konuları herhangi bir şekilde bildirmiştir. Şu halde Hz. Peygamber’e verilen bilginin Kur’an âyetlerinden ibaret olduğu yolundaki iddialar, kesinlikle doğru olmayan ve itibar edilmemesi gereken, tamamen cehâlet veya düşmanlıktan kaynaklanan kuru birer laftan ibarettir.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Bulûğ çağına gelmeden ölen müslüman çocukları Cennetliktir. Müşriklerin çocukları hakkında İslâm bilginleri arasında görüş ayrılığı vardır. Kitabımızın müellifi Nevevî’ye göre, bulûğa ermemiş müşrik çocukları da Cennetliktir.

2. Kadınlar, erkeklerle konuşarak dînî meseleleri ve diğer ihtiyaç hissettikleri konuları öğrenebilirler.

3. Ölen çocuklarının acısına sabredip ecrini Allah’tan dileyen anne ve babalar Cennet ile mükâfatlandırılırlar.

4. Kadınların dînî eğitim ve öğretimlerine özen göstermek gerekir.

5. Hz. Peygamber, vahiyden başka yollarla da bilgilendirilmiştir. Onun ümmetini eğitmek için söyledikleri “Allah’ın kendisine öğrettikleri” cümlesindendir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CEHENNEM ATEŞİ KİMLERİ YAKMAZ?

Cehennem Ateşi Kimleri Yakmaz?

CENNET VE CEHENNEM EBEDİ MİDİR?

Cennet ve Cehennem Ebedi midir?

KURAN’DA CEHENNEM NASIL TASVİR EDİLİR?

Kuran’da Cehennem Nasıl Tasvir Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.