Hizmet Ederken Dikkat Edilecek Dokuz Husus

Cenâb-ı Hak, sâlih müminler hakkında âyet-i kerîmede: “…Onlar hayırda birbirleriyle yarışırlar.” (Âl-i İmrân, 114) buyurmaktadır. Sâlih müminlerin, bu hayır yarışındaki en güzîde hizmet ürünleri de vakıf mües­seseleridir.

VAKIF İNSANLAR

Vakıf insanlar, insanlığın en zirvesinde bulunan peygamberler, velîler ve onların terbiyesinde kemâle eren müminlerdir. Onlar, gönüllerindeki îmân he­yecânını, dünyanın dört bir tarafına taşımışlar ve târihin en güzîde altın sayfalarını yazmışlardır.

Elbette ki hizmetler muhteliftir. Allâh rızâsı için yapılan gayretlerin tamâmı, hizmet dâiresi içine girer. Mühim olan; gerek maddî ve gerekse mânevî olarak gönüllerin, liyâkat, istîdâd ve iktidarları ölçüsünde bir hizmeti gerçekleştirmesidir. Zîrâ Allâh Teâlâ, herkese bir hizmet takdir etmiş, onu yaratılışına göre bir işe lâyık kılmış ve bunun için maddî-mânevî gerekli imkânları da bahşetmiştir.

YÜZ BİNİN ÜZERİNDE SAHABE DÜNYAYA YAYILMIŞTIR

Çok ibretlidir ki Vedâ Haccı’nda takrîben yüz yirmi bin sahâbî mevcuttu. Bunlardan yüz ­binin üzerindeki sahâbî, dünyanın muhtelif bölgelerine yayılarak kendilerini ilâhî rızâ istikâmetinde hizmete vakfetmişler ve oralarda vefât etmişlerdir. Nitekim Hazret-i Osman ve Abbas -radıyal­lâhu anhümâ-’nın oğullarının türbeleri Semerkant’ta, pek çok sahabînin kabri de İstanbul’da bulunmaktadır. Mekke ve Medine’de kalanlar da merkezi korumuşlar ve oradaki hizmetleri deruhte etmişlerdir.

Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin seksen küsur yaşına rağmen iki sefer İstanbul surları önüne kadar gelmesi ve orada şehid olması, insanları hidâyete çağırarak, onları dünya ve âhiret saâdetine kavuşturabilmenin cihanşümûl gayretlerinden biridir. Hizmet aşkı ve âhireti kurtarabilme mücâdelesi, onları dünyanın dört bir tarafına sevk etmiştir.

ÇİN'E GİDEN SAHABE: VEHB BİN KEBŞE

Hizmet rûhunun muazzam misâllerinden biri de Vehb bin Kebşe -radıyallâhu anh-’tır. Bu mübârek sahâbînin türbesi Çin’dedir. [1] Peygam­ber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu, Çin’de tebliğ hizmetinde bulun­mak üzere vazîfe­lendirmiştir. Hâlbuki o zamanın şartlarıyla Çin, bir yıllık mesâfe­dedir. Bu sahâbî oraya kadar gidip uzun bir müddet tebliğde bulunduktan sonra gönlünü kavuran Rasûlullâh hasretini bir nebze dindirebilmek ümîdiyle Medîne yollarına düşmüştür. Bir yıl süren çileli bir yolculuğun ardından nûrlu Medîne’ye vasıl olmuş, fakat ne yazık ki Hazret-i Peygamber vefât etmiş olduğu için O’nu görememiştir. Hasreti bir kat daha artmış olarak, Allâh Rasûlü’nün kendisine emrettiği hizmetin kudsiyyetinin idrâki içinde tekrar Çin’e dönmüş ve bu hizmetteyken rûhunu teslîm etmiştir.

Bunlar, ancak büyük bir îmân vecdiyle tâkat getirilebilecek muhteşem ve fedâkârâne hizmet tablolarıdır. Onların hizmet aşk ve rûhu, bizler için ebedî kurtuluş yollarını aydınlatan parlak birer yıldız hükmündedir.

