Fâtır Suresi 30. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Fâtır Suresi 30. ayeti ne anlatıyor? Fâtır Suresi 30. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Fâtır Suresi 30. Ayetinin Arapçası:

لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

Fâtır Suresi 30. Ayetinin Meali (Anlamı):

Çünkü Allah onlara mükâfatlarını eksiksiz vereceği gibi, lutf u kereminden onlara daha fazlasını da bahşedecektir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını fazlasıyla verendir.

Fâtır Suresi 30. Ayetinin Tefsiri:

İman ve hakiki ilimden sonra sâlih amel gelir ve bunlar birbirini tamamlar. Nitekim önceki âyetlerde hakiki ilim, âlim ve onun kalbî durumundan söz edilmişti. Burada ise dil, beden ve mal ile yapılması gereken ameller bildiriliyor ve asla ziyana uğramayacak kârlı ticâretin bu olduğu müjdeleniyor. Bunlar hülâsa olarak şöyledir:

Birincisi; Allah’ın son kitâbı olan Kur’ân-ı Kerîm’i hakkını vererek okumak, onu bu şekilde okumaya devam etmek; hükümlerini öğrenip onunla amel etmek. Vakti Kur’an’a tahsis ederken Dâvûd-i Tâî’nin şu hassasiyetini göstermeye çalışmak:

Bir gün hizmetçisi Dâvûd-i Tâî’ye şöyle sordu:

“- Efendim, ekmek yemek ister misin?”

Şu cevabı aldı:

“- Ekmek çiğnemekle, onu bir şey içinde ezip içmek arasında elli âyet okuyacak zaman kaybı vardır.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 369-370)

Bir adam vardı. Her sabah cemaatle namazdan sonra evinin yakınında bulunan mezarlığın arasındaki yolda yürür, giderken bir cüz, dönerken de bir cüz Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Bir taraftan da Yüce Allah’tan kendisini Hızır (a.s.) ile görüştürmesini isterdi. Günler böyle geçerken, yine bir gün mezarlıkta yürüyüşe başlayıp Kur’an kıraati için eûzü-besmele çekmişti ki hırpani kılıklı bir şahıs yanında beliriverdi. Kendisiyle konuşmaya başladı. Hem konuşuyor, hem de yürüyorlardı. Gelen zat “annen nasıl, baban nasıl, çocuklar ne yapıyor, ne yersin, ne içersin” diye soruyor, berideki zavallı da ona cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Nihayet yolun sonuna varıp tekrar döndüler. Gelen o zat şu dikkat çekici izahta bulundu:

“- Uzun zamandır Allah’tan sana göstermesini istediğin Hızır benim. İşte benimle görüşmüş ve konuşmuş oldun. Ama bundan daha önemlisi bu gün iki cüz Kur’ân-ı Kerîm okumaktan mahrum kaldın.”

İkincisi; namazı dosdoğru kılmak. Namaz diğer ibâdetlerin özü ve tacı mesâbesinde olup, dosdoğru kılındığı takdirde kulu her türlü çirkin işler ve kötülüklerden korur. (bk. Ankebut 29/45)

Üçüncüsü; Allah’ın verdiği rızıklardan yine O’nun yolunda gizli ve açık harcamak. Bu da kulun insanlara ve topluma karşı vazifelerinin esasını teşkil eder. Zira şefkat ve merhamet dini olan İslâm, ancak şefkat ve merhamet dolu gönüllerin muhtaç, çaresiz ve bîkeslere uzanması sâyesinde hayata aksettirilip hedefine ulaşacaktır.

Allah rızâsı ve âhiret ümidiyle yapılan bu ameller, asla iflas ve zarar etme ihtimali olmayan bir ticârettir. Bu ticâretin kârı ise, Allah tarafından tastamam, hatta fazlasıyla verilecek olan ebedî mükâfât olacaktır.

Bu müjdeleri size haber  veren Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili şu önemli hususları dikkatinizden kaçırmayın:

Fâtır Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fâtır Suresi 30. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.