Hac ve Umrenin Vaciplerini Terk Etmenin Cezaları

Hac ve umrenin vaciplerini terk etmenin cezaları nelerdir?

Haccın veya umrenin farzlarının (rükün ve şartlarının) yerine getirilmemesi halinde yapılan hac veya umre geçer­li olmaz. Farzları ihlalin başka bir şeyle telafisi mümkün değildir.

Haccın veya umrenin vaciplerinden birinin terk edil­mesi durumunda hac veya umre fasid olmaz ise de mazeret olmadan terk edilmesi tahrimen mekruhtur.

Mazeret olmadan terk edilen veya zamanında yapılma­yan her vâcip için dem gerekir. [1]

Sadece umreyi veya sadece haccı ilgilendiren bir vâcibin terk edilmesi sebebiyle tek ceza gerekir.

Hac veya umrenin biri “mustakil (aslî)” diğeri de her bir menasikin vacibi (fer'î) olmak üzere iki çeşit vacibi vardır.

Bu vaciplerden birinin, bir mazeret bulunmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir. Bir mazeret sebebiyle terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez.

HACCIN MÜSTAKİL (ASLİ) VACİPLERİ

  1. Sa'y,
  2. Müzdelife vakfesi,
  3. Remy-i cimar (Şeytan taşlama),
  4. Saçları tıraş etme veya kısaltma,
  5. Veda tavafı

Sa'y, tıraş olma ve saçları kısaltma aynı zamanda umre­nin de vaciplerindendir.

Bu müstakil vaciplerin dışında hac ve umre menasikine bağlı (fer'î) vacipler de vardır. Bu vaciplerin de bir mazeret olmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir.

1. MİKAT MAHALLİ İLE İLGİLİ CEZALAR

İster hac, ister ticaret ve isterse ziyaret maksadıyla ol­sun Mekke'ye gitmek isteyen bir kimsenin mîkat mahallini ihrama girerek geçmesi vaciptir. Bu vacibin terk edilmesi halinde dem gerekir. Ancak dönüp Mîkat mahallinde ihra­ma girererse ceza düşer.

Doğrudan Medine'ye gitmek üzere Cidde'ye gelen an­cak her hangi bir sebepten dolayı Mekke'ye gitmek duru­munda kalan kimse, Cidde'de ihrama girer ve herhangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre hac ve umre dışında bir maksatla Mekke'ye gidecek olan kimselerin mikat mahallinde ihrama girmeleri vacip değil, sünnettir. Dolayısıyla mikat mahallini ihramsız geçmeleri halinde ceza gerekmez. [2]

2. TAVAFLA İLGİLİ CEZALAR

a) Bir kimse elbisesinde, bedeninde veya tavaf edilen yerde necaset varken tavaf yaparsa tavafı geçerli olur. An­cak, necaseti temizlemediği için günahakâr olmakla birlikte bu kimseye her hangi bir ceza terettüp etmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre necasetten te­mizlik, tavafın geçerlilik şartı olduğundan bu durumda yapılan tavaf geçerli olmaz. Mutlaka usulüne uygun olarak yeniden ya­pılması gerekir.

b) Bir kimse, avret yerleri açık olarak tavaf etse tavafı geçerli olur. Ancak vacibi terk etmesi sebebiyle dem gere­kir. Usulüne uygun olarak tavafı yeniden yaparsa ceza orta­dan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafta avret yerlerinin örtülü olması şarttır. Dolayısıyla avret yeri açık ola­rak yapılan tavaf geçerli olmaz. Tavafın mutlaka usulüne uy­gun olarak yeniden yapılması gerekir.

c) Tavafı geri geri yürüyerek yapmak dem Yeniden yapılması durumunda bu ceza ortadan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu şekilde ya­pılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.32

ç) Tavaf namazı mustakil bir vaciptir, terk edilme­siyle her hangi bir ceza gerekmez, ancak bu kimse vitir na­mazı kılmamış gibi günahkâr olur.

Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre göre tavaf namazı kıl­mak sünnettir.[3] Terk edilmesiyle her hangi bir ceza gerekmez. Bu kimse kötü bir davranışta bulunmuş olur.

d) Kudum tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan fazlasını cünüp olarak yapmak dem, abdestsiz olarak yap­mak ise sadaka gerektirir.

