Boşanma Esnasında Şahit Bulundurmak Gerekir mi?

İslam hukukuna göre boşanmada şahit gerekli midir?

Evlilik akdi sırasında iki şahidin hazır bulunması nikâhın şartlarındandır. İnkâr halinde akdi ispat için buna ihtiyaç vardır. Ancak şahitlerin ölümü, belde değiştirmesi, kimler olduğunun unutulması veya kaybolmaları gibi durumlarda evliliğin belge ile ispatına ihtiyaç duyulur. Bu durum boşanma için de söz konusudur.

Kadın, kocası tarafından boşandığını iddia etse, mahkemeye başvu­rup tesbit isteyebilir. Şahit, yazı vb. delillerle isbat ederse hakim ayrılığı sabit görür, isbat edemezse kocaya yemin verilerek ona göre hüküm verme yolu­na gidilir. İnkâr halinde isbat kolaylığı sağladığı için evlenmede olduğu gibi boşamada da şahit bulundurulması güzel olur. Ancak boşamada şahit bulun­ durmanın zorunlu olup olmadığı konusunda farklı görüşler öne sürülmüştür.

Boşama konusu mahkemeye gittiği zaman İslâm hâkiminin özellikle kadının başvurusu üzerine açılan davada boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığını şahit, bilirkişi, belge, doktor raporu gibi delillere dayanarak de­ğerlendireceğinde şüphe yoktur. Ancak eşin mahkeme dışında kendi başına boşaması durumunda İslâm onun irade beyanını sözlü veya yazılı olarak nikâhlı eşine yöneltmesinin yeterli olduğunu kabul ettiği için, ayrıca şahidin bulunmasına gerek olmaksızın boşamayı geçerli saymıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de şahid bulundurma konusunda şöyle buyurulur:

“Boşadığınız eşleriniz iddetlerinin sonuna yaklaştıkları zaman ya onları iyilikle tutun veya güzellikle serbest bırakın. İçiniz­den de iki adaletli kimseyi şahit tutun.” [1] Bundan bir önceki âyette boşanma ve ric’î talakla boşadıktan sonra eşine dönmeden (ric’a) söz edildiği için, şa­hit bulundurmanın her iki tasarrufu da kapsayıp kapsamadığı tartışılmıştır.

Çoğunluk müctehitlere göre, ric’i boşamada eşe dönerken şahit bulundur­mak şart değildir. Ancak şahit bulundurma, eşlerin daha sonra dönüşü inkâr et­mesi durumunda bir isbat kolaylığı sağlayacağı için müstehap sayılmıştır. Ancak Şâfiîler eşe dönüşte (ric’a) şahit tutmayı vâcip görmüştür. Çoğunluk, âyetteki “şa­hit bulundurunuz.” emrini mendup ve müstehap derecesinde yorumlamıştır.

Nitekim şahitten söz eden âyetten önceki; “Onları ya iyilikle tutun ya da serbest bırakın.” ifadeleri mutlak olduğu gibi “Kocaları onları geri al­maya başkalarından daha fazla hak sahibidir.” [2] anlamındaki âyet de mut­lak olup, bunlarla ilgili olarak şahitten söz edilmemiştir.

Diğer yandan eşini âdetli olduğu günlerde boşayan Abdullah İbn Ömer’e Hz. Pey­gamber eşine dönmesini emrederken, şahitten söz etmemiştir.[3]

Caferîlere göre iki adaletli şahidin huzurunda yapılmayan boşama geçerli değildir.[4]

Zâhirîlere göre şahit bulundurma, talakta ve boşamadan sonra eşe dö­nüşte gereklidir. Çünkü Allahü Teâlâ talak ve eşe dönüşü zikrettikten sonra iki adaletli şahit bulundurma prensibini getirdi. İbn Hazm (ö. 456/1063) bu ko­nuda şöyle demiştir: “Yüce Allah Talak Sûresi 2. âyette boşama, eşe dönme ve şahit bulundurmanın arasını ayırmadı. Bunun için şahit bulundurma her iki muâmeleyi de kapsamına alır. Bu yüzden iki adaletli şahit olmaksızın eşini boşayan Allâh’ın koyduğu sınırları aşmış olur.”[5]

20. yüzyıl İslâm hukukçularından Muhammed Ebû Zehra, Ali el-Hafîf ve Abdurrahman es-Sâbûnî bu konuda Zâhirîlerin görüşüne meyletmişlerdir.

Boşamada şahit tutmak özellikle kadının hakkını korumak için öngörül­müştür. Bunun yerine tefvîz-i talak (kadına boşama yetkisi verilmesi) ve hakem yolu ile boşama yöntemi geliştirilirse eşler boşama konusunda eşit haklara sahip kılınmış olur. Diğer yandan bir İslâm toplumunda evlenmenin, mehir, nafaka, bo­ şanma gibi karşılıklı hak ve görevler yükleyen muâmelelerin belgeye bağlanması ve resmi kayıtlarının tutulması da hakların korunması bakımından önemli bir nok­ tadır. 1917 tarihli Osmanlı Hukuki Aile Kararnamesi bu konuda önemli bir kanun metnidir. Osmanlı Devleti aile hayatının önemli problemlerini bu kanunla ilkelere bağlamış, evlenme ve boşanmanın resmi kayıtlara işlenmesini zorunlu tutmuştur.

Dipnotlar:

[1]. Talâk, 65/2. [2]. bk. Bakara, 2/228-230; Kurtubî, age, XVI, 104, 105. [3]. Buhârî, Talâk, 1. [4]. Sâbûnî, Medâ Hürriyeti’z-Zevceyn, I, 471. [5]. İbn Hazm, el-Muhallâ, X, 251.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BOŞANIRKEN ŞAHİT GEREKİR Mİ?

Boşanırken Şahit Gerekir mi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.