İstiaze Duası Arapça, Okunuşu ve Anlamı

Peygamber Efendimizin, Allah’a sığınma (istiaze) duaları nelerdir? İstiaze dualarının Arapçası, okunuşu ve anlamı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; insanların, görünen ve görünmeyen varlıkların şerrinden, fitneden, cehennem azabından korunmak için ilahi emir ve yasaklara uyarak, söz ve işleriyle Allah’a sığınırdı.

PEYGAMBERİMİZİN İSTİAZE DUALARI

Ebû Hüreyye radıyallahu anh’ın rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki:

اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ

“Allah’ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Cehennem azâbından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden sana sığınırım.” (Buhârî, Ezan, 149)

Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:

اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْبُخْلِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الجُبْنِ وَاَعُوذُ بِكَ اَنْ أُرَدَّ اِلَى اَرْذَلِ الْعُمُرِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الدُّنْيَا «يَعْنِى فِتْنَةِ الدَّجَّالِ» وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ

“Allahım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Erzel-i ömre2 bırakılmaktan sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım.” (Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Ve sizden erzel-i ömre bırakılanlar da vardır” (Nahl sûresi, 70) mealindeki âyet-i celîle nazil olduktan sonra Allah’a erzel-i ömürden de sığınmaya başladı.

Hazret-i Aişe radıyallahu anha’dan rivayet olunduğuna göre Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle istiâze ederlerdi:

اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْكَسَلِ وَالْهَرَمِ وَالْمَأْثَمِ وَالْمَغْرَمِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْقَبْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ فِتْنَةِ النَّارِ وَعَذَابِ النَّارِ وَمِنْ شَرِّ فِتْنَةِ الْغِنَى وَاَعَوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْفَقْرِ وَاَعَوذُ بِك مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ. اَللّٰهُمَّ اغْسِلْ عَنِّى خَطَايَاىَ بِمَا*ءِ الثَّلْجِ وَالْبَرَدِ وَنَقِّ قَلْبِى مِنَ الْخَطَايَا كَمَا نَقَّيْتَ الثَّوْبَ الْاَبْيَضَ مِنَ الدَّنَسِ وَبَاعِدْ بَيْنِى وَبَيْنَ خَطَايَاىَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ

“Allahım, tenbellikten, bunaklık vâkî olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık çöküntüsünden, ma’sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir fitnesinden, kabir azâbından, cehennemin fitnesinden, cehennemin azâbından ve zenginlik fitnesinden sana sığınırım. Fakîrliğin fitnesinden de sana sığınırım. el-Mesîhu’d-Deccâl’in fitnesinden de Sana sığınırım. Allah’ım hatâlarımı kar ve dolu suyu ile yıka. Beyaz bir elbiseyi kirlerden temizlediğin gibi kalbimi de hatâlardan temizle. Benimle hatâlarımın arasını, maşrıkla mağribin arasını uzak kıldığın gibi uzak kıl.” (Buhârî, Deavât, 39)

Buhârî’nin İbn-i Abbas radıyallahu anhüma’dan rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle istiâze etmişlerdir:

اَعُوذُ بِعِزَّتِكَ الَّذِى لٰا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الَّذِى  لَا يَمُوتُ وَالْجِنُّ وَالْاِنْسُ يَمُوتُونَ

“Ya Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler.” (Buhârî, Eymân, 13; Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68)

Cabir radıyallahu anh’dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

Kur’ân’dan:

“Ey Habîbim de ki Allah Teâlâ Hazretleri sizin üzerinize Nuh tufanı ve Kavm-i Lût’a taş yağdırdığı gibi sizin de üzerinize bir azâb göndermeğe kâdirdir.” (En’âm sûresi, 65) meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduğu zaman:

اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâptan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.

“Altınızdan, âl-i Fir’avn’in boğulması ve Karun’un yere geçirilmesi gibi size azâb etmeye kadirdir” (En’âm sûresi, 65) mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde yine:

اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.

“Yahud Fırkalar ihtilâfıyla mukatele ve muharebe zaruretlerine ve biriniz diğerinizin kılıncıyla katlolunmasına kâdirdir’ (En’âm sûresi, 65) mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde هٰذَا اَهْوَنُ اَوْ اَيْسَرُ “İşte bu bir dereceye kadar ehvendir, yahud biraz daha kolaydır” buyurdu.” (Buharî, Tefsîr, 6/2)

Başka bir hadîs-i şerîfte Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri:

“Ben Allah Teâlâ’dan ümmetimden dört şeyin kaldırılmasını istedim. Allah Teâlâ Hazretleri ikisini kaldırdı, ikisini kaldırmadı. Ümmetimi kavm-i Lût gibi semâdan taş yağdırarak ve Karun’a yaptığı gibi yere geçirmekle helak etmemesi için duâ ettim. Cenâb-ı Hak bu iki duâmı kabul buyurdu. Fakat fırkalar ve hizibler ihtilafıyla aralarında mukatele ve muharebe ihtilâfının ve yekdiğerinin kılıncıyle katil ve helak edilmeleri cihetinden de ref’ ve izâlesi için duâ ettim, kabul buyurmadı” demişlerdir. (Bkz. Ali el-Müttakî, XI, 174/31101)

Yani insanlar arasında ilâ yevmi’l-kıyam fırkalar ihtilafıyla veya ecnebi düşmanların tasallutuyle aralarında muharebe ve mukatele eksik olmayacak demekdir.

