En Hayırlı İyilik Kapısı

En hayırlı iyilik kapısı nedir? İnfak ve hayırda neden acele edilmelidir? İnfakta acele etmekle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?

İnfakta acele etmekle ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması…

1- Ümmü Seleme (r.a.) anlatır:

Bir gün Resûlullah Efendimiz yanıma geldi, yüzünün rengi değişmişti. Bu hâlinin bir ağrı sebebiyle olduğunu zannettim:

“–Ey Allah’ın Peygamberi, neyiniz var, yüzünüzün rengi değişmiş?” diye sordum.

Efendimiz:

“–Bize dün gelen yedi dînâr yüzünden bu hâldeyim. Akşam oldu, hâlâ yatağın altında duruyorlar, (onları infak edemedik!)” cevabını verdi. (Ahmed, VI, 293; Hey-semî, X, 238)

2- Ukbe (r.a.) şöyle der:

Bir keresinde Medine’de Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Resûlullah selâm verip namazı bitirince sür’atle yerinden kalktı ve safları yara yara hanımlarından birinin odasına gitti. Ashâb-ı Kirâm, Peygamber Efendimiz’in bu telaşından endişe ettiler. Allah Resûlü bir müddet sonra döndü, kendisinin bu acele davranışından dolayı cemaatin meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:

“–Odamızda birazcık altın -veya gümüş- bulunduğunu hatırladım da beni meşgul etmesini hoş görmedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezân, 158; el-Amel fi’s-salât, 18; Nesâî, Sehv, 104/1363)

3- Ebû Hüreyre (r.a.) der ki:

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bir adam geldi ve:

“–Ey Allah’ın Resûlü! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?” diye sor-du.

Peygamber şöyle buyurdu:

“–Sıhhatin yerinde ve cimriliğin üzerindeyken, fakir düşmekten korkup daha zengin olmayı ümit ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Bu işi can boğaza gelip de, «Falana şu kadar, filana bu kadar!» demeye bırakma! Zaten o mal vârislerinden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât, 11; Vasâyâ, 17; Müslim, Zekât, 92)

4- Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.) nakledildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Kişinin hayatında (sağlıklı iken) bir dirhem sadaka vermesi, ölümü esnâsında yüz dirhem sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” (Ebû Dâvud, Vasâyâ, 3/2866)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

Sadaka, ferdî ve ictimâî faydaları sebebiyle, en hayırlı iyilik kapısı olarak görülmüştür. Bu yüzden böylesine ehemmiyetli bir ibadetten istifâde etme hususunda eli çabuk tutmak gerekmektedir. Çünkü bütün hayırlı işlerde önde koşan Peygamber Efendimiz’in en bâriz vasıflarından biri de bu idi. Birinci ve ikinci hadislerimizde, Allah Resûlü’nün sadaka mevzuunda ne kadar acele davrandığına dâir misaller görmekteyiz. Verilmesi düşünülen şey geciktiğinde, Resûlullah endişelenmiş, âdeti olmadığı hâlde namazdan sonra hemen kalkmış ve cemaati yara yara evine gitmiştir. Bunun sebebini ise geri döndüğünde şöyle açıklamıştır:

“Odamızda tasadduk edilmek üzere ayrılmış bazı şeyler olduğunu hatırladım ve zihnimi meşgul ederek bütün benliğimle Allah’a yönelmemi engellemesin, geciktirdiğim için de kıyamet günü hesâbını vermekle uğraşmayayım diye acele gidip ihtiyaç sahiplerine taksim edilmesini emrettim.”

İNFAKTA ACELE ETMEK

Bir hayra karar verildiğinde, acele etmek lâzımdır. Zira âfetler malı telef eder veya başka bir mânî çıkabilir. En mühimi de ölümün ne zaman geleceği bilinmez. Dolayısıyla hayırlı işleri tehir etmek ve sonra yaparım diye düşünmek, doğru değildir. Bir de her şey zamanında güzeldir; vakti geçtiğinde kıymetini kaybeder. Bundan hareketle ecdâdımız; “Gündüzün hayrını geceye bırakma!” demişlerdir.

