Hayatın Her Alanında Öfkemize Hâkim Olalım

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu haftaki cuma hutbesi “Hayatın Her Alanında Öfkemize Hâkim Olalım” başlığıyla yayınlandı.

“Hayatın Her Alanında Öfkemize Hâkim Olalım” başlığıyla yayınlanan bu haftaki cuma hutbesinde, Peygamberimizin (s.a.v.) kendisinden tavsiye isteyen bir adam “Öfkelenme!” diyerek nasihatte bulunduğu belirtildi.

İnsanın sahip olduğu duygulardan biri olan öfkenin yerinde kullanılması durumunda faydaya, yerinde kullanılmaması durumunda olumsuz etkilere sebep olabileceği ifade edildi.

İşte 19.04.2024 tarihli cuma hutbesi...

HAYATIN HER ALANINDA ÖFKEMİZE HÂKİM OLALIM

Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e bir adam gelerek, “Ey Allah’ın Resûlü! Bana bir tavsiyede bulun?” dedi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ona, “Öfkelenme!” buyurdu. O adam, bu soruyu defalarca sordu. Allah Resûlü (s.a.s) ise ona her seferinde, “Öfkelenme!” diyerek nasihatte bulundu.[1]

Aziz Müminler!

Bizler insanız. Yaratılışımız gereği bazen neşelenir, bazen hüzünleniriz. Bazen sükûnetle, bazen de kızgınlıkla hareket ederiz. Bize düşen, olumsuz duyguların esiri olmamak, güzel hasletlerle hayatı anlamlı kılmaktır.

Kıymetli Müslümanlar!

İnsan olarak sahip olduğumuz duygulardan biri de öfkedir. Öfke yerinde kullanılırsa, ailemize, vatanımıza ve değerlerimize saldırıları bertaraf etmemize yardımcı olur. Ancak öfkenin esiri olmak, telafisi güç sorunlara yol açar. Bizi Allah’ın rahmetinden, insanların muhabbetinden uzaklaştırır. Öfkeye yenilmek, toplumda şiddet, huzursuzluk ve kargaşaya sebep olur.

Değerli Müminler!

Müminin öfkesi, Hakkın tarafında, batılın karşısındadır. Müminin öfkesi, mazlumun dostu, zalimin düşmanıdır. Müminin öfkesi, iyiler için şefkat ve merhamet, kötülerin önündeki engeldir. Hâsılı müminin öfkesi, hayra anahtar, şerre kilittir.

Öfke aklı örtünce, idrak ve şuur ortadan kalkar. Göz görmez, kulak duymaz olur. Öfke gönlü kuşatınca hisler körelir, kalp katılaşır. Sevgi ve saygı azalır, şiddet ve nefret çoğalır. Öfke nefse hâkim olunca, sabır ve tahammül gider. Lisan, kırıcı; insan, yıkıcı hale gelir.

Aziz Müslümanlar!

Maalesef öfkesine yenik düşen insanların ibretlik haberlerini her geçen gün daha fazla duyuyoruz. Ailede, sosyal medyada, trafikte, hayatın farklı alanlarında öfke nice üzücü olaylara sebebiyet vermektedir. Bir anlık öfkeyle akrabalık, dostluk ve kardeşlik bağları kopmakta, geriye kin, nefret ve husumet kalmaktadır. Aileler dağılmakta, ocaklar sönmekte, canlar yitirilmekte, umutlar yok olmaktadır.

Kıymetli Müminler!

Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyuruyor: “O müminler ki, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Öfkelendikleri zaman affederler.”[2] Öyleyse merhameti öfkenin panzehiri yapalım. Yaratılan her cana şefkatle davranalım. Şiddet, nefret ve zorbalığın her çeşidinden uzak duralım. Öfkenin esiri olmaktan af ve bağış yolunu tutmakla kurtulalım. Kalbimizi düşmanlıktan, kin ve intikam duygularından arındıralım.

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Gerçek pehlivan güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiğinde kendisine hâkim olandır.”[3] O halde öfkemizi sabırla dizginleyelim. Musibet anında metanetli olalım, soğukkanlılığı elden bırakmayalım. Zorluklar karşısında Allah’a sığınalım. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bize öğrettiği gibi öfkelendiğimizde اَعُوذُ بِا للَّٰهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” diyelim. İmkânımız varsa abdest alalım. Ayakta isek oturarak, oturuyorsak uzanarak öfkemizi dindirmeye çalışalım.[4]

Hutbemi Yüce Rabbimizin muttaki kullarını tanıttığı şu ayetin mealiyle bitiriyorum: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlardır. Öfkelerini yenenlerdir. İnsanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”[5]

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Edeb, 76. [2] Şûrâ, 42/37. [3] Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107. [4] Buhârî, Edeb, 44; Ebû Dâvûd, Edeb, 3. [5] Âl-i İmrân, 3/134.

Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.