Kasas Suresi 7. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kasas Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Kasas Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kasas Suresi 7. Ayetinin Arapçası:

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

Kasas Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):

Mûsâ’yı doğurduğunda annesine: “Onu emzir. Kendisine bir zarar geleceğinden korkarsan onu denize bırak; boğulmasından korkma ve ayrılığına üzülme. Çünkü biz onu sana tekrar kavuşturacağız ve onu peygamberlerden biri kılacağız” diye vahyettik.

Kasas Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:

Annesi, Mûsâ’yı dünyaya getirdiğinde onun Firavun tarafından öldürülmesinden çok korkuyordu. Çünkü o günlerde İsrâiloğulları’ndan doğan erkek çocukların pek çoğu öldürülmüştü. O zavallı anne kararsızdı ve ne yapacağını bilemiyordu. Yüce Allah yardımına yetişti. Çocuk hakkında herhangi bir tehlikeden korktuğu takdirde onu bir sandığa koyup (bk. Tâhâ 20/39), Nil’e bırakmasını, boğulmasından korkmamasını ve ondan ayrı kalacağım diye üzülmemesini vahyetti. Zira Allah Teâlâ onu koruyacak, tekrar annesine döndürecek ve onu peygamberlerden yapacaktı. Korkulan oldu. Çocuğunun öldürülme tehlikesiyle yüz yüze gelen Mûsâ’nın annesi, onu bir sandığa koyup Nil’e bıraktı. Su onu getirip ırmağın kenarında küçük bir göletin kıyısına yaklaştırınca Firavun’un hizmetçileri onu alıp efendilerinin yanına getirdiler. Firavun’un hanımı da oradaydı. Sandığı açıp o sevimli yavruyu görünce hanımın gönlü ona bağlandı. “Ayrıca bizzat benim gözetimimde yetişip eğitilmen için sana kendimden gönülleri cezbeden bir güzellik ve sevecenlik vermiştim” (Tâhâ 20/39) âyetinde verilen müjde gerçekleşmeye başladı. Gerçekten de Cenâb-ı Hak, Mûsâ (a.s.)’ın gözlerine öyle bir melâhat, öyle bir güzellik vermişti ki, gören kendini alamıyor, onu sevmekten başka çaresi kalmıyordu. İşte en kritik noktada ona gönlünü kaptıranlardan biri de Firavun’un hanımı oldu. Onu öldürmelerine müsaade etmedi. Kocasını da ikna ederek ondan fayda görebileceklerini veya onu çocuk edinebileceklerini söyledi. Halbuki Firavun ve yardımcıları, Mûsâ’yı Nil’den kurtarıp ona sahip çıkmakla, onu saraylarında el bebek gül bebek büyütmekle, kendi sonlarını getirecek ilâhî planın birer oyuncusu olarak iş yaptıklarının farkında bile değillerdi. Çünkü bu şekilde ileri de kendilerini mallarından, yurtlarından ayırıp Kızıl Deniz’in azgın sularında boğacak ve ebedî bir üzüntü ve pişmanlığa uğramalarına sebep olacak birinin bakımını kendi elleriyle yapıyorlardı. İlâhî kudretin tecellisine bakın ki, murad ettiği zaman, sahipsiz, güçsüz, kuvvetsiz, ordusuz, silahsız bir garip kulunu, her istediğini yapmaya muktedir en amansız düşmanlarının elinde nasıl koruyor ve nasıl yetiştiriyor. İnsanların ordularla, tanklarla ve bombalarla yapamadığını Firavun’un hanımının kalbine koyduğu ince bir kadınlık şefkatiyle nasıl gerçekleştiriyor. Her şeye kadirliğini, bize göre küçük ve basit şeylerle fevkalade büyük işler yapmak suretiyle nasıl gösteriyor!

Peki bu sırada Mûsâ’nın annesi ne haldeydi:

Kasas Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kasas Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.