Resûlullah Efendimiz, camilerde insanların omuzlarına basarcasına onları yara yara gitmeyi muhtelif vesilelerle yasaklamıştır. Ancak ikinci hadisimizde, infak ve hayırda acele etmek için, buna müsâade ettiği anlaşılmaktadır. Bu da infak ve diğer hayırları yapma hususunda ne kadar acele etmek gerektiğini ortaya koymaktadır.

SADAKANIN FAYDALARI

Sadakanın en mühim faydalarından biri, insan nefsini arındırıp güzelleştirmesi ve sahibine iman sadâkati bahşetmesidir. İnsan, sadakanın sağladığı bu faydaya, en çok gençlikte ve güçlü kuvvetliyken ihtiyaç duyar. Hayatının baharında olan bir insan, çoluk çocuğunu büyütmek için daha çok kazanması gerektiğini düşünür. Bu sebeple tasarrufa meyleder ve eli sıkı olur. Şeytan da fakir düşme korkusuyla onu sadaka ve infaktan vazgeçirir. (Bakara 2/268)

EN KIYMETLİ SADAKA

Bu duygular içinde nefse muhâlefet ederek tasaddukta bulunabilmek, hem başarılması zor, hem de nefsin terbiyesinde daha tesirli olduğundan, en kıymetli sadaka kabul edilmiştir. Diğer taraftan, hayatın bu devresinde verilen sadaka, kişinin âhireti dünyaya tercih ettiğini, amelini kalb-i selîm ve samîmî bir niyetle yaptığını göstermektedir. Ümitlerin tükendiği son âna bırakılan hayırlar ise, kişinin bencil davranarak kendini mîrasçılara tercih ettiği mânâsına gelir. Böylelerine her ne kadar Allah ecir verse de, nasipleri az olur. Çünkü tünelin ucu görünmüş ve dünyadan ümit kesilmiştir.

ALLAH YOLUNDA İNFAK

İnsan, gençlik devresinde sadaka vermenin zorluklarını aşarak, zamanında sadakasını verirse kazanır, ömrünün sonuna bırakırsa kaybeder. Çünkü tasadduk etmeye fırsat bulamadan ölüm hastalığına yakalanabilir. Ondan sonra infak etmek istese de kimseye söz geçiremez. Zira mal, el değiştirmek üzeredir. Hırsı ve sevgisi sebebiyle Allah yolunda infak etmediği malı, artık başka hırsların ve arzuların pençesine düşmüştür. Dolayısıyla akıllı bir kimse, sıhhati yerindeyken hayır işlerinde acele etmeli ve âhireti için tedârikte bulunmalıdır. İnsan kendi eliyle iyilik yapmazsa, başkasının onun adına hayır işlemesini beklememelidir. Kendisi geçmişleri için ne yapabildi ki evlâtlarından medet ummaya yüzü olsun! Şunu asla unutmamalıdır ki, insanın Allah yolunda verdiği her şey, kendi malıdır; benim diye biriktirdikleri ise sonunda başkalarının eline geçecektir.

Konumuzu destekler mâhiyetteki şu rivâyet ne ibretlidir:

Resûlullah buyurur ki:

“Allah -azze ve celle- şöyle buyuruyor:

«Ey Âdemoğlu! Sen nasıl olur da beni âciz bırakabileceğini düşünürsün? Hâlbuki ben seni, tükrük damlası kadar bir sudan yarattım ve sana en güzel bir şekil verip her yönden mütenâsip kıldım. Yeryüzünde süslü elbiseler içinde, ayaklarını yere sertçe vurarak kibir ve azametle yürüdün. Mal biriktirip kimseye vermedin. Can boğaza gelince, “Tasadduk ediyorum” diyorsun. Artık sadaka verme vakti nerede kaldı!»” (Ahmed, IV, 210. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Vasâyâ, 4; Hâkim, II, 545/3855)

İMTİHAN SIRRININ ÇÖZÜLDÜĞÜ AN

Ölüm ânında imtihan sırrı çözülmeye başladığından, bazı şeylerin zamanı geçer ve daha evvel çok kıymetli olan ameller, artık fazla bir anlam ifade etmez. Resûlullah, meselenin bu yönüne işaret ederek, ölüm esnâsında verilen sadakanın, vaktinde yapılan infâka göre yüzde bir kıymetinde bile olmayacağını haber vermektedir.

