Harun Reşit Kimdir? - Harun Reşit’in Hayatı

Halife Harun Reşit kimdir? Abbâsî halifelerinden Harun Reşit’in kısaca hayatı.

Abbâsî hânedanının İslâm dünyası dışında en fazla tanınan siması Halife Harun Reşit’tir.

HARUN REŞİT’İN HAYATI

Harun Reşit, Şubat-Mart 766 veya 20 Mart 763 Rey’de doğdu. Babası Halife Mehdî-Billâh, annesi Hayzürân bint Atâ olup Hz. Abbas’ın yedinci göbekten torunudur.

Küçük yaştan itibaren sarayda iyi bir eğitim görerek büyüdü. Mürebbisi, muhtemelen oğlu Fazl ile sütkardeşi olmasından dolayı baba diye hitap ettiği İran asıllı Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî idi. Hamza b. Habîb ez-Zeyyât’tan Kur’ân-ı Kerîm, Ali b. Hamza el-Kisâî’den nahiv ve fıkıh, Mufaddal ed-Dabbî’den edebiyat, İmam Mâlik’ten hadis ve fıkıh okudu. Ayrıca Basra’da Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî’nin derslerine devam etti. Hocalarından on dört yaşına kadar düzenli bir şekilde ders alan Harun Reşit daha sonra da ilimden kopmadı.

Halife “Reşit” Lakabını Nasıl Aldı?

Harun genç bir delikanlı iken 779-80 ve 781-82 yıllarında Bizanslılar’a karşı düzenlenen iki seferde Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî, Abdülmelik b. Sâlih, Îsâ b. Mûsâ ve Hasan b. Kahtabe gibi ünlü kumandan ve devlet adamlarının da yer aldığı orduyu sevk ve idare etti. Bu seferlerin sonunda Semâlû ve Dülûk dahil birçok kale ele geçirildi ve İstanbul Boğazı’nın doğu yakasındaki Kadıköy’e kadar varılıp Bizanslılar her yıl 90 bin dinar vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda bırakıldı. Bu başarıları üzerine 783 yılında babası tarafından “Reşit” lakabı verilerek kardeşi Mûsâ el-Hâdî’den sonra halife olmak kaydıyla veliaht tayin edildi.

Mehdî-Billâh, daha sonra Mûsâ’nın yerine onu birinci veliaht yapmak istediyse de bu isteğini gerçekleştiremeden 785 yılında öldü. Bunun üzerine Harun Reşit, babasının ölümünü ve kardeşi Mûsâ el-Hâdî’ye biat edildiğini bildiren mektuplar yazıp her tarafa göndererek devlet içinde bir karışıklık meydana gelmesini önledi. Bu sırada Mûsâ Cürcân’da ayaklanan isyancılarla savaşmaktaydı. Ancak Mûsâ el-Hâdî idareyi ele alınca kardeşi Harun’un yerine henüz bulûğa ermemiş olan oğlu Cafer’i veliaht tayin etmek istedi; bunu kabul etmeyen Harun Reşit’i de hapse attırdı. Yahyâ el-Bermekî kendisini bundan vazgeçirmeye çalıştıysa da başaramadı. Fakat annesi Hayzürân tarafından zehirlendiği ileri sürülen Hâdî’nin hilâfeti kısa sürdü ve yerine resmî veliaht olan Harun Reşit geçti (786).

HARUN REŞİT’İN HALİFELİĞİ

Harun Reşit’in ilk icraatı, kâtibi ve mürebbisi Yahyâ el-Bermekî’yi geniş yetkilerle vezir tayin etmek oldu. Bununla birlikte devlet işlerinde annesine de danışılmasını istemiş ve böylece onu eski itibarlı günlerine tekrar kavuşturmuştur.

Harun Reşit, İslâm devletiyle Bizans İmparatorluğu arasında müstahkem kalelerle takviye edilmiş bir sınır bölgesi oluşturmak istedi. Bu amaçla Mansûr devrinden itibaren çok büyüyen Cündikınnesrîn’i, merkezi Menbic olmak üzere Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirdi.

Bizanslılar’ın Tarsus’u ele geçirip burada bir kale inşa etmek istediklerini öğrenince 787 yılında Herseme b. A‘yen kumandasında bir ordu göndererek şehrin yeniden imarını ve tahkimini emretti; ertesi yıl da buraya yeni yerleşmeler oldu. Harun Reşit, özellikle Bizans’la yapılan mücadelelerde ve sahillerin savunmasında büyük yararlıklar gösteren donanmanın güçlenmesine önem verdi. Nitekim güçlenen donanma 790 yılında Kıbrıs ve Girit’i vurmuş ve Antalya açıklarında karşısına çıkan Bizans donanmasını mağlûp edip kumandanını esir almıştır.

Harun Reşit Dönemindeki İç İsyanlar

Harun Reşit, hilâfetinin başlarında daha önceki yıllardan intikal eden bazı iç meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Hâdî döneminde isyan eden Ali evlâdından Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, 786 yılında Fah Savaşı’nda öldürülürken bu savaştan kurtulmayı başaran aynı aileden Yahyâ b. Abdullah Deylem’e, İdrîs b. Abdullah ise Kuzey Afrika’ya kaçarak İdrîsîler Devleti’ni kurdular. 

