İyi Niyetin Bize Kattığı Güzellik

Ramazan-ı şerif gibi bir bereket ve rahmet ayının sonuna yaklaştığımız şu günlerde, gönlümüze doğan hayırlı niyetlerin, hem korunması ve hem de onların amellerle devamının ve kalıcılığının sağlanması, büyük bir ehemmiyet arzetmektedir.

Niyetlerin doğuşunda, içinde yaşanılan maddi-manevi iklimin önemi inkâr edilemez bir gerçektir. Kabul etmek gerekir ki günah muhitlerinde sıhhatli ve güzel niyetler oluşturmak zordur. Bu yönüyle baktığımızda, ibâdetlerin her çeşidiyle canlı bir şekilde yoğun olarak icra edildiği Ramazan-ı şerif günleri, hiç şüphesiz mümin gönüllerde nice güzel niyetlerin ve kararların oluşmasına vesile olmuştur, tespitinde bulunabiliriz. İşte şimdi kulluğumuz adına derdine düşmemiz gereken mesele, gönüllere düşen bu güzel niyet tohumlarının nasıl korunacağı ve gelişip dal budak salacağı meselesidir.

İYİ NİYETİ KORUMAK İNSANA GÜZELLİK KATIYOR

Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kudsî bir hadiste şöyle buyururlar:

“Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:

Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb–ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.

Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.

Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb–ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.

Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.” (Buhârî, Rikâk 31; Müslim, Îmân 207, 259.)

Allah Resûlünün bu beyanından anlıyoruz ki, iyi niyeti korumak bile insana bir güzellik katıyor. Ancak unutulmamalıdır ki gönülde oluşan niyeti korumak öyle kolay bir mesele de değildir. Zira insanın kendi nefsinin negatif fısıltıları, insan ve cin şeytanlarının vesveseleri ve içinde yaşanılan çevrenin yönlendirmeleri neticesinde, niyetlerin pörsümesi, mâhiyet değiştirmesi ve belki uçup gitmesi her zaman ihtimal dahilindedir.

NİYETİ KORUMANIN EN EMİN YOLU

Niyeti korumanın en emin yolu, onu zuhur safhasına çıkarmaktır, yani amele dönüştürmektir. Bu konuda gecikme ve ihmalin cezası o niyetten de mahrumiyettir. Zira görünen-görünmeyen niyet avcıları vardır ve onların şerrinden korunmak, kulun gayreti ve Rabbimizin rahmet ve yardımının erişmesi sayesinde mümkün olabilecektir. Bu gayretin en önemli adımı ise niyetlerin en kısa sürede amellere dönüşebilmesidir.

“Ameller niyetlerledir” gerçeği, amellerin hem var oluşunda, hem devamında ve hem de değerlendirilmesinde niyetin ehemmiyetine dikkat çeker. Öyleyse gönüllerimizde doğan güzel niyetlerin öncelikle kıymeti bilinmelidir. Zira niyet oluşturmak zor bir meseledir. Hatta kulun bunda ne derece etkili olduğu, âlimlerimiz ve âriflerimiz nazarında uzun uzun değerlendirmelere tabi tutulmuş ve konuyla ilgili derin meseleler ortaya çıkmıştır. Böylesi bir makalede bu konuları bütün yönleriyle tartışacak değiliz. Ancak şu kadarını ifade edelim ki, güzel bir niyetin kalpte zuhuru, Rabbimizin kullarına yönelik yüce ihsanlarından biridir. Öyleyse bu ihsana şükrün ilk adımı, bunun değerini bilmek, korumak ve şükrünü eda edebilmektir.

Rahmet iklimi olan Ramazan-ı şerifte gönül ufkumuzda ortaya çıkması muhtemel niyetlerden bir kısmına işâret edelim. Elbette her gönle doğan niyetler farklıdır. Zira Yüce Rabbimizin her kuluna ilgi ve iltifatı özeldir.

