Gayesi Rıza-i İlahi Olanın Rehberi Peygamberdir

Aslı gayesi her zaman ilâ-yı kelimetullah olan Barbaros Hayrettin Paşa, zorda kaldığı zamanlarda Peygamberimizin (s.a.v) bizatihî yardımına mazhar olurdu.

İKİLİK ÇIKINCA ALLAH'TAN YARDIM İSTEDİ

Hayreddîn Paşa:

“Ahâlî rahat etmek ister!” düstûruyla halkının ihtiyaçlarıyla yakından alâkadar olur, hattâ çeşitli vesîlelerle isyâna kalkışmış olanlara dahî af ve müsâmaha ile davranırdı. Nitekim bir seferinde Paşa, kendisine isyân eden Cezâyirlileri:

“–Bunlar Cezâyir’i bizimle beraber İspanyollar’a karşı müdâfaa etmişlerdir!” diyerek bağışlamak istediğinde leventlerinden bâzıları, isyanın yol açtığı felâketlerin acısıyla:

“–Paşam! O kadar merhametli isen var bir medreseye kapan! Bey kısmı biraz şedîd olmalı!..” dediler.

Paşa, ahâlînin gözü önünde kendisine yapılan bu saygısızlık üzerine son derece üzüldü. Fakat buna bir aksülamel olarak aslâ öfkeye kapılıp bu edepsizliği yapanları cezâlandırmadı. Sadece gönlü mahzun bir şekilde Allâh’a sığındı; ellerini yüce dergâha açtı ve:

“Yâ Rabbî! Bana hayırlı olanı göster!” diye ilticâ etti.

İSTİHAREDE PEYGAMBERİMİZİN YARDIMINI GÖRDÜ

İstihâreye yattı. Rüyâda Peygamberimiz -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’i gördü. O esnâda kendisi de nesi var nesi yoksa gemiye yüklüyordu. Ra­sû­lullah -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- de, bizzat kendisine yardım eylemekteydi. Uyandığında bu rüyâdan gerekli mânâyı çıkararak Cezâyir’i terk edip başka bir kaleye yerleşti. Üç yıl orada kaldı. Tekrar Cezâyir’e dönüşü de yine mânevî işaretle oldu.

Bir gece dört halîfesi ile birlikte Ra­sû­lullah -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’i rüyâda gördü. Hazret-i Peygamber -sal­­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- ona:

“–Ey Hayreddîn! Yüce Allâh’a tevekkül et ve Cezâyir’e dön! Kâfirlere ve sana düşmanlık yapan münâfıklara karşı zaferler kazanıp muzaffer ol!” buyurdu.

O da der­hâl emr-i Nebevî’yi yerine getirip Cezâyir’e avdet etti. Onun bu dönüşü, yokluğunda üç yıldır münâfıklar ve kâfirler karşısında zulme mâruz kalan müslüman ahâlî arasında büyük bir sevinç ve bayram husûle getirdi.

ASLî GAYESİ İ'LÂ-YI KELİMETULLAH

Sırf bu hâdiseler dahî göstermektedir ki, Hayreddîn Paşa’nın aslî gâyesi, nefsânî tahakküm dâvâsı değil, i‘lâ-yı kelimetullâh yolunda samîmâne bir şekilde gayrettir.

Bunun içindir ki Hayreddîn Paşa, sahip olduğu üstün ahlâk ve fazîletinin ilâhî mükâfâtını mücâdele ve hizmetlerinde dâimâ görmüş ve yaptığı bütün seferlerinde Cenâb-ı Hakk’ın te’yîdine mazhar olmuştur. Onun birçok hamle ve plânlarının derûnunda gerek Rahmânî rüyâ yolu ile gerekse gönlüne akan Rabbânî ilhamlar sâyesinde büyük isâbetlerin mevcûdiyeti, tâ­rihî bir gerçektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.