Hârise İbni Nûman (ra) Kimdir?

 Hârise ibni Nûman el-Hazrecî el-Ensârî radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin dayılarının sülâlesinden!..

Hazrec kabilesinin Neccaroğulları koluna mensub!.. Ahlâkı, cömertliği ve annesine çok iyi davranışıyla tanınan bir yiğit!.. İki Cihan Güneşi efendimize ve âile efrâdına evlerini birer birer hediye eden cömert bir sahâbî!..

O, Medine’de İslâm yayılmaya başlayınca hiç tereddüt etmeden Müslüman olan bir bahtiyardır. Ümmü Halid binti Halid radıyallahu anha ile evlenmiş, ikisi erkek beş çocuğu olmuştur. Kızlarının hepsi Hanım Sahâbiler arasında zikredilmiştir.

Annesi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize biat eden, zaman zaman evinde yemek ikram eden hanım sahâbilerden Ca’de binti Ubeyd radıyallahu anha’dır.

Hârise ibni Nûman radıyallahu anh çevresinde güzel ahlâkı, cömertliği ve annesine en iyi davranan kişi olarak bilinirdi. Onun bu davranışı şu hadis-i şerifde görülmektedir.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatır:

Birgün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Uyumuştum, kendimi cennette gördüm. Bir kimsenin sesini işittim, Kur’ân okuyordu.

«–Bu kimdir?» diye sordum.

«–Bu, Hârise bin Nûmân’dır» dediler.”

Bunu anlatan Efendimiz, sözlerine şöyle devâm etti:

“–İyilik işte böyle olur, iyilik işte böyle olur!”

ANNESİNE KARŞI EN İYİ DAVRANAN SAHÂBİ

Rivâyetin sonunda, Hârise -radıyallâhu anh-’ı bu mertebeye yükselten meziyetin, annesine çok iyi davranması olduğu beyân edilerek, “O, annesine karşı en iyi davranan sahâbî idi” denilmektedir. (Ahmed, VI, 151-152; Hâkim, IV, 167)

O sadece annesine değil, herkese karşı iyi davranırdı. Hayır hasenât sâhibi, halim, selim, yumuşak huyluydu. Yerine göre cesâret ve şecâat sahibi idi. Hazreti Osman radıyallahu anh’ın evi kuşatıldığında kendisine: “-Dilersen uğrunda savaşırız” diyerek destek veren bir kahramandı. (İsâbe, I, 708)

O, bütün gazvelere iştirak etmiş, Bedir’de kahramanca çarpışarak müşriklerden Osman ibni Abduşşems’i esir almışdı. Huneyn Gazvesinde bir ara İslâm ordusu dağılır gibi olduğunda o, Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yanından ayrılmayarak sebat eden seksen kişiden biriydi. O günün hâtırasını kendisi şöyle anlatır:

“- Huneyn’de müslümanlar dağılır gibi olduğu sırada Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bana dönerek: “-Ey Hârise! Çevremizde kaç kişi kaldı? Yanımızda sebat edip ayrılmayan kaç kişi görebiliyorsun?” diye sordu.

Ben de o karmaşa içerisinde bir arkama bir sağıma bir de soluma dönerek iyice baktım. Etrafımızda sebat edenlerin seksen-yüz civarında olduğunu tahmin ederek: “-Yâ Rasûlallah! Seksen-yüz civarında” diye cevap verdim. (İsabe, I, 707)

Onun bu kahramanlığı Cebrail aleyhisselâm tarafından tasdik edilmiştir. O, iki defa Cebrâil aleyhisselâm’ı görmüştür. İlki, Beni Kureyza yahudilerine karşı savaş hazırlığı sırasında. İkincisi de Huneyn Gazvesi’nden sonradır. Buna dair hâtırasını da şöyle anlatır:

“- Birgün mescide gittiğimde, kapının önünde Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz birisi ile konuşuyordu. Ben sohbetlerini bölmeme ve rahatsız etmeme endişesiyle selam vermeden yanlarından geçtim.

Cebrâil aleyhisselam beni göstererek:

“- Bu kim ey Muhammed!” diye sordu.

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de:

“- Hârise ibni Nûman” dedi.

Cebrâil aleyhisselam beni göstererek:

“-Şu adam selâm vermiş olsaydı selâmını alırdık” dedi.

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem beni tanıyıp tanımadığını sordu.

Cebrâil aleyhisselam benim hakkımda:

“-O, Huneyn’de sabreden, Allah’ın cennete gireceklerine kefil olduğu şu seksen kişiden biri değil mi?

Eğer yanımıza gelip selâm verseydi selâmına karşılık verirdik” diye cevap verdi.

Ben özel bir şey konuşuyorlar diye yanlarına varmamıştım.

O gittikten sonra Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bana:

“- Ey Hârise! Yanımdaki adamı gördün mü?” diye sordu.

