Kalplerin Baharı

Kur’an-ı Kerim’in kalbin nevbaharı kılınmasını istemek, aslında iki dünya mutluluğunun kaynağına tüm renkleri ve güzellikleri ile temelli sahip olmayı dilemek demektir. Çünkü baharı yaşamak, sıkıntılardan kurtulmanın tabii yoludur.

Abdullah b. Mesut’tan -radıyallahu anh- rivâyet edildiğine göre, o, “Resûlulllah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu” dedi:

“Bir kimseye üzüntü veya keder isabet eder de o kimse;

‘Allahım, ben senin kulunum. Yarattığın bir erkek ve bir kadının çocuğuyum. Varlığım senin elinde ve emrindedir. Hükmün, üzerimde hâkimdir. Hakkımdaki takdirin, adaletin ta kendisidir. Ben senden, sana ait olan, kendini isimlendirdiğin veya kullarından herhangi birine öğrettiğin ya da kitabında bildirdiğin veya gayb ilminde kendin için seçip gizli tuttuğun bütün isimlerin ile senden Kur’an’ı, kalbimin nevbaharı, göğsümün nuru, üzüntümün dağılmasına ve sıkıntımın ortadan kalkmasına vesile kılmanı dilerimdiye dua ederse, Allah o kimsenin elem ve kederini giderir ve bunların yerine ona ferahlık verir.”

Bu müjdeli sözler üzerine sahâbîler: “Ey Allah’ın elçisi! Biz bu sözleri öğrenmeli miyiz? diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Elbette, bu sözleri işitene onları bellemesi yaraşır” buyurdu.[1]

MÜŞRİKLERİ KUR’AN İLE YÜZLEŞTİREN SAHABİ

Hadis-i şerifin sahâbî râvisi, İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanların açıktan ibadet edemedikleri günlerde, Mekkeli müşrik kodamanların yüzüne karşı Kabe’de Kur’an-ı Kerim okuyan, yani Hz. Peygamber’den sonra müşrikleri Kur’an ile yüzleştiren Hz. Abdullah İbn Mesut’tur. Kendisi, zayıf-nahif yapılı olup sahabilerin bilginlerindendir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onun Kur’an okuyuşunu pek beğenirdi.

Ehl-i Kur’an ve mücâhid bir sahabî’nin rivâyeti olan hadis-i şerif, kütüb-i sitte diye meşhur altı muteber hadis külliyatında yer almamaktadır.1 Yani hadis-i şerif, Kütüb-i sitte dışındaki hadis kaynaklarında[2] bulunan ve Peygamber Efendimiz’in öğrettiği Kur’an-ı Kerim merkezli pek zengin ve engin bir muhtevaya sahip olan sahih dua hadislerindendir.

TABİATIN DİRİLİŞ MEVSİMİ

Özellikle çağımızın stres denen yaygın ruhsal sıkıntısına elem, keder, sıkıntı, ğam gibi kelimelerle değinildikten sonra tedavi yolu olarak Kur’an-ı Kerim’in gönüllerin baharı edinilmesinin belirtilmesi, hadis-i şerifin ne ölçüde güncel bir kalp sağlığı ilkesi ve niteliği taşıdığını göstermektedir. Zira bilindiği gibi ilkbahar, tabiatın diriliş mevsimidir. Kur’an-ı Kerimin kalblere nevbahar olmasını dilemek ise, dirilik ve engin bir huzur kaynağından bahar neş’esini ve mutluluğunu solumayı arzu etmek anlamına gelir.