“İblîs yeryüzüne inince Allah’a şöyle dedi:

– Ya Rabbi, beni yeryüzüne indirdin ve kovulmuş birisi yapdın. Öyle ise bana bir ev ver. Allah Teâlâ:

Hamam, dedi.

– Bana bir de meclis ver, dedikde;

Çarşılar ve yol kavşakları, dedi.

– Bana içecek ver, dedi.

Her sekir veren şey, dedi.

– Bana müezzin ver, dedikte:

Çalgıcılar, dedi.

– Kitap ver dedikte:

İnsanların vücudlarına yaptırdıkları dövmelerdir, dedi.

– Bana bir söz ver, dedikde:

Yalan sözler senin sözlerindir, dedi.

– Bana bir peygamber ver dedikte;

Kâhinler, dedi.

– Tuzak ver, dedikde:

Kadınlardır” dedi. (Râmûzû’l-ehâdis, s. 332)

“İblis’in, köpeğin hortumu gibi bir hortumu vardır. Onu Ademoğlunun kalbine sokar ve durmadan şehvetleri, lezzetleri hatırlatır ve Rabbi hakkında şüpheye düşürmek gayretiyle vesvese verir. Kul:

اَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ. وَاَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ يَحْضُرُونِ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمِ

deyince şeytan kalbinden hortumunu çeker.” (Ali el-Müttaki, I, 251/266)

Süleyman bin Surad radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı. Bunu gören Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hâli geçer. Eğer o:

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

«İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım» derse, üzerindeki hâl kaybolur.”

Oradakiler Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ona “İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” tavsiyesinde bulunduğunu ilettiler… (Buhârî, Bed’ü’l-halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109)

“Şöyle de: «Ey Rabbim! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve menimin şerrinden sana sığınırım. (Neseî, İstiâze, 4)

“Gecenin evvelinde ve gündüzün evvelinde şu duâ ile duâ eden kulu Allah Teâlâ İblîs ve askerlerinden korur:

بِسْمِ اللّٰهِ ذِى الشَّانِ عَظِيمِ الْبُرْهَانِ          شَدِيدِ السُّلْطَانِ مَا شَاءَ اللّٰهُ كَانَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ

“Şânı yüce, burhanı büyük, kudreti şiddetli Allah’ın adıyla. Allah ne dilerse o olur. Şeytandan Allah’a sığınırım.” (Ali el-Müttakî, II, 225/3862)

“Belânın sizi ezmesinden, şekavetin çukuruna düşmekten, kötü kazaya uğramaktan ve düşmanların şamatasından Allah’a sığının!” (Buhârî, Kâder, 13)

“Cehennemden Allah’a sığınınız. Kabir azâbından Allah’a sığınınız. Mesîh Deccâl’in fitnesinden Allah’a sığınınız. Hayatın ve ölümün fitnesinden Allah’a sığınınız.” (Râmûzû’l-ehâdis, s. 255)

“Allah’a sığınanların sığınma vâsıtalarının efdalini söyleyeyim mi? Felâk ve Nâs sûreleridir.” (Râmûzû’l-ehâdis)

“Şu yaptığım tavsiyeyi işitmene hiç de bir mâni’ yokdur: Sabah ve akşama çıktığında de ki:

يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ اَسْتَغِيثُ اَصْلِحْ لِى شَأْنِى كُلَّهُ وَلَا تَكِلْنِى اِلَى نَفْسِى طَرْفَةَ عَيْنٍ

“Ey Hayy u Kayyum olan Rabbim! Rahmetine tevessül ederek bana yardım etmeni istiyorum. Benim her hâlimi ıslâh eyle. Göz açıp yumuncaya kadar da olsa beni kendime (nefsime) bırakma!” (Hâkim, I, 730/2000)

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSTİAZE NEDİR, NE ZAMAN VE NASIL OKUNUR?

İstiaze Nedir, Ne Zaman ve Nasıl Okunur?

İSTİAZE (ALLAH’A SIĞINMA) DUALARI

İstiaze (Allah’a Sığınma) Duaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.