Dört şavttan sonra abdestsiz olarak yapılan her şavt için bir fitre miktarı sadaka verilir.[4]

Cezayı gerektirecek şekilde yapılan tavaf yeniden yapı­lırsa ceza düşer.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre abdestli ola­rak yapılması tavafın geçerlilik şartı olduğundan, cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf geçersizdir. Yeniden yapılması gerekir.[5]

e) Umre tavafının tamamını veya bir kısmını, hatta bir şavtını cünüp, abdestsiz, loğusa veya adetli olarak yapmak dem Çünkü ihramdan çıkabilmek için tavafın eksiksiz yapılması gerekir. Bu sebeple tavaftaki ek­siklikler “sadaka” ile değil ancak “dem” ile telafi edilebilir. İhramdan çıkmadan tavafın yeniden yapılması halinde ceza ortadan kalkar.[6]

Hanefî bilginlerinden İbn Nüceym'e göre umre tava­fının son üç şavtını veya daha azını abdestsiz olarak yapan kimse abdestsiz yaptığı her şavt için “sadaka” verir.[7]

Kıran haccına niyet eden bir kimse, umrenin tavafını abdestsiz yaparsa dem gerekir. Tavafı yeniden yaparsa ceza düşer. Eğer abdestsiz yaptığı tavaftan sonra sa'yi de yapmış ise bu sa'y geçerli olmaz. Çünkü sa'yin geçerli olabilmesi için ceza gerektirmeyen (muteber) bir tavaftan sonra yapıl­ması şarttır. Dolayısıyla sa'yin yeniden yapılması gerekir.[8]

Umre tavafının son üç şavtını veya daha azını terk et­mek “dem” cezasının gerektirir. İhramdan çıkmadan önce eksik kalan tavaf yapılırsa ceza düşer.[9]

Kıran haccı yapan kimse kudûm tavafını abdestsiz olarak yaparsa tavafı geçerli olmaz. Dolayısıyla muteber yani ceza gerektirmeyen bir tavaftan sonra yapılmadığı için sa'yi de geçerli olmaz. Bu sa'yin daha sonra yeniden yapıl­ması gerekir.[10]

f) Ziyaret tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan çoğunu cünüp, adetli ve loğusa olarak yapan kimseye be­dene; abdestsiz olarak yapan kimseye dem Mek­ke'de bulunduğu süre içinde tavafı yeniden yaparsa ceza düşer.

Ziyaret tavafının son üç veya daha az sayıda şavtını ab-destsiz, cünüp, loğusa veya adetli olarak yapan kimseye, her şavt için bir fitre miktarı sadaka, son üç şavtını veya daha az şavtını terk eden kimseye dem gerekir. Ancak abdest aldıktan veya guslettikten sonra veya kadınlar temiz­lendikten sonra şavtları yeniden yaparlarsa ceza düşer.[11]

Bir mazeret olmaksızın ziyaret tavafının üç veya daha az sayıda şavtını yapmayan, tavafı tekerlekli sandalyeye bi­nerek veya çıplak olarak yapan kimseye dem gerekir. Yeni­den yapılması halinde ceza düşer.

Ebu Hanife'ye göre ziyaret tavafı, başlangıç vaktinden itibaren ömrün sonuna kadar her hangi bir zamanda yapıla­bilir. Ancak bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmazsa dem gerekir.[12]

Malikî mezhebine göre iki kanama arasındaki kesinti te­mizlik sayıldığından adet halindeki kadının kanaması kısa süre durursa, kanamanın durduğu süre içinde temiz sayılır; gusle­dip ibadetlerini yapması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle yapamayan ve Mekke'den ayrılmak mecburiye­tinde kalan bir kadının kanaması kısa süre durduğunda gus­ledip tavafını yapması mümkün olur ki, bu durumda tavafını temiz olarak yapmış olduğu için her hangi bir ceza ödemesine de gerek kalmaz. [13]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre hadesten taha­ret, tavafın geçerlilik şartı olduğundan; abdestsiz, cünüp, loğu­sa ve adetli olarak yapılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapıl­ması gerekir.

Ziyaret tavafının son vakti için bir sınır bulunmadığı gö­rüşünde olanlar şu rivayeti delil almışlardır:

Abdullah b. Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Sahâbîlerden birisi Hz. Peygamber'e, “ Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım (olur mu)?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “Kurban kesmeden önce tıraş oldum (olur mu) dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “ Şeytan taş lamadan önce kurban kestim (olur mu?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu.[14]

g) Vedâ tavafının tamamını veya şavtların yarıdan ço­ğunu terk etmek veya tavafı cünüp olarak yapmak dem

Bu tavafın şavtlarının yarıdan azının terk edilmesi veya tavafın abdestsiz yapılması halinde terk edilen veya abdestsiz yapılan her bir şavt için bir fıtır sadakası verilmesi gerekir.[15]

Veda tavafını yapmadan Mekke'den ayrılan kimse, mikat mahallini geçmeden dönüp tavafını yaparsa ceza düşer. Mîkadı geçtikten sona dönmek isterse mîkat mahallinde umre ihramına girer, umresini yaptıktan sonra veda tavafını yapar. Bu durumda da ceza düşer.