Hadis-i şerîf, kimilerinin sıklıkla ya da sürekli, kimilerinin ise ara ara fakat mutlaka yaşadıkları gam-keder, hüzün ve tatminsizliğin yani tek kelime ile stres halinin, Kur’an ilkbaharıyla ortadan kaldırılıp neş’e ve huzura dönüştürülebileceği müjdesini vermektedir. Kaynağı maddi veya manevi olsun gam ve keder, ancak Kur’anın bahar ikliminde neş’eye kavuşur ve felâha erebilir. Bunun yolu ise dua’dır. Nitekim hadisimize bazı kitaplarda[3] “Sıkıntılı zamanlarda, gam ve keder halinde yapılacak dua” başlığı altında yer verilmiştir.

Duaya, önce kulun aczi sonra Allah’ın ulu kudreti, uygun sözcüklerle itiraf ve ifade edilerek başlanır. Bu, duanın âdâb ve üslûbu gereğidir. Hadisimizde bunun güzel ve anlamlı bir uygulamasını görmekteyiz: “Allahım, ben senin kulunum. Yarattığın bir erkek ve bir kadının çocuğuyum. Varlığım senin elinde ve emrindedir. Hükmün, üzerimde hâkimdir. Hakkımdaki takdirin, adaletin ta kendisidir.”

Ayrıca hadis-i şerifte isteğe uygun bir giriş/mukaddime örneğini de bulmaktayız. “Allah Teâlâyı yine kendisinin isimlendirdiği gizli-açık isimlerinin tamamı ile” onları tek tek sayıp dökmek yerine topluca (mücmel olarak) ifade ettikten sonra istek dile getirilmektedir. “Sana ait olan, kendini isimlendirdiğin veya kullarından herhangi birine öğrettiğin ya da kitabında bildirdiğin veya gayb hazinende kendin için seçip gizli tuttuğun bütün isimlerin ile” denilmek suretiyle, ilahi isim ve sıfatların, açıklanmış ve ğayb aleminde gizli tutulmakta olanlarının tümü kabul ve itiraf edilmiş olmaktadır. Böylesi bir uygulama “En güzel isimler Allah’ındır. Siz O’na bu isimlerle dua edin[4] “De ki, ister Allah diye, ister rahman diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin, en güzel isimler O’nundur.”[5] âyet-i kerimeleri ile tam bir uyum içindedir.

Hadisimizin hemen başında yer alan sözler, bir yandan söyleyenin Allah bilgi ve bilincini göstermekte bir yandan da O’na yöneltilecek dileğin önemli ve büyük olacağının işaretini vermektedir. Nitekim hadisimizdeki istek, “Kur’an-ı Kerim’in, kalbin nevbaharı ve göğsün nuru kılınmasıdır.” Bu özlü isteğin açılımına “üzüntümün dağılmasına ve sıkıntımın ortadan kalkmasına vesile kılınması” diye iki ayrı cümle ile yer verilmiş olması ise, Kur’an’ı nevbahar ile temsil ve teşbih etmenin hem peşin faydasına hem de derinliğine ışık tutmaktadır.

İlkbahar ya da eski ifade ile nevbahar -bilindiği gibi- tabiatın hatta kainatın her açıdan tam diriliş, uyanış, güzellik, hareket, bereket ve neş’e kaynağı bir zaman kesiti ve mevsimdir. Kur’an-ı Kerim’in kalbin nevbaharı kılınmasını istemek, aslında iki dünya mutluluğunun kaynağına tüm renkleri ve güzellikleri ile temelli sahip olmayı dilemek demektir. Çünkü baharı yaşamak, sıkıntılardan kurtulmanın tabii yoludur.

İnsanı heyecanlandıran, manevi neş’eye sahip kılan ve Peygamber Efendimizden öğrendiğimiz bu istek, bir yandan da Kur’an eczahanesinde çaresi bulunmayan dert olmadığı fikrini ve güvencesini vermektedir. Nitekim Kur’an’ın resm-i hattındaki ilk ve son harflerin birleştirilmesi “her şeye yeter/kâfi” anlamına gelen “bes” kelimesini oluşturmaktadır. Bu kelime, Kur’an-ı Kerim’in, tıpkı bahar mevsimi gibi zengin muhtevası ile her ihtiyacı karşılamaya yeter olduğunu bildirmektedir.

