Furkan Suresi 71. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Furkan Suresi 71. ayeti ne anlatıyor? Furkan Suresi 71. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Furkan Suresi 71. Ayetinin Arapçası:

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَابًا

Furkan Suresi 71. Ayetinin Meali (Anlamı):

Zâten kim tevbe edip sâlih ameller işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş makbul bir kimse olarak Allah’a dönmüş olur.

Furkan Suresi 71. Ayetinin Tefsiri:

Sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz tevbe ve af kapısını devamlı açık tutmaktadır. Günahına tevbe edenleri affedeceğini, onların kötü hallerini iyi hallere, günahlarını sevaplara çevireceğini müjdelemektedir. Demek kul hangi durumda olursa olsun, henüz ömür sermayesini bütünüyle tüketmemişken tevbe etme, halini düzeltme ve Allah’ın razı olacağı makbul bir kul olabilme imkânına sahiptir. Bu imkân, imanlı ya da imansız bütün insanlar için geçerlidir. Gerçekten bu âyetler, Kur’ân-ı Kerîm’in en müjde verici âyetleri arasında yer almaktadır.

Burada iki mühim mâna dikkat çekmektedir:

        Kul gönülden tövbe ettiği zaman, iman ve Allah’a itaat hayatına başlar. Allah’ın yardımıyla, küfür halindeki kötülüklerin yerine iyi ameller işlemeye koyulur ve böylece kötülüklerinin yerini iyilikleri alır.

        Yalnızca geçmişteki kötülükleri silinmekle kalmaz, ayrıca amel defterine, Rabbine isyanı bırakıp O’na itaat yolunu benimseyen bir kul olarak yazılır. Sonra, geçmiş günahlarına üzülüp tevbe ettikçe, daha çok sâlih ameller hanesine kaydolunur. Çünkü, günahtan tevbe etmek ve af dilemek bizzat sâlih bir ameldir. Böylece, amel defterinde iyilikleri bütün kötülüklerini bastırır. Bunu başarabilen kullar, yalnızca âhirette cezadan kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda Allah’ın büyük ve ebedî nimetlerine de kavuşmuş olurlar.

Hz. Mevlânâ’nın anlattığı şu ibretli kıssa bu hususu çok güzel açıklar:

“Birisi mescide giderken baktı ki halk mescitten dışarı çıkıyor. «Cemaat dağıldı mı ki herkes acele acele mescitten çıkıyor?» diye sordu. Birisi: «Peygamber cemaatle namazını kıldı, bitirdi» diye cevap verdi. «Ey ham adam, ey şaşkın! İçeriye ne diye giriyorsun? Peygamber haz­retleri çoktan namazı bitirmiş, selam vermiştir.» Namaza yetişemeyen kişi, içi yanarak öyle bir âh etti ki, sanki o ahdan bir duman çıktı. Gönülden çıkan o ahdan iç yanık kokusu, kan kokusu geli­yordu. Namaz kılanlardan birisi onun yanına gitti de: «Bu âhı sen bana ver, benim kıldığım namaz senin olsun» dedi. Namaza yetişemeyen: «Âhı sana verdim, senin Peygamberimiz'in arkasında kıldığın namazı da aldım, kabul ettim» dedi. Öbürü de o âhı yüzlerce niyaz ile aldı kabullendi. Namazı verip âhı alan kişiye gece rüyasında dediler ki: «Sen ab-ı hayatı ve şifayı satın aldın. Bu mânevî  alış verişin, bu Hak âşıklığına katılışın hürmetine, camide namaz kılan bütün cemaatin namazları kabul edildi.»” (Mevlânâ, Mesnevî, 271-279. beyt)

Bu sebepledir ki, Allah dostları günahkârların affedilip sâlih insan olma ihtimalini dâimâ göz önünde bulundurarak günahkâra değil günaha düşman olmuşlardır. Şu olay, bu gerçeğin güzel bir misalidir:

Ebu’d-Derdâ Hazretleri bir gün şehri dolaşırken, halkın, bir günahkâra ağır sözlerle hakâret ettiklerine şâhid oldu. Onlara sordu:

“–Siz kuyuya düşmüş bir adam görseniz, onu oradan çıkarmaz mısınız?” Oradakiler:

“–Evet, çıkarırız!” dediler. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ (r.a.):

“–O hâlde kardeşinize ağır sözler söylemeyin, size âfiyet veren Allah’a hamd edin!” dedi. Bunun üzerine onlar:

“–Siz bu günahkâra kızmıyor musunuz?” dediler. Resûlullah (s.a.s.)’in terbiyesinde yetişmiş bulunan güzîde sahâbî, bu suâle şöyle cevap verdi:

“–Ben onun kendisine ve şahsiyetine değil günahına kızıyorum, günahı terk ettiğinde, o yine benim din kardeşimdir.” (Abdürrazzâk, el-Musannef, XI, 180; Ebû Nuaym, Hilye, I, 225)

Son olarak Rahman’ın has kullarının şu özelliklerine dikkat çekilir:

Furkan Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Furkan Suresi 71. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.