NİYET HALİ

Bize verilen hayatın kıymetini tam olarak idrak edemediğimiz, boşuna harcanan zamanlarımızın çokluğu, gafletle zayi edilen ömrümüzün bir daha geri gelmeyeceği şuurundan hareketle, daha planlı, intizamlı ve şuurlu bir kulluk hayatına niyet etmiş olabiliriz. Bu, yüksek bir niyet halidir. Bu niyetin korunması için hemen harekete geçilmeli ve gerekli adımlar atılmalıdır. Mesela bilgi eksiğimizi gidermek için sâlih bir âlime müracaat etmek, bize bu alanda yardımcı olacak rehberler araştırmak, yeni hayatımız için teşvik edici bir çevre edinmek gibi.

Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim’le daha düzenli ve derinlikli buluşmak gibi bir niyet oluşmuşsa bu kararın da değerini bilip vakit geçirmeden ciddi bir plan yapmak zaruridir. Her gün ne kadar buluşacağım? Kur’an’ı tedebbür ve tefekküre vesile olması için hangi tefsirleri ne zaman ve nasıl okumalıyım? Kur’an ahkâmından ve ahlâkından hayatıma aktaracağım hangi esaslar ve güzellikler var? Bunlarla nasıl buluşmalıyım? Her hafta ya da her ay hangilerini hedef davranışlar olarak planlamalıyım? Bu yolda yardım alacağım kaynaklar neler ya da kimler olmalıdır?

Rabbimle daha hususi, daha nitelikli ve daha uzun süreli beraberliğim olmalıdır niyeti doğmuşsa, bu irade Rabbimizin kuluna ne büyük bir ikramıdır. Bu niyet tohumunun çürüyüp yok olmaması için nasıl bir mücahede gereklidir? İbadetlerimizdeki kemiyet ve keyfiyete bu nasıl yansımalıdır? Dua ve zikirlerimizde bu niyetin gereği hangi şekillerde ortaya çıkmalıdır? Böylesi bir uyanıklık bizde nasıl meleke haline gelebilir? Bu ve benzeri sorulara ciddi cevaplar aranırsa, Rahmân ve Rahim olan Mevlâmız elbette yollarını gösterecektir. Önemli olan bu konuda azimli olmaktır. Gerisi Mevlâmıza tevekkül ve teslimiyetten ibarettir.

NİYETİMİZİ PEKİŞTİREN SORULAR

Muamelelerimizde ve ilişkilerimizde İslâmlaşmayı en kâmil manada gerçekleştirme niyeti yüreğe düşmüşse, bu iradeyi yüce bir mevhibe-i ilâhî olarak görmeli ve hayatımızı hücre hücre İslam’la buluşturmanın yol haritasını belirleyebilmeliyiz. Yaptığımız iş öncelikle meşru mu? Yani Kur’ân ve sünnette sınırları belirlenmiş bir çerçeveye oturuyor mu? Helal rızık kazanma adına dikkat etmem gereken hususlar nelerdir? İlişkilerimde hak-hukuk hassasiyetim, İslâmî nezaket ve zarafet anlayışım yeterli bir kıvama ulaştı mı? İş içinde Rabbimle gönül irtibatımı koparmadan nasıl bir uyanıklık yaşayabilirim, gibi düşüncelerle kalpteki niyet pekiştirilmeli ve yeşertilebilmelidir.

Kazanılmış güzelliklerin kaybedilmeme niyeti de ulvî bir niyettir. Zira derdine düşülmeyen, korunması ve geliştirilmesi uğruna gayret kemeri kuşanılmayan ibadet, taat ve hayırların zamanla sönmesi kaçınılmaz bir sondur. Habib-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Abdullah bin Amr –radıyallahu anh-’a yaptığı şu hatırlatma, güzelliklerin kaybolup gitmesine karşı uyanık olmanın zaruretine işaret etmektedir:

“– Abdullâh! Falan adam gibi olma! Çünkü o, gece ibâdetine devâm ederken artık kalkmaz oldu.” (Buhârî, Teheccüd, 19)

Bereketli niyetler ve ameller niyazıyla…

Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 388

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.