İnternet Kullanımı ile İlgili Fıkhi Hükümler

Müstehcen içerikli yayınlar izlenebilir, yayılabilir veya paylaşılabilir mi? İnsanların özel durumlarını araştırmak caiz midir? İnternet kullanmak ile ilgili fıkhı hükümler.

Modern zamanlarda yaşamak, geçmiş dönemlerdeki insanların hiç karşılaşmadığı modern problemlerle de yüzleşmek zorunda kalmak demek… Bu sebeple, günümüzde karşımıza çıkan birçok soru ve meselenin cevaplarını, geleneksel kitaplarımızda bulamıyoruz. Dolayısıyla, teknolojinin nîmetleri kadar imtihanlarıyla da baş başa kalan yeni nesillere, sabit ve vazgeçilmez kurallar ışığında, yeni ölçüler koymak ve var olanları hatırlatmak bir vazifeye dönüşüyor.

Bu metin, Kur’ân ve Sünnet’in bize çizdiği çerçevede, sanal âlemde bir müslümanın uyması gereken kuralları belirleme maksadını gütmektedir.

Gayret biz kullardan, tevfîk ve bereket ise Allah’tandır.

1. Müstehcen içerikli yayınlar izlenemez.

Kur’ân-ı Kerîm, erkeklere ve kadınlara gözlerini haramdan sakınmayı kesin bir şekilde emrettiğinden[1], bakılması yasak olan, özellikle de avret yerlerinin göründüğü yayınlar izlenemez. Çıplaklığın teşhir ve teşvik edildiği video-klipler, filmlerdeki cinsel içerikli sahneler, müstehcen fotoğraflar vb. örnek verilebilir.

2. Müstehcen içerikli yayınlar, yayılamaz ve paylaşılamaz.

Bir kötülüğe vesîle olana, o kötülükten pay ayrıldığı için[2], müstehcen yayınların yayılması ve paylaşılması da câiz değildir. Sosyal medyada haber bile paylaşırken, o linki tıklayan insanların müstehcen içerikli başka linklere kayma ihtimali düşünülmelidir. Haber okurken ya da Youtube vb. ortamlarda video izlerken, müstehcen içerikli foto-galeri ya da videolar da kolaylıkla ekrana düşebilmektedir. Bu sebeple, link paylaşırken ve kaynak tavsiye ederken de son derece dikkatli olmak gerekir.

3. Kesin emin olunmayan ve kaynağı doğrulanamayan bilgi paylaşılamaz.

“Seni ilgilendirmeyen/hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin müşterisi olma. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu olacaktır.” (el-İsrâ, 36) âyeti, bizi açık bir şekilde kesin olmayan mâlumâtı kabulden ve yaymaktan sakındırmaktadır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; “Her duyduğunu söylemesi, kişiye yalan olarak yeter.” (Müslim, Mukaddime, 5) şeklindeki hadisi de, duyulan her şeyi tahkik etmeden aktarmayı yasaklamaktadır. Aktaran ve paylaşan kim olursa olsun, kesin biçimde bilinmeyen, te’yit edilemeyen ve kaynağı belirlenemeyen bilgi ve haberleri paylaşmamak gerekir.

4. Zan içerikli bilgiler paylaşılamaz.

Zandan kaçınılmasının kesin bir şekilde emreden Rabbimiz, zannın çoğunun günah olduğunu bildirmektedir.[3] İnsanlar, kişiler, kurumlar vs. hakkında zanna ve tahmine dayalı ifadeleri yaymak uygun değildir. Zan, kafalarda gereksiz soru işaretleri ve şüpheler doğurmakta, insanların birbirlerine olan güvenlerini sarsmaktadır.

5. Emek sonucu oluşturulan ve orijinalliği bulunan görsel, cümle, fikir ve diğer içerikler, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

İnsanların gayret sarf ederek oluşturduğu resimler, fotoğraflar, cümleler, fikir ve diğer muhteviyat, kaynak gösterilmeden iktibas edilemez (alıntılamaz), kopyalanamaz, kullanılamaz. Kaynağı gizleyerek, emek verilen bir çalışmayı kendine mâl etmek, hırsızlıktır. Bu faaliyetin, herhangi birinin malını çalmaktan hiçbir farkı yoktur.

6. İnsanların gizli hâlleri araştırılamaz.

Gizli hâllerin araştırılması (tecessüs), Kur’ân’da kesin biçimde yasaklanmıştır.[4] İnsanların gizli ve kapalı kapılar ardında işledikleri günahlar, hiçbir şekilde araştırılamaz, bunların peşine düşülemez, soruşturması yapılamaz. Bunu, şuyûu, vukuundan beter bir durum olarak kabul eder. İslâm, günahların alenî şekilde işlenmemesi için gerekli tedbirleri almakla ve insanları tavsiye yoluyla hayır ve iyiye yönlendirmekle yetinir.

7. Eşler, birbirlerinin telefonlarına, e-postalarına, günlüklerine ve diğer özel alanlarına izinsiz şekilde girip kontrol yapamaz.

