Kendini Bilen Rabbini Bilir

En büyük marifet kendini bilmektir. Çünkü kendini bilen Rabbini bilir. Haddini bilir hayatını ve davranışlarını ona göre düzenler. Peki cahil cesareti ile ne yapacağını, gücünü bilmeden her işe talip olmak, ben demek, bu insanın hali ne olacak?

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Henüz kanadı çıkmayan bir kuş uçmaya kalkarsa, yırtıcı kedilerin lokması olur.”

Her hâl ve makâmın bir liyâkat şartı vardır. O şartı taşımayan birinin ortaya atılması, aslında kendini helâke sürüklemesi demektir. Bir kuşun henüz uçmayı öğrenmeden yuvadan ayrılmaya kalkması, yahut yüzme bilmeyen birinin boyunu aşan sulara dalması gibi…

Bu itibarla insan, maddî-mânevî her hususta, önce haddini bilmelidir. Nitekim ârif zâtlar; “Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz!” demişlerdir.

Dolayısıyla kendi eksiklik ve noksanlıklarının farkında olmadan, kemâlât sahibi yüksek şahsiyetlerin hâl ve makamlarına has tavırları sergilemeye kalkmak, riyâ tehlikesiyle karışık son derece yanlış bir tavırdır. Zira mâneviyat büyüklerinin kalbî seviyesine ulaşmadan, sırf kuru bir taklit meyliyle onların hâl ve makamlarına âit sözleri kendine mâl edercesine, sun’î ve samimiyetsiz bir şekilde diline dolamak, kişiye mânen zarar verir.

Meselâ, rızâ makamına ermiş yüksek ruhların hâlet-i rûhiyesini aksettiren; “Kahrın da hoş, lûtfun da hoş… Âbâd olsak da bir, berbâd olsak da bir…” gibi ifadeler, o makâmı idrâk etmemiş ham kimselerden sâdır olursa, bu, ilâhî takdîre karşı bir nevî meydan okuma mâhiyeti taşır ki, Cenâb-ı Hak o hususta kulunu imtihan ederse, kul perişan olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Aralık, Sayı: 381, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

KENDİNİ BİL, HADDİNİ BİL!

Kendini Bil, Haddini Bil!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.