Nevbaharın nimetlerinden yararlanmak gibi Kur’an-ı Kerim’in manevî bahar zenginliğinden faydalanabilmek de bizim ona bakışımıza ve yaklaşımımıza bağlıdır. Kur’an-ı Kerimi saygı simgesi olarak evlerimizin baş köşelerinde atlas kaplar içinde muhafaza etmek, belli gün ve gecelerde okuyup geçmişlerimizin ruhuna hediye etmek güzel olmakla birlikte, sadece bu kadarla yetiniyorsak, onu kalbimizin nevbaharı yerine koyduğumuzu söyleyemeyiz. Akif merhum bu gerçeği şu tespit ve uyarı beyitlerinde en yalın anlamda dile getirmiştir:

Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına

Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.[6]

Muhammed İkbal de, “Bir gün odamda Kur’an okuyordum. Babam içeri girdi. Bir süre dinledikten sonra bana, “Muhammed oğlum, Kur’an’ı sana inmiş gibi oku!” dedi. Benim o günden sonra Kur’an’a yaklaşımım değişti” der. Hiç kuşkusuz bu tavsiye, Kur’an-ı Kerim’i okumanın yanında anlamayı da içermektedir.

Unutulmamalıdır ki, “Allahım, senden Kur’an’ı, kalbimin nevbaharı kılmanı isterim” demek, Kur’an ile dirilmeye, hayatına düzen vermeye, her türlü olumsuzlukları düzeltmeye niyet ettiğini açıklamak demektir. Bir başka ifade ile “Duyduk ve uyduk”[7] sözüne sahip çıkmaktır. İşte ancak bu takdirde, “kalbimizin nevbaharı” gerçekten bizi kuşatmış olacaktır.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hadis-i şerifteki dileğe girişte ve dileğin kendisinde kullandığı kelime ve cümleleri duyanların onları bellemesinin uygun olacağını bildirmesi, dua yapılacağı zaman me’sur yani Peygamberimizden nakledilen duaları tercih etmenin uygun olacağını göstermektedir. Duanın feyz, bereket ve etkisinin asıl sebeplerinden biri de onun “Peygamber duası” olmasıdır.

KALP DUASI

Biz de sözümüzü bitirirken -hiç değilse- hadisimizdeki duanın esasını teşkil eden cümlelerle dileğimizi dile getirelim:

“Allahım, senden Kur’an’ı, kalbimin nevbaharı, göğsümün nuru kılmanı isterim.” Âmin.

Dipnotlar: 1) Bununla beraber son devrin sıkı hadis eleştirmeni el-Albâni tarafından sahih diye nitelendirilmiştir.  2) Mesela Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i, İbn Ebi Şeybe’nin Musannef’i, et-Taberânînin el-Mu’cemu’l-kebir’i , Ebu Ya’la’nın Müsned’i. İbn Hıbban’ın Sahih’i ve Hâkimin el- Müstedrek’i gibi kaynaklar. 3) Bk. Gazalî, İhyâu ulumi’d-din Tercümesi, II, 616-7 (Mtrc. A. Serdaroğlu, Erkam yayınları); Heyet, Dualar, s. 220-1 (Diyanet İşleri Başkanlığı yayını) 4) el-A’raf (7), 180 5) el İsra (17), 110 6) Safahat, s. 153, İstanbul, 2010 (Acar Bilgi Merkezi ve Ankara Büyük Şehir Belediyesi yayını) 7) Bk. el-Bakara (2), 285.

Kaynak: İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 398

İslam ve İhsan

BAHARI TEFEKKÜR

Baharı Tefekkür

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Sayın Hocam bizlere bu güzel bilgileri ilettiginiz için Allah razı olsun sizlerden ricamız Arapcaları ile birlikte bu güzel dua ları paylaşmanız.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.