Tecessüs, sadece diğer insanlar arasında değil, eşler arasında da yasaktır. Şifreyle korunan, şahsî paylaşım alanlarına, rızâ ve izin olmaksızın girilemez, eşler birbirlerinin mahrem alanlarını kontrol edemez. Evliliği sarsan ahlâkî bir problem mevcutsa, kontrol ve arkasından yaptırım, ancak o zaman devreye girebilir. Eşlerden birinin gece-gündüz sanal âlemde vakit geçirmesi ve evlilik hukukunu ihlâl etmesi durumunda ise, ferdî nasihatin fayda vermemesi hâlinde âdil hakemlere müracaat edilebilir.

8. Ebeveynler çocuklarının, çocuklar da ebeveynlerinin telefonlarına, e-postalarına, günlüklerine ve diğer özel alanlarına izinsiz şekilde girip kontrol yapamaz.

Tecessüs yasağı, âilenin diğer fertleri arasındaki ilişkilerde de geçerlidir. Ancak özellikle ergenlik çağındaki çocukların yanlış şeylerle muhatap olmalarının önüne geçebilmek için, âilenin fark ettirmeden kontrolü sağlaması gerekir. Bunun da metodu, teknolojik imkânlardan faydalanmak (internet filtresi vb.), yakın ilgi ve muhabbeti sürdürmek, çocuğun bütün dertlerini rahatlıkla anne-babasına aktarabileceği uygun bir âile ortamı sağlamaktır.

9. Tecessüs yoluyla elde edilen bilgi ve görüntüler, paylaşılamaz.

Tecessüs yoluyla elde edilen bilgi, görüntü, fotoğraf, ses kaydı ve videoların paylaşılması ve yayılması da kesin şekilde yasaktır. İşlenen suçların önlenmesi maksadıyla adlî mercîlerin yapacağı işlemler dışında, fertlerin tecessüs yoluyla elde edilen malzemeyi hiç kimse ile paylaşmaması gerekir.

10. Özel sohbet ve konuşmalarda, kişiyi gayr-i meşrû yollara sürükleyecek ayrıntılara ve üsluplara girilemez.

Sanal âlemdeki özel ve şahsî sohbetlerde, erkek-kadın arasında gayr-i meşrû ilişkilerin doğmasına yol açacak ayrıntılardan ve üslupsuzluklardan sakınmak gerekir. Bilgi alışverişi için yapılacak sohbetlerde bile ahlâkî seviye korunmalı; nefsin arzularını harekete geçirecek yazışma ve konuşmalardan uzak durulmalıdır.

11. Âile içinde kalması gereken mahrem görüntüler, kimseyle paylaşılamaz.

Üçüncü şahısların istismârına açık mahrem ve âile içi görüntülerin sanal âlemde paylaşılması, birçok fitneyi de beraberinde getirmektedir. Erkek olsun kadın olsun, hiçbir müslüman, tesettüre uygun olmayan görüntülerini insanlara sergileyemez. “İffeti korumak” erkek-kadın her müslümana farz olduğuna[5] göre, teşhir edilen fotoğraf ve diğer görsel malzemelerin dikkatle seçilmesi şarttır.

Sanal âlemde paylaşılan her fotoğrafın, kötü niyetli insanların eline geçebileceği ve başka maksatlar için kullanılabileceği hiç akıldan çıkarılmamalıdır.

12. Yazışmalar ve sohbetler sırasında küfür ve hakaret içerikli ifadeler kullanılamaz.

Allah, zulme uğrayan kişinin bunu dile getirmesi dışında, kötü sözlerin açıktan söylenmesinden hoşlanmaz.[6] Küfür, müstehcen içerikli bütün sözler, hakaret ve diğer kötü laflar, bu cümledendir. Sanal âlemdeki yazışma ve sohbetler sırasında da, tıpkı gerçek hayattaki İslâmî ahlâk, prensip ve söz ölçülerinin korunması şarttır. Muhataplarımız farklı, hattâ düşman görüşten bile olsa, bir müslüman, üslûbundan tâviz veremez.

13. Bir Müslümana lakap takılamaz; Müslüman alaya alınamaz, alaya alınmasına yol açılamaz.

Bir müslümanın alaya alınması, kesin bir şekilde yasaktır.[7] Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, sanal âlemde de müslümanların birbirlerini alaya almaları, küçük düşürmeleri, başkalarının alaya almasına yol açacak şekilde yorumlar yapmaları ve müslümanlara edilen bu türden hakaretlere seslerini çıkarmamaları doğru değildir.

Sanal âlemde ve özellikle de sosyal medyada, kendimizden büyük kimselere saygı ve hürmet ölçülerine riayet etmek en doğrusudur.

