İslam'da Kurban

Kurban ibadeti ile ilgili ayet ve hadis-i şerifler nelerdir? İslam’da kurban ve kurban ibadetinin tarihçesi.

İslâm dininde kurban ibadeti, zekât ve bayram namazları gibi hicretin ikinci yılında meşrû kılınmıştır. Meşruiyeti Kitap, sünnet ve icma delillerine dayanır.

KURBAN İBADETİNİN TARİHÇESİ

Kur’an- Kerîm’de kurbanla ilgili tarihî bilgiler de verilir. Şöyle ki; Hz. Âdem’in iki oğlu, Habil ile Kabil’in Allah’a kurban takdim ettikleri, bunlardan yalnız Allah’tan sakınanın kurbanının kabul edildiği bildirilir.[1] Başka bir âyette de kurban hükmünün, İslâm’dan önceki ilâhî dinlerin hepsinde var olduğu belirtilir.[2]

İSLAM’DA KURBAN

Bu konuda asıl uygulama Hz. İbrahim’le başlar. Bu yüzden kurban, Hz. İbrahim’den gelen köklü sünnetlerdendir. Sâffât sûresinde verilen bilgilerden anlaşıldığına göre Hz. İbrahim Allah’tan bir çocuk istemiş, duası kabul olup bir evlat verilince de onu kurban etmekle imtihan edilmişti. Kur’an’da ismi geçmemekle birlikte, İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, kurban edilmek istenen İsmail’dir. İbrahim (a.s), oğlu İsmail’i boğazlamaya kalkınca, kendisine imtihanı başardığı bildirilmiş ve oğluna bedel olarak büyük bir kurban verilmiştir. Salihlerden bir peygamber olarak da ilk eşi Sare’den doğacak olan İshak (a.s) müjdelenmiştir.[3] Kur’an’da İbrahim ve oğlu İsmail’in Allah’ın emrine teslim oluşları şöyle bildirilir: “Sonra ikisi de teslimiyet gösterip, oğlunu kurban etmek üzere alnı üzere yatırınca, ona şöyle seslendik: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin; işte biz iyi davrananları böyle ödüllendiririz. Bu elbette apaçık bir imtihandı. Biz, ona kurtulmalık olarak büyük bir kurbanlık verdik.” [4]

Kur’an-ı Kerîm’de müminler için zenginlik kurbanını kesmeyi emreden açık bir hüküm yoktur. Bu yüzden kurbanın hükmü farz değil, Ebû Hanîfe’ye göre vâcip, diğer çoğunluk müctehitlere göre ise sünnet olarak tesbit edilmiştir. Kevser sûresindeki, “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes” [5] âyetindeki “namaz”, en yaygın görüşe göre bayram namazını, “kurban kesmek” de, kurban bayramı günlerinde kesilen kurbanları ifade eder. Başka bir âyette de kurbanlık develerden şöyle söz edilir: “Kurbanlık hayvanlara gelince, onları sizin için Allah’ın simgesi olarak belirledik..” [6] Âyetteki şeâir sözcüğü, Allah’ın dininin alâmeti ve sembolü olan özellikler anlamına gelir.

KURBAN İLE İLGİLİ HADİSLER

Kurbanla ilgili birçok hadis nakledilmiştir. Zeyd İbn Erkam’dan rivâyete göre, kurbanın ne olduğunun sorulması üzerine Nebî (s.a.s); “O, babanız İbrahim’in sünnetidir” buyurmuş, sahâbenin, kurbanda kendileri için ne gibi bir ecir bulunduğunu sormaları üzerine de, “kurbanın her bir kılı için bir iyilik (hasene) verileceğini” bildirmiştir.[7] Hz. Âişe (r. anhâ)’den nakledilen bir hadiste de şöyle buyurulur: “Âdemoğlu için Allah katında kurban bayramı gününde kurban kesmekten daha sevimli bir amel yoktur. Bu hayvan, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelecektir. Şüphe yok ki kurbanın kanı yere düşmeden önce, Allah’a ulaşır. Bu yüzden kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesiniz.” [8]

Yüce Allah’ın kesilen kurbanların ne etine ve ne de kanına ihtiyacı yoktur. O’na ulaşan sadece kurban kesenin niyet, ihlâs ve takvasıdır. Âyette şöyle buyurulur: “Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a asla ulaşmaz. Fakat sizden ona yalnız takva ulaşır.” [9]

Enes (r.a)’in rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: “Resûlullah (s.a.s) beyazı siyahından çok, boynuzlu iki koç kurban etti. Onun ayağını hayvanın yanlarına koyduğunu, besmele çekip tekbir getirdiğini ve eliyle onları kestiğini gördüm.“ [10]

Kurbanın meşrû kılınmasındaki hikmet ise sayısız nimetlere karşı Allah’a şükretmek ve günahların bağışlanmasını dilemektir. Kurban kesilmekle hem kesen aile, hem de yoksullar temel gıda maddelerinden olan et bakımından genişliğe kavuşur. Bu yüzden fıtır sadakasında kıymet verilebilirken, kurbanda kıymetinin yoksullara dağıtılması yeterli olmaz.

Gerçi her gün toplumun et ihtiyacı için yer yüzünde yüz binlerce hayvan kesilmektedir. Ancak bunlardan yalnız alım gücü olanlar yararlanıyor. Kurban etlerinden ise çoğunlukla muhtaç olanlar yararlanır.

Dipnotlar:

[1] bk. Mâide, 5/27-31. [2] Hac, 22/34. [3] Sâffât, 37/102-113. [4] Sâffât, 37/103-107. [5] Kevser, 108/2. [6] Hac, 22/36. [7] İbn Mâce, Edâhî, 3, H. No: 3127; A. İbn Hanbel, 368; bk. Sâffât, 37/107. [8] Tirmizî, Edâhî, 1; İbn Mâce, Edâhî, 3; A. İbn Hanbel, v, 239. [9] Hac, 22/37 [10] Buhârî, Edâhî, 9, 14, Tevhid 13; Müslim, Edâhî, 17; Tirmizî, Edâhî, 2; İbn Mâce, Edâhî, 1; Dârimî, Edâhî, 1; Ebû Dâvud, Edâhî, 4.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.