Malikî mezhebine göre veda tavafı sünnet olduğundan terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.[16]

3. SA'Y İLE İLGİLİ CEZALAR

Sa'yin geçerli olması için muteber bir tavaftan sonra yapılması gerekir, aksi takdirde sa'y geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.[17]

Mazeretsiz olarak sa'yi veya şavtlarının yarıdan çoğunu terk etmek veya gücü yettiği halde sa'yi yürüyerek yapma­mak dem gerektirir.

Yürüyemeyecek kadar hasta olmak, kötürüm ve felçli olmak gibi bir mazeret sebebiyle terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Sa'yin şavtlarından üç veya daha azının terk edilmesi halinde her bir şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Sa'yin şavtlarında Safa ile Merve arasınındaki mesafe­nin tamamen yürünmeyip eksik bırakılması halinde bütün şavtlar için yürünen mesafe dört şavtı tamamlıyorsa sa'y geçerlidir. Ancak eksik bırakılan her şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.[18]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa'y, haccın bir rüknüdür. Terk edilmesi halinde hac geçerli olmaz. Her hangi bir cezası ile telafisi de mümkün değildir. Mutlaka yapılması gerekir.

4. ARAFAT VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Gündüz Arafat'a gelip vakfe yapan bir kimse güneş bat­madan önce Arafat'tan ayrılırsa dem gerekir. Güneş batma­dan önce Arafat'a geri dönerse ceza düşer. Güneş battıktan sonra dönerse artık ceza düşmez.

Şafiî ve Mâlîkî mezheplerine göre Arafat' ta güneş batıncaya kadar beklemek sünnet olduğundan güneş batmadan önce Arafat'ın terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.[19]

Mâlikî mezhebine göre, gecenin bir cüz'ünde Arafat' ta bu­lunmak vakfenin geçerli olması için şarttır. Bu itibarla güneş batmadan önce Arafat'tan ayrılıp bir daha dönmeyen kimsenin haccı geçerli olmaz.[20]

5. MÜZDELİFE VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak Müzdelife vakfesinin yapılmaması dem gerektirir.

Müzdelife'de vakfe yapamayacak derecede hastalık veya âciz olma yahut izdiham sebebiyle Müzdelife'ye zama­nında ulaşamama ile kadınların kalabalık arasında sıkışma korkusu geçerli mazeretlerdir.[21]

6. ŞEYTAN TAŞLAMA (REM-Yİ CİMAR) İLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak şeytan taşlamayı tamamen terk et­mek veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan çoğu­nu atmamak dem gerektirir.

Her gün için atılması gereken taşların yarıdan azı atıl­mamış ise, eksik bırakılan her bir taş için bir sadak-i fıtır gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre atılmayan veya eksik bırakılan taşlar, er­tesi gün veya bayramın son günü güneşin batmasına kadar atılırsa ceza düşer.[22]

Bayramın birinci gününden sonraki taşlamalarda kü­çük, orta ve büyük şeytan şeklindeki sıraya uyulması sünnet'tir. Bu sıralamaya uyulmaması halinde her hangi bir ceza erekmez.[23]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu sıralamaya uyulmaması halinde dem gerekir. Sıraya uyarak taşlar yeniden atılırsa ceza düşer.

7. SAÇLARI TIRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ CEZALAR

İhramlı bir kimse tıraş olmadan veya saçları kısaltma­dan ihramdan çıkamaz.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tıraşın bayramın ilk üç günü yapılma­sı sünnet olduğundan tıraşın ertelenmesi durumunda her hangi bir ceza gerekmez.[24]

Ebu Hanife'ye göre Harem bölgesi dışında veya bay­ramın üçüncü günü güneşin batmasından sonra tıraş olup ihramdan çıkılması halinde, tıraş vaktinden sonraya erte­lendiği için dem gerekir.

Saçların en az dörtte biri tıraş edilmeden veya kısaltıl­madan ihramdan çıkılmaz.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre saçların tamamı tıraş edilmeden veya kısaltılmadan,[25] Şâfiî mezhebine göre en az üç tel saç kesilmeden ihramdan çıkılmaz: bu durumda ihram ya­saklarının ihlali halinde ceza gerekir.[26]

Saçların tıraş edilmesi hükmü erkeklere mahsustur. Kadınlar, sadece saçlarının ucundan parmak ucu kadar keserek ihramdan çıkarlar. Bu miktardan az kesilirse dem gerekir.