Ben de: “- Evet yâ Rasûlallah gördüm. Dıhyetü’l-Kelbî’nin seninle konuştuğunu zannettim ve sohbetinizin kesilmesini istemediğim için selâm vermedim” dedim.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bana: “- Evet ama o Cebrâil aleyhisselâm idi. ‘Sana selâm söyledi. Şayet selâm vermiş olsaydı selâmına karşılık verirdik’ dedi,” buyurdu. (Müsned, IV, 17; V, 433. İsâbe, I, 707; Üsdü’l-Gabe, I, 655)

EVLERİNİ HEDİYE EDEN SAHÂBİ

Hârise ibni Nûman radıyallahu anh çok hayır yapan, cömert bir kişi idi. Birçok evleri vardı. Evlerini Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize ihtiyaç oldukça birer birer ikram ederdi. Hicret edince bir tanesini vermeyi çok arzulamıştı. Fakat Rasûlullah Ebû Eyyub el-Ensârî radıyallahu anh’ın hânesine yerleşince bu arzusuna ulaşamamıştı. Mekke’de kalan aile efradından Sevde binti Zem’a radıyallahu anha annemiz ile kerimeleri Medine’ye gelince hemen fırsatı değerlendirerek evlerinden birini onlara tahsis etti. (Tabakat, I, 237)

Onun Mescid’in yanında odaları vardı. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e ihtiyaç oldukça en yakın odasını bırakarak bir sonrakine geçerdi. Bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Bizim için evini değiştirip durduğu için Hârise’den hayâ etmeye başladım” buyurmuştur. (İbni Sa‘d, III, 488)

Nitekim Hayber Fethi dönüşünde Safiyye annemize, daha sonra da Mâriye annemize birer oda tahsis etmişti. (İbni Sa‘d, VIII, 212; Vakıdî, Megazî, II, 708)

Hazreti Ali radıyallahu anh ile Hazreti Fâtıma radıyallahu anha annemiz evlenmek istediğinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“–Yâ Ali! Bir ev ara! Kendinize oturacak bir ev hazırla!..” buyurdu.

Hazreti Ali radıyallahu anh derhal emri yerine getirmek üzere ev aramağa çıktı. Mescide uzak bir yerde ancak bulabildi. Âilesini oraya yerleştirdi.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kızı Fâtımâ radıyallahu anha annemizi çok severdi. Onu evlendikten sonra sık sık ziyaret ederdi. Evleri bir hayli uzak olduğu için Efendimiz gidip gelmekte zorluk çekmekteydi. Hazreti Fâtımâ radıyallahu anha annemiz bu duruma çok üzülmekteydi. Evlilikleri üzerinden bir müddet geçtikten sonra Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kızı Fâtımâ’ya:“–Sizi yakınımda bir yere taşımak istiyorum” buyurdu.

Hazreti Ali radıyallahu anh ile Hazreti Fâtıma radıyallahu anha annemiz de bu duruma nasıl  çare bulabiliriz diye düşünüyorlardı. Akıllarına Hârise ibni Nûman radıyallahu anh geldi ve :

“– Yâ Rasûlallah! Hârise ibni Nûman radıyallahu anh’a meseleyi açsanız, evlerinden birinde oturmamız için bize müsaade etse! Kendisi biraz ileri taşınıp bize sizin yakınınızda bir yer açsa!” dedi.

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz çok sevdiği damadı ile kızına şu cevâbı verdi:“–Hârise bizim için daha önce de yerini değiştirmişti. Artık ona bir şey söylemekten hayâ ediyorum” buyurdu.

Hârise ibni Nûman radıyallahu anh’ın bu durumdan haberi olunca derhal evini boşalttı. Sonra koşarak Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in huzûruna çıktı ve gönlündeki sevgiyi, samimiyeti şu muhteşem sözleriyle dile getirdi:

“–Yâ Rasûlallah! Fâtıma’yı yakınınıza taşımak istediğinizi duydum. İşte evlerim! Onlar Benî Neccâr evleri içinde size en yakın olanlardır. Şüphesiz ben ve malım Allah ve Rasûlü’ne âidiz. Vallahi yâ Rasûlallah, benden aldığın mâl, benim için, yanımda bıraktığın maldan çok daha sevimlidir. Vallahi evimi kabul etmen, onu reddetmenden beni daha fazla sevindirir” dedi.

Hârise radıyallahu anh gönülden, samimi olarak ve yalvarırcasına evinin kabûlünü istedi. Fahr-i Kâinât sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz onun bu samîmiyeti karşısında:

“–Doğru söylüyorsun. Allah hayrını mübarek kılsın. Allah sana bereketini ihsân buyursun, seni bereketli kılsın!” diye dua etti. Daha sonra Hazreti Ali ile kızı Fâtıma’yı Hârise radıyallahu anh’ın odalarından kendisine en yakın olanına taşıdı. (İbn-i Sa‘d, VIII, 22-23)

SADAKAYI KENDİ ELİYLE VERİYORDU

Hârise radıyallahu anh, ilme, ibadete çok düşkündü. Fakire sadakayı kendi eliyle vermeyi çok severdi. Ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybedince namazgâhından odasının kapısına bir ip çekmişti. Yanına da hurma dolu bir sepet koymuştu. İpe tutunarak hem namaza gider hem de  kapısına gelen fakire sadakayı kendi eliyle vermeyi isterdi. Âile efradı onun zorlanmasını istemediği için: “Bize söylesen de biz senin adına versek olmaz mı?” dediklerinde o, hep şu hadis-i şerifi hatırlatırdı:

“–Peygamber Efendimiz’den işittim, şöyle buyuruyordu: “Şunu iyi bilin ki, yoksula kendi eliyle sadaka vermek, kişiyi kötü ölümden muhâfaza eder.” (İbn-i Sa‘d, III, 488; Taberânî, Kebîr, III, 229, 231)

İşte ben bunun için kendim vermek istiyorum derdi.

Ne azim!.. Ne irade!.. Ne teslimiyet!.. Ne güzel sünnet üzere bir ömür geçirmek!..

Hârise ibni Nûman radıyallahu anh’ın ne zaman vefat ettiğine dair  net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak kaynaklarda onun Muaviye döneminde (661-680) vefat ettiği rivayet edilmektedir.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemize Hârise ibni Nûman radıyallahu anh’ın hassasiyyetinden, güzel ahlâkından, cömertliğinden hisseler alabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 310, Aralık 2011

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.