Harun Reşit zamanındaki iç olaylardan biri de 792 yılında Havran’da Nizârî ve Yemânî kabileleri arasında meydana gelen çatışmadır. Hâricîler, 794 yılında Velîd b. Tarîf eş-Şârî’nin başkanlığında isyan ederek el-Cezîre bölgesinde isyan ettiler. Ardından Kirman’da bu defa Hamza b. Abdullah eş-Şârî’nin liderliğinde baş kaldırdılar ve önce Herat’a, ardından Sîstan’a hâkim olarak otoritelerini Fars’a kadar yaydılar. Harun Reşit bu isyanı bastıramamıştır. Onun hilâfetine kadar herhangi bir karışıklık görülmeyen Uman’da da idarecilerin kötü muamelesi sebebiyle isyan çıktı. 796 yılında kırmızı elbiseler giyen ve bunun için kendilerine Muhammere denilen bir grup zındık Cürcân’da isyan etti. 

Harun Reşit Bizans İmparatorluğu’na karşı daha önce başlatılmış olan seferleri devam ettirmiştir. Anadolu’da Bizans ile Kafkaslarda Hazarlar ile mücadele etti.

803 yılında Harun Reşit ile Bermekîler’in arası açıldı ve Ca‘fer öldürülürken Yahyâ ile Fazl hapse atıldı. Ancak Harun Reşit, bu olayı takip eden halifeliğinin son altı yılında onların yokluğunu daima hissetmiş, hatta Yahyâ el-Bermekî’ye hapiste iken dahi akıl danıştığı olmuştur.

Harun Reşit’in Vefatı

Horasan’da çıkan Râfi‘ b. Leys’in isyanının son derece tehlikeli bir hal alması üzerine halife yanına iki oğlu Me’mûn ve Sâlih’i alarak 808 yılında sefere çıktı. Tûs şehrine varınca hastalandı; 24 Mart 809’da burada vefat etti ve aynı yerde toprağa verildi.

Harun Reşit Nasıl Biriydi?

Harun Reşit mûsikiyi severdi. Şair ve âlimleri himaye ederdi. Birçok şiir ve özdeyişi ezbere bilirdi; kendisinin de güzel şiirleri vardı.

Harun Reşit dindar bir insandı. Çok hacca gider ve çok cihad ederdi. Cömert bir insandı. Mütevazi bir insandı ve özellikle âlimlere büyük hürmeti vardı. Eğitime büyük bir değer verirdi. Oğlu Muhammed el-Emîn’in hocası Halef b. Ahmer görevine başlayacağı zaman ondan oğluna hocaya itaati, Kur’an ve Sünnet’i, tarihi, şiiri, konuşma âdâbını, münasebetsiz gülmemeyi öğretmesini istemiş, öğretirken de orta bir yol izlemesini tavsiye etmiştir. Kur’an okumaya ve hadis dinlemeye büyük önem verir, “kāriü emîri’l-mü’minîn” olarak anılan Saîd el-Allâf’ın kıraatini severdi.

Harun Reşit devlet gelirlerinin hakkaniyet ölçüleri içerisinde tahsil edilmesine önem verirdi. Harun Reşit’in hilâfet yılları Abbâsîler’in en zengin dönemidir ve bu dönemde beytülmâle giren senelik gelirin 7500 kıntâr (yaklaşık 268 ton altın) değerini bulduğu rivayet edilir.

İlim ve Kültüre Önem Verirdi

Harun Reşit’in zamanında ilim ve kültür hayatında önemli gelişmeler olmuştur. Nitekim Bermekî saraylarında felsefî ve kelâmî tartışmalar yapılmaktaydı. Halife Beytülhikme’nin (Hizânetü’l-hikme) zenginleşmesi için büyük çaba harcamış ve bazan cizye olarak kitap almıştır. Bu dönemde Süryânîce, Grekçe ve Sanskritçe birçok eser Arapça’ya çevrildi.

Harun Reşit devrinde nüfusu 1 milyonu aşan Bağdat, Dicle nehrinin iki yakasına kurulmuş halifeye ve Bermekîler’e ait pek çok saray ve köşklerle dünyanın en güzel şehirlerinden biri haline gelmişti.

Harun Reşit’in Yaptığı Yenilikler

Harun Reşit devletin idarî yapısında bazı yenilikler yaptı. Dîvân-ı Harb’e bağlı olarak Dîvân-ı Arz’ı kurdu. Akdeniz sahili boyunca çeşitli yerlerde kuvvetli haberleşme teşkilâtı kurdu. Abbâsî-Türk ilişkileri de Harun Reşit devrinde başladı. Saray muhafızlarının en azından bir bölümü Türklerden oluşuyordu. Dîvânü’z-zimâm, Dîvânü’r-resâil, Dîvânü’l-harâc, Dîvânü’t-tırâz, Dîvânü’l-cünd, Dîvânü’l-berîd, Dîvân-ı Mezâlim ve Dîvânü’ş-şurta devlet dairelerinin en önemlileriydi. Ayrıca gayri müslimlerin menfaatlerini korumakla görevli bir daire daha vardı ve başkanına “cehbez” deniliyordu. Harun Reşit kādılkudâtlık müessesesini kuran kişidir. Hilâfetinin ilk günlerinde Ebû Yûsuf’u bu makama tayin etmiştir.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

BEHLÜL DÂNÂ HAZRETLERİ’NDEN HALİFE HÂRUN REŞİT’E ÜÇ SORU

Behlül Dânâ Hazretleri’nden Halife Hârun Reşit’e Üç Soru

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.