8. ŞEYTAN TAŞLAMA, KURBAN KESME VE TIRAŞ OLMA ARASINDAKİ TERTİBE UYMAMA İLE İLGİLİ CEZALAR

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre Aka'be Cem­resine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki tertibe uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması ha­linde herhangi bir ceza gerekmez.[27]

Ebû Hanîfe'ye göre, bu tetibe uyulması vacip oldu­ğundan terk edilmesi halinde dem gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Aka'be Cemre­sine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki terti­be uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması halinde her­hangi bir ceza gerekmez.[28]

İfrad haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vacip ol­madığından bu kimseler için sadece taş atma ve tıraş olma arasında tertip söz konusudur.[29]

9. HAC VE UMRE İLE İLGİLİ ŞÜKÜR VE CEZA KURBANLARI

Kıran ve temettu kurbanları ile hacla ilgili adak ve ceza kurbanlarının Harem sınırları dışında kesilmesi halinde ge­çerli olmaz. Bu kurbanların Harem bölgesinde yeniden ke­silmesi gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre zikredilen kurbanların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.[30]

Ebu Hanife'ye göre kıran ve temettu kurbanlarının bayramın üçüncü günü güneşin batmasına kadar kesilme­mesi halinde dem gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre zikredilen kur­banların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.[31]

Dipnotlar:

[1] Aliyyü’l-kârî, s. 81.

[2] Abdülganî el-Mekkî, s. 94; Nevevî, el-Mecmu’ , VII, 14-15.

[3] Kinanî, II, 853-860; Nevevî, el-Mecmu' , VIII, 72-73

[4] Meydânî, Abdülğanî el-Guneymî, el-Lübab fi Şerhi'l-Kitab, I, 184. 2. baskı. Beyrut, 1996.

[5] Kinânî, II, 761-762; Nevevî, el-Mecmu' , VIII, 20.

[6] İbn Âbidîn, II, 551. İbn Nüceym, Zeynüddîn, Bahrü'r-Râik, III, 24. İlmiye Matbaası, Kahire, 1311. Kinanî, II, 766-767.

[7] İbn Nüceym, III, 4.

[8] Abdülgani el-Mekkî, s. 390-391.

[9] Abdülğanî el-Mekkî, s. 390; İbn Hümam, 464.

[10] Abdülgani el-Mekkî, s. 390-391.

[11] Abdülğanî el-Mekkî, s. 384.

[12] Abdülğanî el-Mekkî, 381-385.

[13] Mâlik b. Enes, I, 17. Kinânî, II, 767.Vehbe ez-Zühaylî, I, 610.

[14] Buhârî, Eyman ve'n-Nüzur, 15. VII, 226.

[15] Kinânî, III, 1237

[16] Kinânî, III, 1235.

[17] Kâsânî, II, 134

[18] Abdülğanî el-Mekkî, s. 394.

[19] Nevevî, el-İzâh, 289; Kinânî, III, 1031-1033. İbn Kudame, V, 23. Kâsânî, II, 127. Şirbînî, II, 262-263.

[20] İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 417. İbn Kudâme, V, 22.

[21] Abdülğanî el-Mekkî, s. 394.

[22] Abdülğanî el-Mekkî, s. 396. Kinânî, III, 1208-1213; Nevevî, el-İzâh, 366; Makdisi, eş-Şerhü'l-Kebir,V, 88-89.

[23] Makdisi, eş-Şerhü'l-Kebir,V,86-87; Abdülğanî el-Mekkî, 268; Cezirî, I, 668; Nevevî, el-İzâh, s. 366.

[24] Abdülğanî el-Mekkî, s. 395; Nevevî, el-İzâh, s. 376; Kinânî, III, 1156 - 1163.

[25] Kinânî, III, 1159-1160.

[26] Abdülğanî el-Mekkî, s. 252; Nevevî, el-Mecmu' VIII, 182.

[27] Halebî, I, 210. Kinânî, III, 1171-1173.

[28] Halebî, I, 210. Kinânî, III, 1171-1173.

[29] İbn Âbidîn, II, 555.

[30] Nevevî, el-İzâh, s. 338. Bâşnefer, s. 158;

[31] Nevevî, el-İzâh, s. 338. Bâşnefer, s. 158;

Kaynak: Diyanet Hac İlmihali

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.