Resûlullah, son anda aklı başına gelen bu tür insanları, şöyle tasvîr eder:

“Ölüm esnâsında köle âzât eden (ve tasaddukta bulunan) kişi, kendisi iyice doyduktan sonra, kalanları hediye etmeye çalışan kimse gibidir.” (Ebû Dâvûd, Itk, 15/3968; Tirmizî, Vasâyâ, 7/2123)

Burada “hediye etmek”ten bahsedilmesi, bu tür insanların ne kadar gülünç duruma düştüklerini ifade etmek içindir. Çünkü böyle kimseler, hodgam duygularla sadece kendilerini düşünürler, ancak iyice doyduktan sonra istemeyerek başkalarına vermeye râzı olurlar.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDE VERİLECEK SADAKA

Dikkat edilmesi gereken bir husus da, ölüm döşeğinde verilecek sadakanın, artık vasiyyet hükmüne girmesidir. Bu hâlde iken sadaka vermek isteyen kimsenin, malının üçte birinden fazlasında hakkı yoktur. Sadece vârisleri zarara uğratmak için vasiyyette bulunmak ise, malın üçte birinden az bile olsa câiz değildir. Selef-i sâlihîn, böyle gösteriş ve isrâf ehli için şöyle demişlerdir:

“Onlar malları hakkında Allah’a karşı iki defa isyân ediyorlar. Önce, mal ellerindeyken hayatta cimrilik yapıyor, ikinci olarak da ölüm esnâsında mal ellerinden çıktıktan sonra, sağa sola dağıtarak isrâf ediyorlar.” (İbn-i Hacer, Fethü’l-Bârî, V, 374/2597)

İNFAK EDİN

Zamanında tasaddukta bulunmayan ve âhiret sermâyesi biriktirmeyen kimselerin ölüm ânındaki pişmanlıklarını ifade eden şu âyet-i kerime, ne kadar îkaz ve irşât edicidir:

“Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam» demesinden evvel size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin! Çünkü Allah, bir kimseyi eceli geldiği zaman asla ertelemez. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Münâfıkûn 63/10)

Bunun yanında, hayırlı bir evlât çıkar da geçmişleri için tasaddukta bulunursa, Cenâb-ı Hak onu kabûl eder:

Abdurrahmân bin Ebû Amre’nin anlattığına göre annesi, bir köle âzat etmek istemiş ve bunu sabaha bırakmıştı. Ancak sabaha çıkamadan vefat etti. Abdurrahmân, Kâsım bin Muhammed’e gelerek:

“–Ben annem adına bir köle âzat etsem, ona faydası olur mu?” diye sordu.

Kâsım şu cevabı verdi:

“–Sa’d bin Ubâde, Peygamber Efendimiz’e gelip:

«–Annem vefat etti, ben onun adına köle âzat etsem anneme faydası olur mu?» diye sormuştu.

Resûlullah:

«–Evet!» buyurdu.” (Muvatta’, Itk, 13)

Hz. Ayşe vâlidemizin bildirdiğine göre, bir kişi Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelerek:

“–Annem âniden vefat etti. Öyle zannediyorum ki konuşabilseydi, mutlaka sadaka verirdi. Ben onun adına tasaddukta bulunabilir miyim?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz:

“–Evet, onun yerine sadaka ver!” buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 19; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 15/2881)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İNFAK NEDİR?

İnfak Nedir?

HAYIRDA ACELE ETMENİN EHEMMİYETİ

Hayırda Acele Etmenin Ehemmiyeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.