Cihat İnsanları Zorla İmân Ettirmek Değildir!

Şunu diyebiliriz ki, İslâm, baştan sona terörle mücâdeledir. İslâm’da kan dökmek ve toprak almak için savaşmak, toprağı kanla sulamak yasaktır, haramdır. Kılıç, ancak zulmü kaldırmak ve hidâyetlere vesîle olabilmek için kullanılır. Bu gâyeye hizmet etmeyen bir kılıç, ancak bir demir parçasıdır.

CİHAT NEDEN YAPILIR?

Yani cihâd, cerrahın elindeki neşter gibidir. Fesat çıkaran, kendi menfaatleri uğruna insanları kırıp geçiren kötü insanları durdurmak için kullanılır. Nasıl ki kangren olmuş bir uzuv, bütün vücûdun selâmeti için kesilirse, insanlığın huzûru için de ıslâhı mümkün olmayan kötü insanlar ortadan kaldırılır.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

(Tâlût’un ordusu), Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: «Ey Rabb’imiz! Üzerimize sabır yağdır; ayaklarımızı sâbit kıl ve kâfir kavme karşı bize yardım eyle!» dediler. Sonunda Allâh’ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût’u öldürdü. Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allâh’ın, insanların bir kısmıyla diğer bir kısmını defetmesi olmasaydı, yeryüzü fesâda uğrardı. Lâkin Allah bütün âlemlere karşı büyük bir lûtuf ve ihsan sahibidir.” (el-Bakara, 250-251)

“Sizden önceki nesillerden akıllı kimseler, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etselerdi ya! Fakat onların içinden, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi bunu yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve mücrim olup çıktılar. Ahâlîsi, ıslah edici kimseler olsaydı, Rabb’in o şehirleri haksız yere helâk edecek değildi.” (Hûd, 116-117)

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

İslâm, doğruları insanlara ulaştırıp anlatmak ister. Ancak hiçbir zaman bunları kabul etmeleri için insanları zorlamaz.[1] Zira Cenâb-ı Hak, imtihan için dünyaya gönderdiği kullarının hür olmasını murâd etmektedir. İslâm’ı kabûl edenler hür irâdeleriyle kabûl etmeli, reddedenler de hür irâdeleriyle reddetmelidir ki âhirette mükâfât veya cezâ verilebilsin.[2] Bu sebeple insanlara İslâm’ı tebliğ etmenin önüne geçen, onların hür irâdeleriyle İslâm’ı incelemesine mânî olan güçlerle de savaşmak gerekebilir. Zira onlar, inançsız insanların hürriyetini kısıtlamakta, onları İslâm’dan uzak kalmaya zorlamaktadırlar.

ZORLA VE BASKIYLA İMAN ETTİRMEK OLMAZ

Îman, ancak hür irâdeyle ulaşılabilecek bir nîmettir. İnsanları zorla ve baskıyla îmân ettirmek mümkün değildir. Zorlanan insanlar ancak münâfık olurlar. İslâm ise münâfıklığı kâfirlikten daha kötü görür. Bu sebeple müslümanlar, tarih boyunca hiç kimseyi İslâm’a girmeye zorlamamış, ellerindeki esirleri bile bu hususta serbest bırakmışlardır. Mısır’ın fethine iştirâk etmiş olan Ziyâd bin Cez’ şöyle anlatır:

“...Harpten sonra elimizdeki Mısırlı savaş esirlerini bir araya topladık; hristiyan olan karşı taraf da geldiler. Biz esirleri, İslâm’ı veya hristiyanlığı tercih etmeleri husûsunda serbest bıraktık. Birisi İslâm’ı seçtiğinde biz fetih esnâsında getirdiğimizden daha kuvvetli bir sesle tekbir getiriyor ve onu yanımıza alıyorduk. (Artık o bizimle aynı hak ve vazifelere sahip oluyordu.) Hristiyanlığı seçen olunca onu da serbest bırakıyorduk ve hristiyanlar bağırarak onu yanlarına alıyorlardı; biz de cizyesini bağlıyorduk. Ancak buna sanki içimizden biri onlara katılmış gibi çok üzülüyorduk...” (Taberî, Târih, I, 512, [20. Sene])

Dipnotlar:  [1] Bkz. el-Bakara, 256; Yûnus, 99; Ebû Dâvûd, Cihâd, 116/2682. [2] Bkz. el-Enfâl, 42; el-Kehf, 29; ez-Zümer, 7; el-Câsiye, 15.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.