İslam’da Borçlu-Alacaklı İlişkisi

İslam’da borçlu-alacaklı ilişkileri nasıl düzenlenmiştir?

Gerek borç olarak alınan ve gerekse veresiye mal almaktan doğan borçların vadesinde ödenmesi gerekir. Ancak karz-ı hasende alacaklı dara düştüğü takdirde, alacağını vadesinden önce de isteme hakkına sahiptir. Çünkü çoğunluk fakihlere göre karzda vade şartı bağlayıcı değildir.

Ödeme güçlüğü içinde olan borçluya gerekli kolaylık gösterilmelidir. Âyette şöyle buyurulur: “Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar süre vermek vardır. Bilirseniz, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” [1] Ancak ödeme gücü olduğu halde, borcunu vadesinde ödemeyen kimse alacaklıya zulüm yapmış olur. Hadiste şöyle buyurulur: “Zenginin borcunu ertelemesi bir zulümdür.” [2] Alacaklı bu varlıklı kimseden alacağını mahkeme yoluyla zorla alabilir. Servetini gizleyip borcunu erteliyorsa cezası Allah’a aittir. Ebû Hanîfe’ye göre, borçlu borcundan dolayı hapsedilmemeli, bir ödeme plânı içinde ödemesi sağlanmalıdır.

Bir Müslüman gerek ihtiyaç yüzünden ve gerekse yatırımlarını büyütmek, Borçlu-Alacaklı İlişdaha fazla mal alarak cirosunu arttırmak gibi amaçlarla borçlanabilir. Ödeme gücünü aşmayacak şekildeki borçlanmalar bir sakınca doğurmaz. Nitekim Hz. Peygamber de zaman zaman ihtiyaç yüzünden borçlanmıştır. Meselâ, bir Yahudî’den veresiye buğday satın almış ve zırhını rehin olarak bırakmıştır.[3] Yine bir bedevînin Hz. Peygamber’de üç yaşlarında bir deve alacağı vardı. Bu hayvana denk olanı bulunamayınca, onun yerine daha değerli olanın verilmesini emir buyurdu. Bundan çok memnun kalan bedevî şöyle dua etmiştir: “Sen bana hakkımı en güzel şekilde verdin. Allah da sana mükâfatını eksiksiz versin!” [4]

ÖDEMEK NİYETİYLE BORÇLANMA

Ödemek niyetiyle borçlanan kimseye Cenab-ı Hak yardımcı olur. Ebû Hüreyre’nin (r.a) naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim ödemek niyetiyle borçlanırsa, Allah onu bu borcu ödemeye muvaffak kılar. Kim de başkasının malını telef etmek niyetiyle alırsa, Allah onu telef ettirir, ödemeye muvaffak olamaz.” [5]

BORÇLANMA NİYETİNİN ÖNEMİ

Borçlanmada niyetin önemi Ebû Ümâme’nin (r.a) naklettiği şu hadiste daha açıktır: “Bir kimse ödeme için borçlanır, fakat borcunu ödeyemeden ölürse, Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklısını razı eder. Buna karşılık ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse, borcunu ödemeden ölürse, Yüce Allah ondan alacaklıların hakkını alır.” [6]

Ancak bu dua ve sakındırmalar, İslâm’da borçlanmanın caiz olmadığı anlamına gelmez. Borçlanmada ölçünün kaçırılmaması ve ödeme gücünü aşacak borç yükü altına girilmemesi istenir. Nitekim peygamberlikten sonra en şerefli makam olan şehitlikte, şehidin bütün günahları bağışlandığı halde borçlarının bunun dışında tutulması, İslâm’ın kul haklarına ne kadar önem verdiğini gösterir.

Dipnotlar:

[1] Bakara, 2/280. [2] Buhârî, Havâle, 1, 2, İstikrâz, 12; Müslim, Müsâkât, 33; Ebû Dâvud, Büyû’, 10; Tirmizî, Büyû’, 68. [3] Buhârî, İstikrâz, 1, Büyû’, 14, 33, 37, 88, Selem, 6, Rehn, 1; Müslim, Müsâkât, 124-126. [4] Buhârî, Vekâle, 5, 6, İstikrâz, 13, 67, Hibe, 25; Müslim, Müsâkât, 122. [5] Buhârî, Zekât, 18, İstikrâz, 2; İbn Mâce, Sadakât, 11; A. İbn Hanbel, II, 361. [6] Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Terc., 7. baskı, Ankara 1984, VII, 273.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM'DA BORÇ HUKUKU

İslam'da Borç Hukuku

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.