Kehf Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kehf Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Kehf Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kehf Suresi 26. Ayetinin Arapçası:

قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَبْصِرْ بِه۪ وَاَسْمِعْۜ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّۘ وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَدًا

Kehf Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):

De ki: “Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Çünkü göklerin ve yerin gaybı Allah’ın elindedir. O ne kadar güzel görür, ne kadar güzel işitir. İnsanların Allah’tan başka hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur. Allah, hükmüne ve hâkimiyetinin icrâsına hiç kimseyi ortak etmez.

Kehf Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:

İnsanlar, Ashâb-ı Kehf’in mağarada ne kadar kaldığı hususunda da çeşitli rakamlar telaffuz etmişlerdir. Kimi 300 sene kaldılar demiş, kimileri de bu müddetin 309 sene olduğunu söylemişlerdir. Sayıları hakkındaki söylentiler gibi, kalış süreleri hakkındaki söylentilerin de ilmî bir kıymeti yoktur. Böyle tartışmaların da bir faydası yoktur.  Hemen peşinden zikredilen “Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir” (Kehf 18/26) beyânı bunu göstermektedir. Bu kıssanın anlatılmasında hedeflenen hikmet ve maksatlar, uyuyanların sayısı veya mağarada ne kadar kaldıkları değil, hâdisenin öğretmek istediği derslerdir. Bunları şu şekilde hülâsa etmek mümkündür:

    Gerçek bir mümin hiç bir şekilde haktan dönmemeli ve bâtıl önünde kesinlikle boyun eğmemelidir.

    Bir mümin sadece maddi vasıtalara değil, bilakis Allah’a güvenmelidir. Zahirî şartlar ne kadar kötü görünse de, o Allah’a güvenip dayanmalı ve doğru yoldan gitmelidir.

    Allah’ın, Ashâb-ı Kehf ve benzeri hâdiselerde tecelli eden kudret tezâhürlerinin bir “tabiat kanunu” ile sınırlı olduğunu düşünmek tamamen yanlıştır. Çünkü O, umûmî mânada cârî olan sünnetullâha ve uzun tecrübe birikimlerine aykırı bile görünse, dilediği her şeyi yapmaya kadirdir. O dilediği her yer ve zamanda herhangi bir tabiat kanununu değiştirmeye ve alışılmamış bir hârikulâde şeyi meydana getirmeye de kadirdir. Bu sebeple Allah Teâlâ, üç yüzyıldan beri uyuyan bir kimseyi sanki birkaç saatlik uykudan uyandırır gibi, hem de bu zaman zarfında görünüşünde, giyinişinde, sağlığında hiç bir değişiklik meydana getirmeksizin uyandırmaya kadirdir.

    Bu kıssa bize Peygamberlerin ve ilâhî kitapların haber verdiği gibi Allah’ın geçmiş-gelecek bütün insanları mahşer günü tekrar diriltmeye kadir olduğunu göstermektedir. (Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, III, 165)

Hâsılı Ashâb-ı Kehf kıssasından öğrenilecek, yukarıda değindiğimiz derslerden anlaşılacağı üzere, akıllı bir insan dikkatini bunlarda yoğunlaştırmalı ve onların sayısı, isimleri, köpeklerinin rengi ve benzeri şeyleri araştırmaya çalışarak hedeften sapmamalıdır. Tam aksine bu gençler gibi sağlam bir iman ve kulluk şuuruna sahip olmak için gayret göstermelidir. Yeniden dirilişi ve huzur-ı ilâhîde hesap verişi aklından çıkarmayarak dikkatli bir hayat yaşamalıdır. Bunun için de Allah Teâlâ’nın doğru yolu göstermek üzere indirdiği Kur’an’ı en güzel şekilde okuyup anlamak lazımdır:

Kehf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kehf Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.