HİZMETTE DİKKAT EDİLECEK DOKUZ ŞEY

Hiç şüphesiz ki, sahâbe-i kirâm bu mertebeye Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in müstesnâ terbiyeleri ışığında ve bilhassa şu dokuz husûsa titizlikle riâyet ederek nâil olmuşlardır:

1- Allâh’a hizmet; emir ve nehiylerini severek edâ etmek ve îlây-ı kelimetullâh yolunda gayret sarfetmek,

2- Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e hizmet; ona gönülden muhabbet duyarak, sünnet-i seniyye üzere yaşamak ve yaşatmak,

3- İslâm büyüklerine hizmet; sevgi, vefâ ve sadâkat göstermek,

4- Anne babaya hizmet; öf bile demeden rızâlarını kazanmak,

5- Evlâda hizmet; sâlih bir mümin olarak yetişmelerini temin etmek,

6- Akrabaya hizmet; sıla-i rahimde ve kendilerine ihsânda bulunmak,

7- Müminlere hizmet; acılarını ve sevinçlerini paylaşmak,

8- Bütün insanlara hizmet; eliyle, diliyle faydalı olmaya çalışmak,

9- Mahlûkâta hizmet; bütün varlıkları şefkat kanadı altına almak.

HİZMETİ BAŞA KAKMAMAK GEREKİR

Bütün bu hizmetleri îfâ husûsunda Merhum Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-, Ali Râmitenî Hazretleri’nin şu ifâdelerini sık sık tekrarlardı:

“Minnetle (başa kakmak sûretiyle) hizmet eden çoktur. Ancak hizmeti nîmet bilenler ise pek azdır. Siz hizmette bulunma fırsatını ele geçirmiş olmayı nîmet bilir ve hizmet ettiklerinize minnettar kalırsanız, herkes sizden memnûn olur ve şikâyetçiniz azalır...”

Farkında olsak da olmasak da aslında hepimizin aradığı, rûhumuzun selâ­meti, yâni huzur ve sükûna kavuşmasıdır. Bu da Hakk’a ibâdet vecdiyle îfâ edilen hizmetlerle elde edilebilecek derûnî bir hazînedir. Bu sebeple hizmet rûh ve şuu­runa sâhip bir mümin, her hâlükârda hizmet vâsıta ve fırsatları bulmasını bilir. Allâh rızâsı için yaptığı fedâkârlıklarda, dünyevî menfaatler peşinde koşanların gösterdiği gayret ve hırstan daha fazla gayretli ve azimli olur.

HİZMET AŞKIYLA YAŞAYANLAR

Aşk iklîminden beslenen hizmet arzusu, kalbde mekân buldu­ğunda, kulu sonsuzluğun seyyâhı eyler. Kalb, Haccâc-ı Zâlim’in katılığından çı­kar, Yûnus’un şefkat postuna bürünür. Bu rûh ile sâhip olunan ilim, sanat ve ah­lâk, mest edici bir ebedîliğe kavuşur. Bu itibarla samîmî ve gerçek hizmetler, kalbî olgunluğun bir şâheseridir. Böyle kalbler, “nazargâh-ı ilâhî”dir.

Hâl böyleyken ömrü, kalbî meziyetlerden uzak bir sûrette geçir­mek ne büyük bir hüsrandır. Ne mutlu, gönlünü gerçek mânâda hizmet aşkıyla doldurabilenlere!

Dipnot: [1] Çin’in Guangzhou şehrinde Sa’d bin Ebî Vakkas -radıyallâhu anh-’a nispet edilen bir makam mevcuttur. Sahâbe ve ehlullâh kabirlerinin, çoğu zaman bulundukları bölge halkının dînî duygularının zinde tutulması ve korunmasında etkili olduğu bilinen târihî bir gerçektir. Nitekim Orta Asya’da Semerkant, Buhara, Türkistan ve Taşkent gibi bölgelerde bunun örnekleri mevcuttur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf-İnfâk-Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.