İslam'ın Güler Yüzünü Temsil Edecek Kıvam

Asr-ı Saâdet toplumu, incelik, nezâket ve zarâfet toplumuydu. Onlar, insanlar bir tarafa, hayvanlara ve bitkilere dahî nezâketle davranıyor, hiçbir şeyi incitmiyorlardı. Böylelikle  İslâm’ın güler yüzünü temsîl edecek kıvâma ulaşıyorlardı.

Bilhassa hac esnâsında bunun tâlimini görüyorlardı. Bem­be­yaz ih­ram­lar içe­ri­sin­de me­lek­le­rin le­tâ­fe­tin­den his­se al­ıyorlardı. Kadın-erkek mü’minler, tavaf, sa‘y ve vakfe yaparken ilâhî emir mûcibince refesten, yani lâubâlî hâllerden korunuyor, devamlı ayaklarının ucuna bakarak yürüyor, fısk u fücûrdan ve münâkaşadan uzak duruyorlardı.

Yine ih­ram­lı iken bir av av­lan­mıyor, avcıya av gösterilmiyor, bir ot, hat­tâ ka­sıt­lı ola­rak bir kıl bi­le ko­pa­rıl­mıyordu. Böylece, belli bir vakit bâzı helâllerin bile yasaklanması vesîlesiyle, şüpheli ve haramlardan ne kadar uzak durmak gerektiğinin bir başka telkînini gönüllerinde hissediyorlardı. Ya­ra­tan’­dan ötürü ya­ra­tı­lan­la­ra şef­kat, mer­ha­met, ne­zâ­ket ve bilhassa gönül kırmama ve kırılmama hassâsiyetinin şuur ve idrâki içinde oluyorlardı. Böylece kalpleri inceliyor, nezâket ve zarâfette zirveleşiyor, İslâm’ın güler yüzünü temsîl edecek kıvâma ulaşıyorlardı.

HAYVANLARA GÖSTERİLEN İNCELİK

Hattâ Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayvanların bile bakımı ve temizliği husûsunda tavsiyelerde bulunuyor, bilhassa koyun ve keçilerin üzerindeki kir ve tozların temizlenmesini istiyordu.[1]

Sevâde bin Rebî -radıyallâhu anh- şu muhteşem incelik ve merhamet misâlini nakleder:

“Peygamber Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine çıkıp birşeyler istedim. Bana birkaç tane (3 ile 10 arasında) deve verilmesini söyledi. Sonra da şu tavsiyede bulundu:

«–Evine döndüğün zaman hâne halkına söyle, hayvanlara iyi baksınlar, yemlerini güzelce versinler! Yine onlara tırnaklarını kesmelerini emret ki hayvanları sağarken memelerini incitip yaralamasınlar!»” (Ahmed, III, 484; Heysemî, V, 168, 259, VIII, 196)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne-i Münevvere’yi ve çevresini harem bölgesi (koru) olarak îlân etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Allah Rasûlü’nün korusu içinde bulunan ağaçlara sopa ile vurulamaz ve onlar kesilemez. Fakat zarûret hâlinde hayvanların yemesi için hafif ve yumuşak bir şekilde rıfk ile sallanarak yaprakları silkelenebilir.” (Ebû Dâvûd, Hac, 95-96/2039)

AĞAÇTAN VURARAK DEĞİL SALLAYARAK MEYVE AL

Ebû Du‘şum el-Cühenî babasından, o da dedesinden şöyle nakleder:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayvanlarına yedirmek için elindeki sopayla bir ağacın dallarına vurarak yapraklarını dökmeye çalışan bir bedevîyi görmüştü. Yanındakilere:

«–O bedevîyi bana getirin, ancak yumuşak davranın, onu korkutmayın!» buyurdu.

Bedevî yanına geldiğinde:

«–Ey bedevî! Yumuşak bir şekilde ve tatlılıkla sallayarak yaprakları dök, vurup kırarak değil!» buyurdu.

Bedevînin başı üzerindeki yaprakları hâlâ görür gibiyim.” (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Beyrut 1417, VI, 378)

Ümmetini her fırsatta ve her şeye karşı nezâket, zarâfet, letâfet ve merhamete dâvet eden Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nebâtât için de şöyle buyurmuştu:

“Yerde bitmiş olan hiçbir bitki yoktur ki, onu nezâretçi bir melek kanatlarıyla korumuş olmasın. Bu durum bitkinin hasad edilmesine kadar devam eder. Kim bu bitkiye basıp ezerse, melek ona lânet eder.” (Ali el-Müttakî, Kenz, III, 905/9122)

[1] Heysemî, IV, 66-67.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.