Gündüzün Güzelliği Gecelerde Gizli

Geceyi Rabbine münâcaatla geçiren gerçek müridlerin elde ettiği nîmetler gününün her ânına yayılır ve gündüzü gecesinin himâyesinde olur. Bu ise kalbinin ilâhî nurlarla dolu olması demektir. Gün boyunca bütün hareket ve davranışları gece biriken nurların fışkırmasından kaynaklanır ve bedeni ilâhi bir cisim hâline gelerek onu yanlış davranışlardan korur ve sükûnetinin artmasına sebep olur.

Bilindiği gibi Allah Teâlâ muhtelif peygamberlerine bazı hususları bildirerek buyurmuştur ki:

– Benim bazı kullarım vardır, beni çok sevdikleri için ben de onları çok severim. Beni arzu ettikleri için ben de onlara müştâkım. Beni zikrettikleri için ben de onları dâimâ hatırlarım; bana yöneldikleri için ben de onları gözetirim. Onların yoluna girersen, seni severim. Onlardan yüz çevirirsen sana buğz ederim.

– Onlar nasıl belli olurlar, diye sorulunca, buyurdu ki:

– Onlar, çobanın koyunlarını güneşten korumak için gölgeleri seçmesi gibi, gündüzleri gölgelere yani tenha yerlere sığınarak kendilerini korurlar. Kuşların yuvalarını özlemeleri gibi, hasretle güneşin batışını arzu ederler. Akşamın alacakaranlığı onları sardığında, bütün arzularıyla, bana yönelirler, yüzlerini bana çevirirler, bazan ağlayıp, inleyerek, bazan ah u vah ile yalvarmalarında, benim için nelere tahammül ettiklerini görür, bana karşı sevgilerini nasıl izhar ettiklerini duyarım.

GECEYİ RABBİNE MÜNACAATLA GEÇİRENLER GÜNDÜZ BUNUN KARŞILIĞINI HİSSEDER

Onlara verdiğim şeylerin birincisi, kalblerine nûrumu bütün kuvvetiyle doldurmam ve bu sûretle benim onlardan haberdar olduğum gibi, onların da benden haberdar olmalarını temin etmemdir.

İkincisi ise, yedi kat yer ve gök ile içindekiler terazinin bir kefesine konsa, amellerin ağır gelmesi için, diğer kefeyi yükseltir, amellerini ağırlaştırırım.

Üçüncü olarak onları rızâma nâil ederim. İşte o zaman rızâma nâil olanın ne hâle geleceğini bir görmelisiniz! Nîmete gark ettiğim kişiye, neler ihsan edeceğimi, tam mânâsıyla kim idrâk edebilir?

Geceyi sadece Rabbine münâcaatla geçiren gerçek müridin, geceyi bu şekilde ihya ederek elde ettiği nîmetler gününün her ânına yayılır ve gündüzü gecesinin himâyesinde olur. Bu ise kalbinin ilâhî nurlarla dolu olması demektir. Gün boyunca bütün hareket ve davranışları gece biriken nurların fışkırmasından kaynaklanır ve bedeni ilâhi bir cisim hâline gelerek onu yanlış davranışlardan korur ve sükûnetinin artmasına sebep olur.

Uykudan uyanınca, riâyet edilmesi gereken edeblerin en güzeli, gönlü Allah Teâlâya yöneltmek, düşünme melekesine mâsivâ düşüncesi ârız olmadan, fikrini Hakk’ın fiillerine çevirmek, dili zikir ile meşgul etmektir.

UYANDIĞINIZDA İLK NEYİ İSTİYORSANIZ ONA İBRETLE BAKIN!

Sâdık mürid, uyuduğunda, birşeyin arzu ve sevgisiyle uyuyup, uyandığında tutkun olduğu o şeyi isteyen çocuk gibidir. Sâdık âşığın da Allah sevgisi ve onunla meşguliyeti, ölüme, kıyâmet ve haşre kadar sürer. Bu yüzden insan uyandığında hangi şeye ihtimam gösterdiğine, gönlüne ilk ârız olan şeyin ne olduğuna ibretle bakmalıdır. Çünkü kabirden kalkış da böyledir. Kabirden önce düşüncesi Allah olanın, kabirden kalkarken de düşüncesi Allah olacaktır. Değilse bu şereften mahrum kalacaktır.

İnsan uykudan uyanınca, gönlü fıtrî sâfiyetine dönmüş olur. Bu yüzden gönlün, zikr-i ilâhîden gayrı şeyle meşgul olarak değişmesine, uyandığında fıtrat nûrunun zâil olmasına fırsat verilmemelidir. Gönülde, mâsivânın yer tutmasından korkarak mümkün mertebe Allah’a ilticâ etmek gerekir. Çünkü bu işin ölçüsü Allah’a ilticâdır. Bu ölçü sayesinde nurlu yol bulunur. İlâhî nefhalara erilir.

Gece namazına mâni olan şeylerden bazıları dünya işlerine fazla îtina göstererek, onlarla çokca meşgul olup azaları yorgun düşürmek, halkın arasına karışıp fuzûlî, fâidesiz sözler konuşmaktır. Gece kalkmaya muvaffak olan kimse ise, vaktin değerini bilen, hastalığının şifasının ne olduğunun farkında olan kimsedir. Böyle olan kimse ihmalkâr davranmaz, ihmal ederse ihmale uğrayacağını bilir.

Sâlihlerle ve sâdıklarla ülfet edenlerin gece ibâdetlerine kolaylıkla kalktıkları müşâhede edilmektedir. Gönüllerini Allah’a verenlerle beraber olmak sûretiyle onların o güzel hâlleri, onların gönüllerinden, bizim gönüllerimize in’ikâs eder. Bu sûretle benliğimizdeki dünya sevgisi zâil olur, ittikâ yolunu tutanlardan oluruz.

Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2. s. 96-99

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 375. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.