Kalbin Bir Terazi Gibi Olsun

En büyük mârifet, nefsin gafletini bertaraf edebilmek…

Allah dostları her hâllerini, büyük bir titizlikle, âdeta kuyumcu terazisi hassâsiyetiyle tartmışlardır. Kuyumcu terazisinde miligramlar bile fark eder. Avâm ise bunu oduncu kantarıyla bile tartsa, yine de kurtulmuş olur. Fakat bugün durum, oduncu kantarını da geçti, aştı. Nefsânî hayat ve gaflet o kadar çoğaldı ki îman hassâsiyetleri âdeta dumura uğradı.

BİR ALLAH DOSTUNA GÖRE NEFİS

Bir Allah dostuna “Nefis nedir?” diye sorulur. “Gözünün önüne iki parmağını koy, bir şey görebilir misin?” diye cevap verir. Yani terbiye olmamış bir nefis, insanın kendi eliyle kendini âmâ etmesidir, kendi kendini kandırmasıdır. Bu da şundan meydana geliyor; nefsin mayasında fânîliğe isyan var. Nefis fânîliği kabul etmek istemiyor. Yaşlansa bile kabul etmiyor.

Biz, döşemelik kumaş ticaretiyle meşgul iken, bir gün mağazaya iki tane yaşlı kadın geldi. Birbirlerine “kız” diye hitâb ediyorlardı. O yaşlarına rağmen “Kız gel şuna da bak!” diyorlardı. Kılık kıyafetleri de kolejli genç kızlar gibiydi. Nedir bu? Fânîliğe isyan edercesine bir yaşayış. Gözünün önüne iki parmağını koymuş, yaklaşan ölümü görmüyor.

Sosyetik mühitlerde, kabristan gören, musallâ taşı gören yerlerde, kat fiyatları düşüyor. Niye? Ölümü hatırlattığı için. Tabut görüp de ölümü düşünmek istemiyor insanlar. Çünkü ham nefiste fânîliğe isyan var. Hâlbuki bir cenâze arabası geçerken; “Bu tabutun içinde bugün ben olabilirdim…” diyeceksin.

HUZUR VE SAADETİN 3 SIRRI

Üç şey, huzur ve saâdetin sırrıdır:

“Tevâzû, kanaat ile zenginleşmek ve ölümü sık sık tefekkür etmek.”

Gazâlî Hazretleri oğluna nasihat ediyor:

“Oğlum farzet ki bugün öldün ve dünyaya geri gönderildin. Sakın ola ki bugünün bir ânını bile boşa geçirme. Her nefesi paha biçilmez bir nîmet bil!” Yani bundan sonraki hayatını ona göre tanzim et, buyuruyor.

Velhâsıl en büyük mârifet, nefsin gafletini bertaraf edebilmek…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GÖKTEN İNEN TERÂZİ

Gökten İnen Terâzi

KIYAMET GÜNÜ TERAZİDE EN AĞIR GELECEK HASLET

Kıyamet Günü Terazide En Ağır Gelecek Haslet

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.