Hz. Ebubekir’in İbadet Aşkı

HZ. Ebubekir Efendimiz zamanının birçoğunu Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) yanında geçirir, öğrendiği ibadetleri bir bir hayatında tatbik ederdi. İşte Hz. Ebubekir (r.a.) ibadet aşkı...

Müşrikler, Ebubekir Efendimiz’in Kâbe’de ibadet etmesine müsâade etmedikleri için, o da evinin önünde bir namazgâh edinmişti. Orada namaz kılıp Kur’ân okumaya başladı. Rikkat-i kalbiyye sahibi, yufka yürekli bir zât olduğu için, Kur’ân-ı Kerîm’i okurken hüzünlenir, gözyaşlarına mânî olamazdı. O, Kur’ân-ı Kerîm’i böyle derin bir vecd içinde okurken müşriklerin çocukları ve kadınları, etrâfında toplanıp hayran hayran dinlemeye başladılar. Bu hâl, Kureyş müşriklerini korkuttu. Buna mânî olmak için uğraştılar. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ise Allâh’ın himâyesine sığınarak ibadetlerine devam etti.[1]

Bütün Hak âşıkları gibi Ebû Bekir Efendimiz’in gönlünde de bilhassa seher vakitlerinde yapılan ibadetlerin pek müstesnâ bir değeri vardı. Şu hâdise, onun gece ibadetlerine olan düşkünlüğünün, ne kadar da bâriz bir işaretidir:

Bir ara Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sekiz veya dokuz gece, yatsı namazını gecenin üçte birine kadar tehir etmişti. Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Yatsıyı biraz erken kıldırsanız da gece ibadetine daha kolay kalkabilsek.” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bundan sonra yatsıyı erken kıldırdı. (Ahmed, V, 47)

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, Cennet’in muhtelif kapılarından; «Ey Allâh’ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır.» diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından Cennet’e dâvet edilirler.” buyurmuşlardı.

Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur; lâkin bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümid ederim.” buyurdular. (Buhârî, Savm 4, Ashâbu’n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86)

BU SALİH AMELLERİ BİR ARAYA GETİRENLER CENNET'E GİRER

Yine bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yanındaki sahâbîlere:

“–İçinizde bugün kim oruçludur?”

Bugün kim bir cenâze namazına iştirâk etti?”

“–Bugün kim bir yoksulu doyurdu?”

“–Bugün bir hasta ziyaretinde bulunanınız var mı?” diye sualler sormuştu. Bunların hepsine de Ebû Bekir -radıyallâhu anh- müsbet cevap verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:

“–Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse, o mutlakâ Cennet’e girer.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)

NAMAZDAN SONRA OKUNACAK DUA

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlâllah! Bana bir duâ öğretiniz de onu namazımda okuyayım!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona, “Şöyle duâ et!” buyurdular:

“–Allâh’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız Sen’sin. Öyleyse tükenmez lûtfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihâyetsiz olan, yalnız Sen’sin!” (Buhârî, Ezân 149, Deavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 48)

Yine Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlâllah! Bana bâzı mübârek kelimeler öğretseniz de onları sabah-akşam okusam!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“–«Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen âlemleri yaratan Allâh’ım! Ey her şeyin Rabbi ve sahibi! Sen’den başka ilâh bulunmadığına kesinlikle şehâdet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun Allâh’a şirk koşmaya dâvet etmesinden Sana sığınırım.» diye duâ et ve bunu sabahleyin, akşamleyin ve yatağa yattığın zaman söyle.” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101/5067; Tirmizî, Deavât, 14/3392)

[1] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; İbn-i Hişâm, I, 395-396.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.