
Enfâl Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Enfâl Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Enfâl Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Enfâl Suresi 26. Ayetinin Arapçası:
وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Enfâl Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):
Hatırlayın ki, bir zamanlar siz yeryüzünde zayıf ve hor görülen azınlık bir gruptunuz; insanların sizi her an yakalayıvermesinden korkuyordunuz da Allah size sığınacağınız bir yurt nasip etti, sizi bizzat yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve sizi temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdı. Umulur ki şükredersiniz.
Enfâl Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:
Bedirde
zafer ve ganimet elde eden müslümanlara önceki zayıf ve çaresiz durumları
hatırlatılır ve Allah’ın kendilerine olan muazzam ikramları beyân edilerek
şükretmeleri istenir.
Müslümanlar
önce:
›
Azınlık idiler.
›
Mekke müşrikleri tarafından zayıf görülüyor, horlanıyor ve eziyete
uğruyorlardı.
›
Kendilerine kin ve öfke ile bakan kimselerin saldırılarına karşı
onları koruyacak kimse yoktu ve her an böyle yok olma korkusu içinde
yaşıyorlardı.
Allah
Teâlâ onlara şu ihsanlarda bulundu:
› Onları
müşriklerin elinden kurtararak Medine’ye yerleştirdi, orada onlara emniyet ve
asayiş verdi.
› İlâhî
yardımıyla onları kuvvetlendirdi. Ensâr-ı kirâmı onlara yardımcı yaptı.
Bedir’de melekleri yardıma göndererek onları muzaffer kıldı.
› Onlara temiz,
hoş ve güzel rızıklar ikram etti, ganimetler ihsan etti. Onları ezilmiş,
aşağılanmış bir durumdan böyle şanlı şerefli bir mevkiye getirdi. Bu nimetlerin
devamı için şükretmek lazımdır. Çünkü nimetler şükürle artar, nankörlükle elden
gider.
Cüneyd
(k.s.) der ki: “Yedi yaşında bir çocukken bir gün dayım Seriyyi Sakatî’nin
yanındaydım. Yanında bir topluluk şükür hakkında konuşuyorlardı. Seriy bana:
«Ey çocuk, şükür nedir?» diye sordu. Ben de: «Şükür, Allah’ın nimetiyle ona
isyan etmemendir» dedim. Bunun üzerine: «Öyle anlaşılıyor ki Allah’ın sana en
büyük nimeti lisânın olacak» dedi. Onun bu sözünü hatırladıkça hâlâ ağlarım.”
Şu
misaller, Allah’ın nimetlerine karşı derin bir şükür hissiyâtı içinde olmanın
önemini ne güzel anlatır:
Târık
b. Ziyâd’ın beş bin kişilik ordusu, doksan bin kişilik İspanya ordusunu perişan
etti. Târık, kralın hazineleri üzerine ayağını koymuş, kendi kendine şöyle
diyordu:
“Târık!
Dün boynu tasmalı bir köle idin; gün geldi Allah seni hürriyetine kavuşturdu.
Sonra bir kumandan oldun! Bugün, Endülüs’ü fethettin ve kralın sarayında
bulunuyorsun. Şunu iyi bil ve hiçbir zaman unutma ki, yarın da Allah’ın
huzûrunda olacaksın!”
Şükreden
bir kul olmaya bir diğer örnek de şöyledir:
Ayaz
isimli bir köle vardı. Gün geldi Sultan Mahmud tarafından satın alındı. Sultan,
onu taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevdi. Sultan’ın öylesine îtimâdını
kazandı ki devletin haznedârı tayin edildi ve en kıymetli zarif mücevherler ona
emanet edilir oldu. Saraydakiler, hasetleri yüzünden bu durumu hazmedemediler.
Asil ruhlu kölenin îtibârını zedelemek için ellerinden geleni yaptılar. Bir gün
Sultan’ın huzûrunda birinin diğerine şöyle dediği duyuldu; “Köle Ayaz’ın sık
sık hazineye gittiğini biliyor musun? Her gün gidiyor; hatta izinli günlerinde
bile gidip orada saatlerce kalıyor. Mücevherlerimizi çaldığından eminim.” Bunu
duyan Sultan kulaklarına inanamadı. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim”
dedi. Duvara küçük bir delik yaptırıp hazînede olanları tâkibe başladı. Ayaz
sessizce içeri girdi, kapıyı kapattı ve sandığa gitti. Sandığın önünde diz
çökerek kapağı usulca kaldırdı ve içinden bir şey çıkardı. Bu, orada sakladığı
küçük bir bohçaydı. Bohçayı öptü alnına koydu ve sonra da onu açtı. İçinden
çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbiseydi! Ayaz, saray giysilerini
çıkarıp bunu giydi ve aynanın karşısına geçerek kendi kendine:
“–
Daha önceleri, bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun? Bir
hiçtin sen, satılacak bir köleydin. Allah, Sultânın eliyle sana rahmetinden,
belki de hiç hak etmediğin nimetler lûtfetti. İşte Ayaz şimdi buradasın, ama
asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanı gaflete düşürür, nisyâna
sürükler. Sen, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve dâima eski hâlini
hatırla!”
Sandığı
kapatıp kilitledi ve sessizce kapıya doğru yürüdü. Çıkarken birden Sultanla yüz
yüze geldi. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından
aşağı yaşlar süzülüyordu. Boğazı öyle düğümlenmişti ki konuşmakta güçlük
çekiyordu:
“–
Ayaz! Bugüne kadar mücevherlerimin haznedârıydın, ama şimdi... Şimdi kalbimin
haznedârısın. Bana, bir hiç olduğumu ve kendi Sultanım’ın huzûrunda nasıl
davranmam gerektiğini öğrettin.” (Muhyiddin Şekûr, Su Üstüne Yazı Yazmak,
s. 114)
Şu
halde mü’minler, sahip oldukları maddi ve manevî nimetlerin kıymetini bilip,
bunlara hıyânetten uzak durmalıdırlar:
Enfâl Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Enfâl Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR