Kalp Katılığı Nasıl Giderilir?

Kalp katılığı nasıl gider? Peygamber Efendimizin (s.a.v) hadisi şerifinde geçen kalbi yumuşatan yani kalp katılığını gideren amel hangisidir? İşte kalp katılığının reçetesi...

“yetimle ilgilenmek”, çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan kalp katılığının reçetesidir. Bu hakîkati Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle beyan buyurmuşlardır:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri yedir, yetimin başını okşa!..” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 263, 387)

  • Felâha Ermiş Olan Mü’minlerin Vasıfları

Cenâb-ı Hak, felâha ermiş olan mü’minlerin vasıflarını zikrederken; “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3) buyuruyor.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, bir müslümanın lüzumsuz işlerle vaktini ziyan etmesini arzu etmezdi. Dâimâ bir gönül kazanmanın peşinde koşmak gerektiğini kalplere nakşedebilmek için ashâbına sık sık şu üç suâli yöneltirdi:

 “Bugün bir yetim başı okşadınız mı?”

“Cenâze teşyiinde bulundunuz mu?”

“Bir hasta ziyaretine gittiniz mi?” (Bkz. Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 12)

Zira Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına tâlip olan kişinin; “Yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin!”[1] beyânının hakîkatine erebilmesi için, mâtemlerin civârında dolaşması şarttır.

Nitekim rivâyete göre Mûsâ -aleyhisselâm- bir gün:

“−Yâ Rab! Sen’i nerede arayayım?” diye niyaz edince, Allah Teâlâ ona şöyle buyurdu:

“−Ben’i kalbi kırıkların yanında ara!” (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)

Günümüzde de bu ictimâî ibadetlere bilhassa dikkat etmek, bir mü’minin en mühim vazifelerindendir. Evvelâ “yetimle ilgilenmek”, çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan kalp katılığının reçetesidir. Bu hakîkati Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle beyan buyurmuşlardır:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri yedir, yetimin başını okşa!..” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 263, 387)

Hazret-i Mevlânâ da âdeta bu hadîsin şerhi mâhiyetinde şöyle buyurur:

“Fakr u zarûret içinde boğulan gönüller, dumanla dolu bir eve benzer. Sen onların derdini dinlemek sûretiyle o dumanlı eve bir pencere aç ki, onun dumanı çekilsin, senin de kalbin yumuşayıp rûhun incelsin.”

Lâkin “yetimin başını okşamak” ifadesi, sadece maddî mânâsıyla anlaşılmamalı, bilâkis onun maddî ihtiyacıyla beraber, hattâ daha ziyâde mânevî ihtiyacını gidermenin kastedildiği unutulmamalıdır. Yani derdini arz etmek için geldiğinde, bir çikolata vermek sûretiyle baştan savmak, yetime bakmak değildir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, yetime nasıl bakılması gerektiğini örnek hayatıyla bizlere fiilen tâlim buyurmuşlardır. Nitekim bir rivâyete göre annesi tarafından Rasûlullah Efendimiz’e hizmet etmek için getirilen Enes -radıyallâhu anh- da on yaşında bir yetimdi. On yaşındaki bir çocuğun, elli küsur yaşındaki bir Peygamber’e nasıl hizmet edeceği düşünülebilir? Lâkin Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Enes’i kabul buyurdu. Onu büyük bir muhabbetle terbiye etti. Hattâ Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in eğitim ve öğretim usûlüne, insanlara, özellikle de çocuklara karşı engin şefkat ve müsâmahasına dair birçok bilgi Enes -radıyallâhu anh- vasıtasıyla bizlere ulaştı.

Genellikle “yavrucuğum” diyerek hitap ettiği Enes’in gönlünde, Rasûlullah Efendimiz’in müstesnâ bir yeri vardı. Bir gün Enes -radıyallâhu anh-:

“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kokusundan daha güzel ne bir amber, ne bir misk, ne de herhangi bir hoş koku kokladım. Allah Rasûlü’nün mübarek teninden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum.” demişti.

Onu dinlemekte olan talebesi Sâbit:

“–Ey Enes, sen sanki her dâim Allah Rasûlü’ne bakıyormuş ve O’nun mübarek sadâsını işitiyormuş gibi yaşıyorsun değil mi?” deyince Enes -radıyallâhu anh- şu cevâbı verdi:

“–Evet, vallâhi kıyâmet günü O’na kavuşmayı umuyorum. Yanına varınca:

«–Yâ Rasûlâllah! Küçük hizmetçin geldi!» diyeceğim. Efendimiz’e Medîne’de on sene hizmet ettim. Ben o zamanlar küçük bir çocuktum. Her yaptığım iş, Efendim’in arzu buyurduğu gibi değildi. Buna rağmen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana, yaptığım hiçbir iş için «üf» bile demedi, «Bunu niçin (böyle) yaptın, şunu niçin yapmadın?!» diye azarlamadı.” (Ahmed, III, 222. Krş. Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fedâil 82)

Yine uzun bir ömür süren Enes -radıyallâhu anh-’ın Efendimiz’le nasıl bir gönül irtibatı kurduğunu, şu ifadesi ne güzel anlatmaktadır:

“Rüyamda Sevgili (Peygamberim)’i görmediğim hiçbir gece yoktur.” (İbn-i Sa‘d, VII, 20)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Şubat Sayı: 180

İslam ve İhsan

KALP FERAHLIĞI İÇİN OKUNACAK DUA

Kalp Ferahlığı İçin Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.