14. Bir Müslümanın aslâ gıybeti edilemez.

“Bir Müslümanı, kendisinin bulunmadığı bir ortamda hoşlanmayacağı şekilde anmak” olarak tarif edilebilecek gıybet, kesin şekilde haramdır.[8] Herkesin herkes hakkında kolayca yorum yaptığı, özellikle siyasî kavgalarda hiçbir ölçünün tanınmadığı sanal âlem, gıybetin de en çok tekrar edildiği teknolojik platform durumundadır. Bilhassa müstear isimlerle açılan hesaplardan yapılan bazı yorumlar, kişiyi gıybetin en şiddetli biçimine cesaretle sürüklemekte, insanlar herhangi bir pişmanlık duymadıkları gibi, sahte isimlerin arkasına gizlendiklerinden dünyevî bir yaptırımla da karşılaşmamaktadırlar. Oysa, gıybet sadece günlük hayatta değil, sanal âlemde de haramdır.

Bütün müslümanları ilgilendiren problemli bir meseleyi, ilgililerini muhtemel bir zarardan korumak için konuşmak câizdir. Ancak burada da gıybetin sınırlarına son derece dikkat edilmeli, her bir cümle titizlikle tartılmalıdır.

15. Bir Müslümana aslâ iftira edilemez.

Müslümanın gıybet etmesi haram olduğu gibi, yalan ve iftiraya yönelmesi de haramdır. Sanal âlemde paylaşımda bulunurken, siyâsî ya da dînî açıdan farklı bir yerde dursa bile, bir müslümana iftira edilemez, iftiraya sessiz kalınamaz, iftira edenlere destek olunamaz. Mâsum bir erkek veya kadına, nâmus ile ilgili bir iftira atmak ise daha büyük bir cürümdür.[9]

16. Sanal âlemde yapılan gayr-i İslâmî ve gayr-i ahlâkî yorumlara beğeni ve paylaşım yoluyla destek verilemez.

Sanal âlemde yapılan yorum ve paylaşımlara, beğeni ve paylaşım yoluyla destek vermek, sorumluluk gerektirir. Eğer söz konusu yorum ve paylaşımlar, gayr-i İslâmî ve gayr-i ahlâkî ise, ona destek verenler de vebâle ortak olurlar.

17. İşlenen bir günah, geçmişte kalmış bile olsa, kamuya açık ortamda övünülerek ve rahat bir üslûpla anlatılamaz.

İslâm’da günahların setredilmesi esas olduğundan, tevbesi edilmiş bile olsa, bir günahı herkese açık bir ortamda, hele de övünerek ve pişmanlık duymadan anlatmaktan kaçınmak gerekir. Bu tavır, insanları günaha özendireceği gibi, kulun Allah nazarındaki yerini de tehlikeye atar.

18. Hassas dînî meseleler ve câhil insanların İslâm’a saldırmak için kullanacağı kritik mevzular, sanal âlemde tartışmaya açılamaz.

Müslümanlar olarak, İslâm’ın izzetini koruma vazifemiz de bulunduğuna göre, câhil ve art niyetli insanların istismar edeceği hassas dînî mevzûları sanal âlemde ulu-orta tartışmaya açmak uygun değildir. Özellikle ilim erbâbının dikkat etmesi gereken bu ölçünün ihlâli, İslâm’ın ve müslümanların karalanmasına hizmet etmektedir.

19. Allâh’ın âyetlerinin alaya alındığı ortamlarda (yazışma grupları, Twitter ve Facebook sayfaları, forumlar vb.) kalınamaz.

Hem Mekke[10] hem de Medîne[11] döneminde inen âyetlerde, Allâh’ın âyetlerinin inkâr edildiği ve alaya alındığı ortamlarda kesinlikle kalmamaları, müslümanlara ihtar edilmiştir. O ortamlarda tartışmaya girilmesinin ya da âyetlerin müdafaa edilmesinin emredilmemiş olması dikkat çekicidir. Hattâ bu âyetlerden birinde, “Yoksa siz de onlar gibi olursunuz!”[12] denilerek, bizim zihinlerimizdeki “tebliğ” târifinden bambaşka bir çerçeve çizilmektedir.

Dolayısıyla, bulunduğumuz ortamda âyetlerle ilgili ileri-geri konuşma başladığında yapılması gereken şey, uzun uzun tartışmaya girmek değil, öz bir şekilde görüşümüzü veya hakikati ortaya koyup ortamı terk etmektir. Aynı ölçü, televizyonlardaki tartışma programları için de geçerlidir.

Dipnotlar:

[1] en-Nûr, 30-31. [2] en-Nisâ, 85. [3] el-Hucurât, 12. [4] el-Hucurât, 12. [5] en-Nûr, 30-31. [6] en-Nisâ, 148. [7] el-Hucurât, 11. [8] el-Hucurât, 12. [9] en-Nûr, 4-5. [10] el-En’âm, 68. [11] en-Nisâ, 140. [12] en-Nisâ, 140.

Kaynak: Ümmü Gülsüm Karabacak, Şebnem Dergisi, Sayı: 190

İslam ve İhsan

SOSYAL MEDYA KULLANIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Sosyal Medya Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

SOSYAL MEDYADA MAHREMİYET NEDEN ÖNEMLİ?

Sosyal Medyada Mahremiyet Neden Önemli?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.